![Card image cap](/uploads/post_images/20190513171123_post_5cd97b0bc1cee3.14123597.jpg)
Bi̇r ezan vakti̇...
Sarı lahzanın yanık sesinde, içli bir
öykünün meali iken meali yorgun şiirlerden yüreğime sinen o telaşlı sesinde
aykırı bir üzünçle saf tuttuğum yorgunluğun da maruzatı imgelerin tehdit ettiği
satırlar…
Palas pandıras aşka hücum etti
nüfuslu cümleler ve en yüksek rakımda saf tuttu martılar.
Elem’in koyunda.
Aşkın koynunda.
Kazı-kazan sevinçlerin şüheda
yürekleri kafa tuttu iblise.
Zincirlerinden boşandı Tanrı ve
melekler bir de iklimler serzenişte bulundu gökyüzünde dolanan kanatlarına leke
konduramadığı kelebeğin son saatinde evrene sürüldüğü günün de bir lanet
olduğuna biat o savsaklanmış yeminle.
Kilit altında şiirler.
Pervazında ölümlü imgeler ve tuş oldu
evren.
Müebbet yiyen gecelerin efkârına
yenik düştüm.
Soluma yaslandım ve solumda nifak
soktu her sağdıcı günün bir sol anahtarıymışçasına içimin kilidine nem uğrayıp
da yaşlarımla ıslattığım yerin göğün Tanrıçası kayıp ruhumda bir mersiye
niteliğinde ayyuka çıkan hasretin bam teline basan bir şahika edasıyla köhne
bulutların uğuruna yenik düştüğüm ve şans martavalı ile büyücü imleri
sonsuzluğa uğurladığım.
Kehanetin her bir cümlesinde boy
verdi zılgıt.
Yemediğim ne hakaretti ne de
uğramadığım bir ihanet mi kalmıştı da saflığımla saf tuttum her mevsim başı,
döşünde yangının ben bir bulutun peşine takılmıştım gizlice.
Mermer lahit.
Efsunlu sevdam.
Aşka beddua eden sürrealist bir
tahakküm sanrıların kabul gördüğü ve yaftalan düşlerimle mekik dokudum aşka
itiraz ettiğim aşkı idam ettiğim yüreği de külçe bildiğim bir lenduha nezdinde
sır yüklü aynanın içinde kaybolmuşluğum düşmüşken dillere.
Soytarı sitemler.
Efkârın da arka yüzü.
Göğe kanat takan pervane ve içimde
dönenen semazen imgeler bir şehri bir de şiiri aşk bildiğim.
Göğün bir terennüm babında sunumu ve
közün sıcağında eriyen bir buz kitlesi aslında içimdeki sarkıt bir izdiham
yaratıp da sakil ruhumun öfkesine yüz süren sefil yüreğimle göreceli bir
ihaneti tasavvur ederken bir mersiye niteliğinde kâbusların yeltendiği
hayallerin de kundaklandığı o atla coğrafya.
Perhize girdiğimde aşkın cennetine
ırak bir cehennemde ben yalıtılmışlığın esrarı ile sobelendiğim bir izlek daha hâsıl
olurken, kerevite çıkan bir aşkın mizacı ile yeltendiğim bir macera her baş
koyduğumda bu yola, her başım düştüğünde yana.
Şimdim epridi madem.
Matem de zamanın ferini söndürdü
ezkaza.
Hoyrat bir gündü içimde şakıyan;
aşkın neferi hangi yürekse kâbusların da geçit vermediği.
Beylik bir hüzün baş verip de.
Öykündüğüm mevsim ihanet edip de
içimdeki öksüze.
Zanlara muteber etmeyen Tanrıyı ihbar
etti şeytan ve aç yüzlü imgelerin boyunduruğunda sustu kötülük ve tüm zulüm
devrini sonlandırdı ansızın.
Huda’nın çağrısını duyup da gelen
masum hayaller.
Aşkın coşkusuna vakıf maşuk.
Şimdisini unutan günü dün bellediğim
ve elemin her zerresine yüz sürdüm ansızın.
Taziyelerimi sunduğum meltem ve
yaşama coşkum.
Şanımla yaşadığım ömrü sonlandırıp
O’na kavuşmaksa meram.
İşte yetim bir bültende duydum adımı
içtiğim andımı.
Göğün katlarına kat çıktı aşk meclisi
ve hümayunu yüreğin bir seferde tüketti içindeki nefesi.
Sununun hacminde bir bir yeltendiğim
mutluluk ve sonlanmasını niyaz ettiğim acılar.
Şadırvan kayboldu.
Gök ikiye yarıldı.
Ayrık otları cürümüne sövdü.
Muteber bir yanılgıyı yok sayıp da
yeniden doğdu gün ve hüzün.
Mutlak ve muteber öğretilere gebe
evrenle süt liman yüreğin de tentesine konan kukumav kuşları…
Gayya kuyusuna atılası her övünç ve
üzünç.
Yusuf’u andığım her öğün içtiğim
şerbetin tadına aşina bir kuru lahzada büyüyen umudun da çatallı sesi.
Muhalif Tanrıdan alıp da hırsını
kötülük.
Uykuları bölünen sübyan düşler ve masum
sevdalar.
Dokunulmazlığın titrinde İlahi Aşkın
boyutsuzluğuna serildiğim bir ezan vakti yeniden doğmanın da mizanseni iken
içine serildiğim mezar ve kabir azabına denk düştüğüm her uyku vakti ısrarla
çaldığım mutsuz şarkılar bir dokunulmazlığın lav etti üzüncün bir de körebe
oynadı melekler.
Nöbete durduğum her şafak vakti boyun
eğdim madem kadere ve döküldü yüreğimdeki kırıntılar bir bir vesile iken
hayaller durağında dökümlü eteklerinde şiirin ben imgeleri sağalttığım ve
acımla yerle yeksan olan benliğin hedefi tutturduğu her rengi de azat ettim
batağında gök kuşağın istifledim tüm renkleri, pervasız bir mavinin hakkını da
teslim edip isyan bayraklarımı açtığım kuşun kanatlarında solan güne de
taziyeler sunan fırtınanın azabında yenik bir fani olmanın verdiği hüzünle
kıvrıldım rahmine evrenin doğumumu müjdeleyecek bir beyit ısmarlayıp da şiir
içmeyi şiar edindiğim her öğün üstelik atlas yüreğinde göğün, şakıyan bir
sevinçle adımı çağıran meleklerin diline pelesenk olan hayallerimle
seyrüseferinde iken ömrün son demlerinin…