Ölü iklimin teninde seken bir damla
bir zerre, sözcükleri keramet aşkı hidayet bildiğim, selamet dilediğim Rabbim
ve kefilim içimde dinmeyen sevgiye hüzne.
Bil mukabil, sevgili evren.
Bil mukabil, çocukluğum.
Bil mukabil, hicretim ve sessizliğim
ve yalnızlığıma rağmen sökün eden sözcüklerim ve coşkum.
Bir renk daha soldu dün gece.
Bir kere daha çıktım Rabbimin dergâhına:
Soyutlandığım kadar yaşarken soyuldu
duygularım ve çalındı hayallerim ve işte dünde kaldı solgun neşem.
Ben bir kuşum ama yetmez.
Kurşun ağırlığında yüküm ve acılarım
ve bir Allah’ın kulu da çekmez derdimi.
Küpeştesinde sözcüklerin üstümden
geçen buldozer misali insanların gözünde yenik düştüğüm ve saklı tuttukları
kinayeleri.
Geçiştiriyorum işte hayatı sonra
geçiyorum dik yokuşlardan sünepe kavşaklardan ve işte geçiyorum kendimden.
Geçkin şarkılar var dünümden beri
aralıksız çalan.
Geçimsiz bir ruhtur bazen içime
kaçan.
Geçiş hakkı tanımazken mutluluk ve
hayat…
Ah, güzel Rabbim sensin bilen,
koruyan ve her düştüğümde dara yüreğime genişlik veren.
Göğün saltanatını sürüyorum her gün
her öğün ve aldatılara kanmadan yaşarıyorum sonra yeşeriyorum ve istila edilmiş
yüreğimden ansızın firar ediyorum.
Firarisiyim sevdanın ve aşkın sadığı
bir hümayun bir Ebabil gibi neşrediyor sözcüklerim ansızın.
Hırçınım da bazı bazı.
Azık bildiğim sevgi masalları katık
ettiğim ömrüme ve günüme ve sivri dili şeytanın peşinden giden müridi zalim insanların
ihlal ettiği sınırları mazlumların ve masumların.
Tebessüm ektiğim dünüm ve tereddüt
etmeden sevebildiğim yeryüzü yerin gökle kapıştığı ve sözcüklerimin kendimle ve
aşkla barıştığı.
Hür bir nesirim.
Endamlı bir şiir olmaya meylettiğim.
Hüzün saksım ve çorak toprağım ve
işte yaşımla suladığım efkârım ve dualarım.
Müzmindir bendeki coşku bir o kadar
afaki.
Münzevidir kim duygu elbet riayet
ettiğim kadar kanaat ettiğim ne var ne yok yetinmeyi bildiğim bazense yatıya
kalan hüznün mektebinde devamsızlık yapan bir öğrenci olmadığım kadar davamdan
da vazgeçmediğim.
Bir sarkaç ki içimde dikili.
Bir siyam ki hüznümün püskülü.
Bir sema ki sonsuzluğun bedeli ve
ederi.
Bir sima ki ne tanıdık ne yabancı.
Ömrüm koşu bandında geçerken düştüm
yollara bir sonbahar sabahı ve azat edemediğim kadar efkârı sınandığıma delalet
annemin güzeli sevgisine de asla etmediğim ihanet.
Biliyorum biliyorum hani, insanların
gözünde neye tekabül ettiğimi ve onlar beni de sevgimi de kalemimi de
geçiştiriyorlar:
Bazen sessizlikle cezalandırıldığım
bazen gülümsemelerine eşlik eden alayları ve şükürler olsun ki: kimse acımıyor
bana acıtsalar da canımı içimi açtığımsa bundan sonra artık kalemim ve Tanrı.
O dik açı yok mu yok mu?
Dilemması günün ve direncimin
büyürken küçüldüğü ve işte Mevla’m yetişirken gözümde büyüttüğüm kimse
hakkından gelen elbet kâinat ve dikiş tutturamadığım kadar yeryüzü denen
gezegende biliyorum da hani bu dünyaya ait olmadığımı yine de yine de…
Sönmeyen bir ateş yanmakta içimde ve
ben kalemimle sevgimle büyütüyorum bu ateşi kâh hüznümle kâh umudumla kâh izafi
coşkumla sürükleniyorum da bir yaprak misali bazense rüzgâr olup savuruyorum
acılarımı ve sürüldüğüm coğrafyalarda ansızın zikrediyor fikrim nasıl ki
birbirine denk fikrim ve zikrim ve bir derviş edasıyla düşüyorum yollara
elimdeki sancak ise kalemim.
Gizim.
İzini sürdüğüm evren.
Sözcüklerim bazen kayıp bazense yerle
yeksan.
Muadilim.
Münzevi renkler adalet dağıtan Rabbim
ve işte koştuğum kabrim.
Ölüm belki de örtecek tüm acılarımı
ve ölgün tenimde bir solacak ki çiçekler ve de ben çiçeklerin nasıl ki tanrısı
ve de padişahıyım biliyorum ki ben solduktan sonra kimse gelip de sulamayacak
mezarımı ve razıyım gerçekten razıyım yüzümde tebessümlerim solmadan ve annemi
kaybetmeden ölmeye göç etmeye razıyım Allah’ın izniyle.
Yine de yine de:
İyi düşünüp terbiye ettiğim nefsimle
sınandığımın bilincinde hep ama hep güzellikler diliyorum Rabbimden ve solgun
tininde hayallerin bıçkın rüzgârla temaşa edip bazen savuruyorum öfkemi bazen
s/avunuyorum ruhumdaki umudu ve gizemi bazense yorgun düşüp sızıyorum çok erken
bir vakitte.
Sızlanmadığım kadar da büyüktür hani
içimdeki sızı ve yaşım sadece yüreğimden sızmakta asla göstermiyorum insanlara
gözümün yaşını ve onların kinayelerinden uzak ruhumsa aşka ve umuda tuzak
düşmüşken kendimi ve içimdeki yetim çocuğu teselli ediyorum tecelli eden iman
gücümle sekiyorum bir bir kaldırım taşlarından yüreğimin.
Salındığım kadar derviş cübbemle.
Alındığım kadar insanların yanık
kokan sözcüklerinde.
Aldırmadan değil alıntı misali iken
duygularımı çalanlara hayallerimi gerçek kılanlara rağmen yeni baştan hayaller
kurup bana dair hayatın özetini ve alt yazısını geçiyorum günbegün karaladığım
şiirlerle ruhumdaki mehtabı saklı tutup bazen Yıldız vasfımla kaygan gökte
kayıp yere düşüp tılsımlı bir coşkuyla Gül olup açıyorum ve annemin sesinde
semazenler gibi dönenip şükredip koşuyorum Rabbime beni tek bilen ve koruyana
duyduğum bu İlahi Aşk ise sönmeyecek bir umut ve coşku ile büyüyor günbegün
bense iflah olmaz bir hayalperest olarak asla da mütereddit kimliğimi devreye
sokmadan insan olmanın sefasını ve cefasını sürüyorum…
Mademki hüzünlü kalbimi seven biri var…
Mademki Allah var gam yok…
O halde duygular fora: aşkın g/izinde
saklı endamlı yalnızlığımla yazmak da sevmek de tek lüksüm iken elbet Allah’ın
izniyle…