Yazıp yazmamaktan da öte hayalini
kurduğum ne ise yaşarken gerçek kıldığım daha doğrusu Rabbimin rıza gösterdiği.
Bir hayalim yoktu doğduğumda çünkü
ben, aileye geç katılan bir bebek olarak ailemin hayallerini gerçek kılmıştım.
Kendimi net hatırladığım o zaman
dilimi: yaza yaza vakıf olduğum ve farkındalık kazandığım ve işte kendimi çok
net hatırladığım hatta analiz dahi edebildiğim bir yaş dilimi ve ben sadece
dört yaşında yaramaz ve mutlu bir çocuktum.
Sıkıldığımsa su götürmez bir gerçek
ve ben nasıl oluyor da o ufacık yaşımda sıkılmayı becermiştim?
Eğer ki yalnız bir çocuksanız üstelik
oyun çağında ve sokağa çıkıp oynamanız yasaksa sıkılmaktan öte şeyler
yapmanızdır payınıza düşen ve bende hayli de bir potansiyel varken oynarken
kendime arkadaş edindiğim hayallerim.
Gerçi evin en yaşlısı iken ilk oyun
arkadaşım-seksen yaşındaki babaanneme yaptığım eziyetlerin de haddi hesabı
yokken ve ben babaannemi esir aldığımda çığlıklar atan kadına annem
yetişirken-yetinmedim ne yazık ki o tek canlı olan oyun arkadaşımla.
Biz sadece uçakta yolculuk yaparken
ve ben uçağın hostesi babaannemse elleri bağlanmış bir yolcu iken elbet
oturduğu koltuğa sıkı sıkıya bağlamama çok da ses çıkarmazken biliyordum artık
başka arkadaşlarımın bana eşlik etmesini istediğimi.
Potansiyel enerjim illa ki kinetiğe
dönüşecek ve ben yaramazlıkların sultanı olacaktım.
Gün boyu evin altını üstüne
getirdiğim yetmezmiş gibi evde ne kadar yastık varsa sokağa atmam ayrı bir
curcunanın da habercisi idi ve bu dahi yetmedi bana.
Olan oldu sonunda ve Bingo!
Benim de artık bir arkadaşım vardı ve
o bir kadındı üstelik tamı tamına yüz çocuğu olan dolasıyla çocukları da benim
yedekte tuttuğum arkadaşlarımdı.
Okula başlamama henüz birkaç sene
varken tutmuştum ben bu kadını. Öyle ama: ses etmiyordu ve ne zamanki ondan
sıkılsam gidip saklanırdı perdelerin arkasına tıpkı benim gibi çünkü ne zamanki
haylazlık yapsam ve ev halkını kızdırsam ben de girerdim perdenin arkasına.
Çocuk aklı işte. Ben nereden bileyim
bir kadının çocuk sahibi olabilmesi için kaç yaşında olması gerektiğini.
Ben istemiştim ve yüz çocuğu olan o
doğurgan kadın gencecik yaşıyla konuk olmuştu hayal dünyama.
Cüret ettiğim ne varsa daha doğrusu
aklıma koyduğum. O gün bu gündür hayalini kurduğum ne ise gerçek kılınan.
Çocuk olmak hep güzeldi ve ben bir
ömür çocuk kalmayı hayal etmişken bunu da başardım işte yoksa bu kirli dünyada
temiz ve çocuk kalmanın bir farkındalığı idi bana sunulan evren tarafından.
Taraf tutmadığım bir yaşam dilimi
aslında gelişim süreci nasıl ki sonsuz bir mefhum ve hayat boyu devam ediyor ve
işte ucuna asılı kaldığım o kanca: elbet göğün bitiminde ve dibinde ve ben
düşsüz geçen bir ömrü kendime yasaklayıp bir o kadar da düşbaz ve dilbaz iken
hep umutlarımla hayallerimle asılı ve sadık kaldım hayata.
Üstelik sırf kendi hayallerimi de
değil ailemin de hayallerini gerçek kıldım.
