Bir düş mektebidir yaşamak hele ki bir de aşka düşmeye gör:

Narin ve lütufkârdır mevsim mealinde saklı gizemin

Emaresi kopacak kıyametin de öncüsü

Sihirli değnek misali kalemin öykündüğü

Nice güzellik

Derdest edilmiş olsa bile hayat

Hayalinde saklıdır güzellikler sevginin şeceresinde

Kayıtlı top yekûn firar etti edecek

Yürek.

 

Esemesi okunur adeta sözcüklerin

Kat izinde saklı yağan rahmetin

Kayıt altına alınası duyguların

Rehaveti

Çöker üstüne ansızın

Hicap yüklü yakarışı aşkın

Namelerle dolu hüsranın şehla bakışlarında

Kayan bir yıldız gibi adeta

Şairin aldığı anne duası…

 

Edimler ve eylemler

Efkârlı bütün gülüşler

İkilem yüklü mizacın esintisi

Esen rüzgâra yüklerken suçu şair

Rüzgârın ta kendisi olduğu iken gerçeği…

 

Esvabıdır şiir, şairin göğe dikilesi sancak gibi kalemin kat izinden hareketle düşer yola başı asla düşmeden öne şifasını diler Rabbinden: her duygu her renk ve asalet yüklü mizacı yalnızlık olsa ne ki bahtında kayan yıldız misali bir de peşine düştü mü aşkın, şair.

 

Göğe takılı bir eşarp gibi sözcüklerin şeceresi

Semada saklı bir tuzak gibi şairin gönül penceresi…

Ah, endamı hüznün

Ah, irkilesi bir ruh misali

Bedenine sığamaz şair

Nasıl ki muradı sonsuzluk ve gizemi

Teyit eden yazılası nice sözcük nice iklimi

Ta içinde barındırır şair.

 

Bir rota mademki çizdiği verilen o nota, evhamla yaşamak değil mefkûresi yalnızlığın sağ salim çıkmak adına yarınlara.

 

Şimdilerde devasa bir sağanaktır yakalandığım…

 

Yakardığım Mevla kuytularda saklı varlığım.

 

Bir meal yetmez asla bir de meramı Allah katında saklı ve verdiği haz yaşamanın elbet kutsaldır haiz olduğum bunca duygunun kâh coşkusu kâh baskısı.

 

Sözler cinnet geçirmeden, kalemimle kavuştum ben cennetime.

 

İmgeler bıçkın aşksa haris yalnızlık bariz madem…

 

Matemimle örülü saçları kaderin en mahrem en derin refüze edilesi aşkın hezimeti oysaki meziyet bilmiştim ben aşkı ve sevgiyi.

 

Bir emaresi var ya da yok.

 

Bir asalet ki taşan ruhumdan: hem ne fark eder gezsem aç ya da tok?

 

Tıknaz bir buhran.

 

Kayıtlı şecerem.

 

Temize çektiğim ömrün sadık güftesi elbet şarkılardan da aldığım ilham ve işte putlaşan bir sevda masalı kalemin sırtına bindiğim bazen yüzükoyun yere serildiğim: idamesi ve ikamesi ömrün hele ki o ince çizgi yok mu?

 

Araf’ta saklı azabı derinde alyansı kayıp bir ruh gibi aşkla eşleşen sözcükler ne yazar ki sonra yaşamak sevdiği kadar taşar ruhundan azar azar ve azat edilesi bir coğrafya bir mıntıka ömrün kök saldığı kara toprağın çağrısı iken şairin ağrısı en derinde ve de ağırdan aldığı kadar mutluluğu paslarken sözcükleri bir potada eriyen duyguları ve haresi yalnızlığın haznesinden taşan coşkunun bentler aştığı o kırık yürek coğrafyası saklı iken Allah katında.

 

Düşbaz bir iklimdir gözümün seğirdiği.

 

Delik bir heybedir gizin alameti.

 

Dipsiz de bir kuyu saklı şairin içinde ve yalnızlığın hezimeti boyutlar aşan şiirlerin de kaderi yaşadığı kederi kabullendiği ölçüde.

 

Bir ziynetmiş meğer yaşamak.

 

Zinhar kölesi olduğum sevdanın uzamında atan yürek misali atışan iki âşık gibi, şairin de salındığı o endamlı cübbesi içinde kaybolan cüssesi bir cesede dönüşür şair yazmadığında ve yazdığı kadar sadıktır aşka ve içindeki çocuğa.

 

Gün doğdu doğalı gece ise baskına uğradı.

 

Sözcükler doğradım doğrayalı doğru nasıl ki tektir evrenin izinde kayıp bir minval esen rüzgâr ukdesi sayesinde yazdığı şiirler ve nasıl da hızlı ve sert eser rüzgâr.

 

Gönlün kubbesi.

 

Aşkın huzmesi.

 

Derinden gelir ilhamın çağrısı ve derinlerde yaşarım yaşattığım kadar şair kimliğimi bazen bir şiirden sızarım bazen bir öyküde yoğururum ruhumu bazen roman olur savururum tozunu dünyamın tozu dumana kattığım dünün minvalinde gün olur doğar aşk olur sakar aşina olduğumsa bahtımın tutulan nutkumda kimse tahtımı yapan azıcık kırgın çokça kızgın ve hülyalara daldığım kadar eser gürlerim.

 

Mizacım yitik bu gün şehrimse kayıp.

 

Şiirlerim kaçık bir seyyah gibi süzülür yüreğimden ve başıma atılan taşa aldırmadan ekmez uzatırım nimetin hikmetinde eser coşar bazense kavrulurum aşkın ateşinde sızlandığım kadar sızan ruhumdan yasın muadili iken şiir müptelası olduğum hüznün şeceresini tutarım…

 

Ah, ben…

 

Bir ırmağım dere yatağında ölgün mazim.

 

Ah, ben…

 

Çapkın rüzgârım tarumar edildiği kadar nazım niyazım.

 

Ve sen, azizim sen:

 

İdare lambasında yazılanların nezdinde.

 

Ve biz olamadık madem izini sürerim yokluğun gizine adanmış bir aşk iken mealim ve top tüfek kuşanırım da çıkarım er meydanına ve cenkte bir mağlup bir galip olurum tükenmek bilmeyen umudumla el ele tavaf ederim evreni sadık olduğum kadar yüreğime, Rabbime.

 

Şam şeytanı adeta fısıltılar.

 

İçimdeki o revnak coşku.

 

Sihirli bir değnektir kalem nasıl da melun mahzun uzak kalmış benden bir ömür.

 

Ben kalender meşrebim ve de içinde yaşadığım kale duvarları.

 

Ben revnak bir acıyım sevgiyle pansuman yaptığım şiirlerim.

 

Bir efkârım da.

 

İhtimamla sevdiğim.

 

Bir itirafım daha var, azizim:

 

Bilsen de bilmesen de ben seni çok sevmiştim…