Azat edilmiş bir gölge olsun isterdim ya da umurunda olmadığım kadar ahvalin, saklandığım da değil hani mesken edindiğim bazen kaybolduğum bazen boşa koyduğum yüreğin ihbarı.

Didiklerken toprağı bulduğum Reşat altını.

Sözcükleri un ufak ederken haiz olmadığım sayısız Cumhuriyet altını.

İndinde evrenin ihmal edildiğim ne ki inkâr dahi etmediğim uzun melun bir yolculuk ara duraklarında sağalttığım yorgunluğumu varmaksa son durağa hazır olmadığım kadar havsalamın almadığı tutulan nutku yüreğin bir minvalde sektiğim değil bir kürenin içine hapsolduğum…

Firakım.

Firarım.

Nedamet yüklü iblis sehven yenik ölmeyen nefsine yenilmiş bir zalimler ordusu.

Ufkun hicvinde sürdüğüm saltanatı sonsuzluk iken kıblem tutuştuğum kadar yürekten…

Nemrut sözcükler değil.

Nemli bulutlar hiç değil.

Nemalandığım hayatın ihbarı bazen sönen bir ışık bazen solan gök kubbede saklı çınar ağacı.

Hükmedenin yüzü suyu hürmetine.

Hurra hayat hurra ölüm vedalaşmadan düşen yola nazı niyazı beşerin öfkesine yenik düşen iblisin tereddütsüz sayıp sövdüğü o dik yokuştan ne yukarı ne aşağı alamazken insan kendini ters yüz edilmiş şafağı iç cebine sokan güneşin nasıl ki balçıkla sıvanmıyor ruhu…

Bir tebessüm dilerken Rahmandan.

Tecrit edildiği mazlumun kâh mutluluktan kâh hayattan.

İnadı inat olsa ne ki zalimin Rabbin büyüklüğü nasıl ki kusursuz da addeder insan yüreğini ve nefsini ve tepelediği kadar mazlumu varsın olsun sökün etsin nidaları yalnızlığın o ıssızlık ki acının bitimsiz saltanatı o esaret ki nefsine tapanların tek hamlede değil zamanla törpüleyeceği yüreğin inkârı…

Kayıtsız koşulsuz teslim iken insan Rabbine.

Sür-manşet acılardan kalan neyse geride…

Bir rivayet olsa bile ne ki mutluluk?

Bir ihanet madem insanın insana ettiği…

Tutuşan ufkun.

Yarılanmış yolun.

Dolu iken yüreğin acıya ektiği tohumu tek hamlede sonlandıran nasıl ki yüce Rabbi ve inancın hikmetinde sarmalında acının yalnızlık denen illeti sonlandıran elbet Yaratanın yağan nuru.

Bir tümsekse yaşam.

Bir temaşa ise hazan.

Tereddütsüz seven ve yaşayan…

Tekabül ettiği kadar hayatın radarına takılan o bitimsiz izdiham.

Bir manşet değil elbet yaşamak bilakis her anın anısına sadık insan.

Bir rağbet olsa ne ki birinin diğerine öykündüğü ve ölümcül sessizlikte bekleyip de görecek herkes ve alacak boyunun ölçüsünü.

Muadili duyguların.

Kararan gözlerinde yalnızlığın…

Belki de koca bir es vermeli hayallere tutulan nutkuna ihanet de etmeden gerçeklerin.

Bir nihayet mi yoksa hidayet mi arzulanan ve işte istikametinde saklı her şey kader denen güzergâhın tetiklediği kadar meleklerin tetiğini çektiği bir sözcükten çıkıp da yola İlahi Adalete güvenen Mümin’in her türlü tehlikeden korunduğu da Allah katında saklı.

Bir ibraz ise yaşam.

Bir döngü ise muvaffak kılan.

Bir örüntü ise hüzün.

Kıblesinde saklı ölgün günün ansızın yanan ferine sadık kaldığı kadar inançlı her insanın önüne sapladığı asası.

Nakleden.

Neşreden.

Nesirler iken taşan yürekten.

İmtihanın bitimsiz vardiyası ve iman gücünde saklı yarınların dürtüsü.

Kırık ve kırgın göğün penceresi maruzatını sunarken insan içindeki rahmeti de esirgemezken yüce Yaratan.

Göğün salkım saçak bulutlarına yağan kar misali yağan nur misali asla da son bulmayacak iken inanan insanın imtihanı ve sabrın eşliğinde naklettiği kadar yüreğini ve teslim olduğu kadar insan kaderine bekleyip de göreceğiz elbet pusulanın gösterdiği doğru yoldan da sapmadan bir avazda doğacaktır gün ve gece elbet…