Okulda mandolin ve flüt çaldığım
yetmezmiş gibi ufacık yaşımda illa ki müzik eğitimi almam gerektiğine babam
karar vermişken bir de gittiğim piyano kursu eklenmişti yaptıklarıma
yapacaklarıma üstelik Anadolu Liseleri sınavına hazırlandığım bir yaşta iken
bir de bu yüktü omzuma binen ama ben kabul ettim daha doğrusu mecburdum ve
anladım ki bir ömür bunu yaşayacaktım:
Düşün ve duyumsa.
Yetmezmiş gibi başkalarının düşündüğü
ne ise payıma düşen ve peşine takıldığım sayısız hayal.
Bir imdat çağrısı idi belki de
evrenin.
Ve kursa gitmeden Anadolu Liseleri
sınavını kazandığımda yine yeni bir hayali gerçek olmuştu bizimkilerin ve
şükürler olsun ki; hayatımı bir işkenceye çeviren piyano derslerinden muaf
edildim.
Yaşım kaç olursa olsun üstelik
çalışma hayatına adım attığımda gördüm ki; yapacaklarım sadece yaptıklarımla
sınırlı değil ve bu sefer başka mesleklerin hayalini kurduğum.
Ötesi olmayan değil sonsuz ve muğlak.
Hayallerse birer dikit benim hummalı
çalışmam da bir sarkıt iken hayatla eşleştim işte.
Birileri emir verirken itaat ettiğim
ama bundan da haz etmediğim demem o ki; çalışma hayatım sadece çalıştığım banka
ile sınırlı kalmamalıydı ve öylesine bir yola baş koymuştum ki.
Ters köşe olduğum daha doğrusu benim
insanları ve de kendimi şaşırttığım.
Uzun uzadıya bahsetmeyeceğim ve asla
da övündüğümü filan sanmayın ama hayat bana iyi davranmamaya başladığı bir anda
aklıma koymuştum işte bundan sonraki iş yaşantıma bir öğretmen ya da
akademisyen olarak devam etmeyi.
Uzun soluklu olan planlarım ve
kolları sıvayıp giriştiğim ve girdiğim kim bilir kaç yüzüncü sınav hatta
sınavlar.
Ve ne yazık ki; para kazanma hayali
filan kurmuyordum an itibari ile hatta çalıştığım bankanın maddi imkânları ne
kadar üst seviyede olsa da önem arz etmiyordu çünkü ben henüz çok gençtim ve
hayat deneyimi olmayan.
Çocukken bana sunulan imkânları hep
devam edecek bildim ve insanların da beni çok sevip başında taşıdığını ve de
taşıyacağını.
Aman Allah’ım: ben bu hataya nasıl
düşmüştüm?
Hem para kazanmayı reddet bu da
yetmezmiş gibi tüm dünyanın bana kucak açtığını ve herkesin beni çok sevdiğini.
Ve işte ilk yenilgimi almıştım çünkü
çalıştığım bankada yaşadığım sıkıntıları birilerine anlatma ihtiyacı duyuyordum
ve o gün bankadaki son günü olan bir çalışma arkadaşıma açtım içimde saklı ne
varsa elbet devamı bir facia.
Dakikalar geçmemişti ki nasıl da
sarsılmıştım.
Ben müşteriyle ilgilenirken çalışma
arkadaşlarım resmen konu ve gündem yapmıştı o hınzır kıza anlattıklarımı ve
kahkahaları ile çınlatıyorlardı bankayı.
Kısa bir süre sonra da istifayı
bastım ve başka mecralara yelken açtım.
Helal kazancın bendeki birikimi ve
çok kısa süreliğine yetecek biriktirdiğim parayla saygın bir devlet
üniversitenin Pedagojik Formasyon kursuna yazıldım.
Neyi neden yaptığım mı?
Yoksa kafamın dikine gidip içimden
geldiği gibi yaşamak mı?
Adı yaşamaksa çünkü biri kuyuya bir
taş atmış bense çıkarma derdindeydim işin ilginci taşı atan da çıkan da bendim
elbet nereye kadar?
Bu ve benzeri ne gerekiyorsa gecemi
gündüzüme kattığım ve kendimce bir şeyleri hayal edip hayata geçirdiğim.
Uzun soluklu olmayan bir
akademisyenlik macerası derken birkaç sene de İngilizce öğretmeni olarak
çalıştığım.
Kısaca hayal kuran da gerçekleştiren
de bendim.
