Bir melodinin tınısından firar ettim
ben: ya, sen nazenin ahretliğim?
Gün hüzne şerh düşmüş olsa ne ki
şeytani bakışlarından uzak kalmak adına yalancı dünyalıların?
İçimdeki çocuğun perhizinde bile üç
öğün veriyorlar bense giriştiğim bu mücadelede bir öğünün sadece çeyreği ile
yetiniyorum ve asla da mübalağa etmiyorum, Neriman.
İçim kıyılırken bir şiir dikmişim
başıma çok mu?
Ya da ikindide atıştırdığım bir iki hikâye…
Bak rütbeme ve bak da gözlerime hatta
dokunabilirsin apoletlerime ben ki şiirlerin yenilmez fedaisi ve aşkın
vazgeçilmezidir sözcüklerim bak düşman uyur yılan uyur da kalem uyumaz, Neriman
hoş sen de uyutmazsın ya beni…
Uyuduğum zamanların hatırına sana
sitemim ve uzayan gecelerde çentik attığım kâbuslarım.
Ne yitiği ne yorgan ne yatak ne de
yorgun ve ben alfabeden bazı harfleri çıkardım seni tanıdığımdan bu yana belki
de seni çıkarmalıydım hayatımdan ek olarak da üç beş harf kondurmalıydım bu
aşkın alfabesine.
Nesir misin yoksa esir mi yoksa mesir
macunu mudur günde beş öğün yediğin ve işte zılgıt yiyen sözcüklerim bense
ailesinin gözbebeği bir göçebeyim.
Uyruğu yoktur benim sözcüklerimin ve
ufku nasıl da geniştir ruhumun asla da geçiştirmem ben sözcükleri ve
yazdıklarımı bir de yastık altı yaptıklarım elbet dilaltı şiirlerimi de es
geçemem.
Huysuz muyum sahiden?
Asla.
Huzursuz muyum peki?
Haşa.
İyi de neyin mi derdindeyim?
Ya, sen Neriman sen…
Düş pembesi yüreğimdeki o sarkaç ve
zemherilerin uyuşturduğu bedenim oysaki yaza günler kala bense yaza yaza…
Uydurmuyorum.
Üstelik gerçek de değil hiç biri.
Ben mi, Neriman? Hani tefe koyduğun
ben bense tav olmuşken severken sokan diline yoksa tavaf ettiğim evren mi
demeliydim hani sökük etekleri mevsimin hani söğüşlendiğim hani savuşturduğun
hani serzenişlerimi kendime çektiğim.
Kaç kere de çekersen artık.
Kaç taksitte öleceksek.
Kredi kartım yok madem benim, bende
de artık kredin yok, seni düşperest kadın bense uçuşan eteklerime tek tek
ekliyorum dikenlerimi ve gül mizacımdan soyutlanıp bir yıldıza öykünüyorum ne
de olsa çift kişiliktir taşıdığım ne de olsa iki ismimin de hakkını vermeliyim
ve bak işte; çanlar çalıyor artık kimin için çalıyorsa bense üniversitedeki o
devasa çan eğrisinde saklıyım.
Piyadeyim ben.
Ya da kurşun asker.
Belki de mum gibi dik durduğum ve
sessizliğimle rest çektiğim alametifarikası evrenin.
Tutuşan eteklerin mi yoksa yanan
yüreğin mi?
Kaç kademe ise artık alacağın
istikamet.
Tartışacak değilim seninle ve içinde
tepinen o dalgalardan da benden de medet umma: Allah yukarıda ve sen ki;
dilinden düşürmezken Rabbimi nasıl oluyor da nifak soktun dostlarımla arama?
Mevsimlerden müdahil olduğum beşinci
mevsim ve sen de şehrin üçüncü yakasısın belki de yakamdan düşmediğin
zamanlardan bu yana sana beslediğim merhamet ve acıma duygusuyla sevdim ben
seni ve sevilmeyi filan da talep etmedim çünkü ben hep emindim senden…
Hem demiş üstat?
‘’Kendisini başkalarının kurtarmasını
bekleyen kişiler yalnızca kölelerdir.’’
Şükürler olsun ki; ne insanların
kölesi oldum ne de nefsimin ve ben sadece Rabbime itaat ettim ederim de her ne
kadar sen de itaat eder gözüküp de isyan ederken ve şükürsüz mizacınla
meleklerin bile kalbin kırarken sanma ki kalbimi bir kere kırdın ve ben kırılan
yerinden filizlendim ve her halükarda seni sevip yüreğime yerleştirdim Neriman.
Azat edilecek bir köle varsa o da sensin
bense duygularımın ve kalemimin efendisiyim elbet sadece O izin verdiği
takdirde bu yüzden kendimi ve seni sevmek için kimselerden izin almadım ve ben
seni çok sevdim, be Neriman…
Çok sevdim çok.
teşekkür ederim