Yitik bir mısra belki de yatık bir
tekne
Ölümün öfkesi saklı içimde
Dimağımdan taşan yaşlar yalnızlığın
bakiyesi
Özlemsiz bir özne olma ihtimali
Sarkacın kırık yüreği burkulan her
sesi
Ve her sözcüğü mademki
Bana bahşedendi Tanrı…
Anlatamadıklarımın isyanı var içimde:
hayal çeşmesinde ıslandığım yılların, zamanların özlemi ile dolu doluyken
yüreğim.
Martaval okuduğum yılların laneti
çöreklenmişken üstüme üzerine prefabrik evler inşa edilen arazilerde
kaybolmuşçasına tüm varlığım.
Bir elimde kalem bir elimde pergel
acımasızca deldiğim A4 kâğıdın gözyaşına yağdırdığım umut gibi doyumsuz
sevgimin firarında esen rüzgâr gibi darmadağın saçlarım ve uçuşan sözcüklerim,
ah nerede?
Nerede çocukluğum nerede ilk
gençliğim?
Duvağına yağan siyah kar mı yoksa
çocuk yaşta gelin olan çocukların haykırışına eşlik eden doğaüstü bir güç müdür
de yağan siyah karla avunuyor insanlık?
Azat edilesi kölesiyim sözcüklerin ve
pişekar edebiyatın iteklediği bir sapakta içre dönük de değil artık içsel
yolculuğum:
Dış ses hep baskın ve davetkâr.
Dış ses buyruk veren ve de isyankâr.
Olması gereken ne varsa sıraya
koyduğum ama olduramadığım ve her yeni gün umutla uyanıp ayağıma atılacak
çelmenin de rüzgârında savurduğum nidalarımın da artık nutkunun tutulduğu ne
bir riya ne de bir rüya.
Geçkin şehir.
Geçimsiz şehir sakinleri…
Nerede ise her gün aralıksız üç saat
yürüyüş yaptığım yollara gidesim yok:
Yazasım yok ve sevesim yok kendimi.
Edebi kaygılarımı en üst mahkemeye
taşımışken artık ne metafor sağanağı var ruhuma yağan ne de imge arayışındayım
çünkü basmakalıp bir hayatım var azıcık rotasından çıkmış ve neyi beklediğimi
bilmez halde bildiğim her şeyi de unutmakla görevlendirilmişken ne yeni
bilgiler öğrenesim var ne bir kitap arzusu saklı içimde ve kalemin kırık ucunda
eğik bedeninde biliyorum da artık sözcüklerimin ve ilham perimin
dokunulmazlığının kaldırıldığını çünkü yine emir büyük yerden.
Ulaşılası hedeflerim silik.
Uzlaşmaksa kendimle artık imkânsız.
Uyku saatlerimle yer değiştiren gün
ve gece emsalsiz bir tedirginlikle dokunmakta hayatıma ve okunma kaygılarımı da
gözümde büyütüp kendimle restleştiğim edebiyatın cıngılında tek ses dahi
duymuyorum aslında duymak istemiyorum ve kaldığım yerden başlayamadığım için
uyumsuz ve uykusuz yaşadığım yılların da özlemi içerisindeyim.
Pencerem kapalı: evet, gün ışığı
içeri girse de giren bir daha çıkmak istemiyor.
Perdelenmiş gözleri açmakla ilintili
bir hayat da gütmüyorum artık ne de olsa herkes ipini koparmışken bir işin de
ucundan tutmuyorlar iki elim de dolu ve ruhum acılarla yıkanırken gözlerim dolu
dolu da değil sanırım ağlamakla kuruttuğum göz pınarlarımda kuraklık tehlikesi
baş göstermiş ve baş veren ne sevincim saklı ne de umudum.
Rüzgâr delişmen esintisini
sürdürmekte ama ayaklarımı yerden kesmiyor.
Düştüğüm ve de kalktığım kadar yerden
ne var ne yoksa elimden düşürüyorum artık aklınıza ne gelirse en başta silik
kalemim en başta silindir ruhum en başta duymaktan haz etmediğim siren sesleri
ve hastane yollarını arşınladığım nerede ise her gün bir yılıma mahal veren
hüznün de vardiyası ile hem şükrediyorum hem de içimdeki korkuyu üzerimden
atamıyorum.
Gölgem yok.
Ülküm yok.
Tek ülkem varsa adı hüzün ve
belirsizlik.
Doyasıya yaşamadığım hayattan da uzak
belki de tuzak içimde saklı.
Kuşların ötüşü kesilmişken ilham
perimin ana damarı kurutmuşken ölümsüzlüğe nazire yaptığım onca yazım ve şiirim
de kimsenin umurunda değilken biliyorum da umarsızlığı sayesinde insanların
geldiğim isyan noktasından dönüp de sadece şükür ile sabır ile Rabbime
sığınmanın dışında da elimden gelen en ufak bir şey yok:
Gözlerimin silecekleri kırık.
Yüreğim damgalı.
Sözcüklerim unutkan ve umarsız.
Kalem iken tek dayanağım şimdi en baş
düşmanım mademki yazamama kaygısı ile hemhal kalemse kırık yüreği ile solurken
biliyorum da insanlar için bir anlam ifade etmediğimi.
Son zamanlarda askıntı olan ölüm
duygusu ile eşleşen yazı ve şiirlerim hem nemli hem kaygan hem de benden çok
uzak.
Beni bana yakın kılanken edebiyat
sürtüştüğüm kadar kendimle sürmenaj geçiren ruhuma da taziyelerimi çoktan
sundum.
Bir kalemde birilerinin sizi silmesi
mademki bu kadar kolay sevgiye verilen değer ve sevme güdüm de ivme
kaybetmişken biliyorum ki: kalemim beni ebediyen terk etti.
Bilip bilmemekten öte ben kendimi ve
umudumu ilelebet en uzak köşeye savurmuşken ve de tek s/avunduğum iken edebiyatın
gücü ve kalitesi adına verdiğim uğraşının da bir noktadan sonra önem arz
etmemesi ve işte kıyılan içim kadar kıyama durduğum ömrün de vadesi sonlandı
sonlanacakken çünkü ben artık yaşama ve yaşatma sevincimi çoktan terk ettim…