Aslında ben yeryüzünde mevcut olan
cenneti yaşama hayali güdüyordum.
Cihan cennetse insanlar da melek ve
işte ölmeden cennetime kavuşmuştum ben aslında sonun ve sıkıntıların
başlangıcıydı olup biten neyse.
Dünde kalan binlerce hayal ve de
hayal kırıklığı.
Hep sevmiştim insanları hep de
inanmış iken olan yine bana olmuştu ve ben tüm hayallerimi can dostumla
paylaşıyordum.
Onun hiçbir hayali yoktu ve ben
anlattıkça gözleri parlardı üstelik sahip olduğu her şeyin hayalini kurmamıştı
sadece kafasına koyup istemiş ve çabalamadan kavuşmuştu.
Yalancı bir rüzgâr olduğunu
arkadaşımın çok geç anlayacaktım ve ben ona tüm sırlarımı ve hayallerimi
anlatırken bilemedim de içimdeki cennetin onu rahatsız edeceğini daha doğrusu
hayallerimi çalacağını bilemedim en ufak da şüphe duymadan o dostumu hep sevdim
çok sevdim.
Öyle bir noktaya gelmiştim ki ve
kuracak yeni bir hayal lazımdı bana ve kurdum ve sahibesi de oldum o hayalin ve
gerçek kılmıştı yine yüce Rabbim.
Çok genç bir yaşta otuzlarımın
başındayken hayattan ve her şeyden elimi çekip kendime tek kişilik bir dünya
bir cennet tahsis etsin Rabbim diye için için dilediğim ve yine Rabbim sahip
çıkmıştı bana.
Uzun bir süre olmasa bile epeyce
yalnız yaşadım tek kişilik dünyamda ve evim benim cennetimdi.
Arkasından gelenler mi?
Bir anda olan olmuştu işte ve ben ani
bir kararla yeniden annemin yanına baba evime dönmüştüm ve yapacağım hayalini
kuracağım hiçbir şey yoktu tek bir şeyin dışında bilip bilmeden meğerse nasıl
da için için istemişim. Çocukluğumda defalarca okuduğum tek kitap: Küçük
Kadınlar ve benim favorim iken Jo ve aradan geçen onca yıl farkına varamadığım
bir şey:
Yazabilmeyi çok istemiştim, o kitabı
defalarca okuduğumda ama aldığın örgün eğitim çok baskıcı ve ağır iken de
müfredat yazarlık hayalimi içimde bir yerde saklı tutmuş olduğumu kalemi ilk
kez elime aldığım o gece fark ettim.
Ben bir yazar/şair miydim yoksa
olacak mıydım?
Ki aralıksız yazdığım on senenin
sonunda hala da kendimi yetkin bir yazar ya da şair olarak nitelendiremem ama
varım yoğum feda olsun kalemime ve o gün bu gündür severek yazıyorum.
Bir hayalim yoktu benim binlercesi
vardı.
Ve aslında ilk hayalim iken yazarlık
ve ben bunu içimde bir yerde fark etmeden saklı tutmuşken…
Sonra ne mi oldu?
Ben yazmaya başladığımı o can
dostumla paylaştığım gece kıyamet koptu ve benim hayalimi çaldı gitti ve de
gerçek kıldı dostum dediğim ve aslında hayal kurmanın değil insan olmanın
önemini bir kere daha anladım.
Hayal kurmaktan aciz üstelik dünyada
sahip olduğu her şeye herkese rağmen beni kıskanan bana yalan söyleyen acımasız
bir insan olduğunu onlarca sene sonra anladım.
Bir hayalimi çalmıştı ve o da yazmaya
başlamıştı ama bu hayalimi benim yaşamam yaşatmam da hoşuna gitmemiş olacak ki
gerçek yüzünü ansızın gösterdi bana ve ben ölümle dans ederken o gece, yaptığım
hiçbir çağrıyı cevaplamadı ve o gün bu gündür sırra kadem bastı.
Bir hayalim daha var elbet.
Hatta birden fazla.
Ve ben onları gerçek kılmak adına
canhıraş emek veriyorum ve de ne oldukları şimdilik bende saklı kalsın ve
biliyorum ki; hiçbir şey için geç değil henüz…
Sevgimle…