Bir şarapnel parçasıydı, ıssızlığımı
ıskalayan kör kurşun
En çok da aşkı mahmuzlayan
Düşlerin yabancısı bir yaratıda
saklandığım
Sabahın metruk gölgesine
Sevdanın da vurgun yemiş güftesine
Sınandığım acıların
Derdest yolculuğunda
İlk ve son güzergâhım
Elbet mevsimin yüreğinde
Tiftik dokuyan hecelere
Dokunmaksa usulca
Şapkamı çıkarttığı
Ah, o aşkın bestesine
Yıldız kıvamında bir sestim madem
Matemimle örülü saçlarıma sinen
Gizem.
Rengim mahzun ve unutulmuş bir köşede
Yalıçapkını bulutlara
Serildiğim gün ve gece
Hatırına varlığının
Güme giden yıllarımın
Yüklendiğim efkârın
Her halinde saklıydı izim
Sinen, sindiren ve sızdıran…
Gecenin nemli yolu
Gazap yüklü beldelere
Düşüp de yolum
Çıkmazlarda mahsur kaldığımın
Ertesi
Tartaklanmış sefil yüreğim
Bir yere göğe sığamadığım
Bir de saçının teline zarar gelmesin
diye
Uzaktan usulca yaklaşmaksa gölgene…
Tininde elemin
Titrinden mevsimin
Teni mi şiirlerin?
Serildiğim,
Sarıldığım,
Sarmalında mahcup gözlerimin
Deminde derlediğim
Aşkın girdabına
Düşkündü madem iç sesim…
Şimdi indindeyim karanlığın
Yine de aydınlık ve berrak kalmanın
Mümkün olduğu kadar
Saf tuttuğum
Şu masum hayalin derlediği
Bir şiirden öte
Neye denk düşüyorsam gözünde
Bilinmezin
Sakit olsun melez düşlerin sözsüz
sevgisi
Sevgiden yana dem vurduğum
Elbet aralıksız dualarımda yer
bulduğun
Ölü bir gülün güncesi derlediğim
Ne ki.
Yazmaya durduğum hecenin kara peçesi
Elbet vurgun yediğim kadar
Nutku tutulmuş mahşerin güncesi
Öncesinde yalnızlığın
Sonrasında hatırına neyse yazamadığım
Bir heceyse aşk
İçinde saklı devasa kâinat
Çehresinde yılgın bulutlar
Şafağı karan sitemkâr hüznün beldesi
Elbet salındığım kadar
Bir salıncakmışçasına şiirin her
hecesi.