Kekremsi acılar şehrin içtenliğin
yaralandığı insanlığın kapısının kapandığı ve ölüm denen yolun aralandığı.
Göğün metaneti.
Acının isyanı.
Sözcüklerin kerameti.
Ben Gazze’yim…
Ölümün güdüsünün neferi isli bir
rüyadayım:
Memleketimin ve topraklarımın yağmalandığı.
Sözcüklerim yok çünkü ben yokum çünkü
yoktan var eden Rabbime ihanet etti iblisin ve zalimin tayfası.
Bir lokma da olsa ekmeğimiz pay
ediyorduk ailecek ve kırık ayağı masanın altına koyduğum taş iken sağ selamet
oturmak adına sofraya ve Rabbimin bahşettiklerini şükürler yiyip içmek karnımız
doymasa da başımız gözümüz üstüne rızkımız ne ise hamt etmenin verdiği huzurla
sedire uzanmak ve koyun koyuna yatmak…
Ya, şimdi?
Uykunun b/ölündüğü ve hanemizin
enkaza döndüğü daha da beterini bize sunarken kâfir ve münafıklar:
Taş üstünde taş kalmamışken enkazın
dibinde ölü yatan anam ve babam ve kardeşlerim.
Feri sönmüş insanlığın!
Lanet olsun zalime.
Yandaş ülkelerin tuzağına düşen
bizler kâfirin peşine takılı nice batıl nice imansız ülke.
Bir de demez mi süper gücün Başkanı?
‘’14 milyar dolardan fazlasını
yatırım olarak ön görmekteyiz İsrail’e.’’
Ve yüzünde pis bir gülümseme
insanlıktan nasibini almadığı yetmezmiş gibi çürük dişlerindeki ölü etini
gözümüze soka soka yalayıp yutan kibirli başkan.
Saltanatı sonlanmıyor kötünün.
Sema hep karanlık yağan bombaların
dökümü.
Ailem ve evim ve tüm sevdiklerim
ansızın göç etti ve yaralı yüreklerimizin ölü bedenleri nasıl da bizleri terk
etti.
Ben Gazze’yim, ey ahali!
Ben artık yetim ve öksüz ve evsiz bir
çocuğum aslında bir gecede büyüdüm ve an itibari ile hiçbir şey hissetmiyorum…
Muhabir tuttu mikrofonu yüzüme bir de
sormaz mı?
‘’Neden bu kadar hüzünlüsün?’’
‘’Eh, be dost ülkenin vatandaşı
değerli gazeteci bu sefaleti bu yıkımı görüp de bir de sormaz mısın?’’
‘’Anam şehit oldu babam da. Ama
mutluyum onlar adına çünkü Mevla’ma kavuştular ve ben de alelacele terk
etmeliyim bu yaralı şehri bu yamalı bedeni elbet şehit olmanın rahmeti ve
huzuru ile gitmeliyim şehrimden.’’
Ben Gazze’yim.
Ben ölümün Gamzesinde saklı bir kül’üm
ve illa ki doğacağım külümden geç olsa da hayal olsa da ve gidenler asla geri
gelmese de…
‘’Yanımdaki kız çocuğu mu? En son dün
görmüştüm onu ve ailesini ve işte onlardan kalan geride sadece o. Benim
ailemden kalan tek kişi ise benim ruhlarına rahmet okuyacak olan ve yol da
yakındır hani bu bedeni bu şehri terk etmeye…’’
‘’Okuma yazmam yok ve okula hiç
gitmedin ki bu yıl başlayacaktım okula ve anam abimden kalan önlüğü ve gömleği
kim bilir kaç yüzüncü kere yıkayıp ütüledi ve astı başucuma. Onlar abimle gurur
duyduklarından da fazlasını bana duysunlar diye canla başla ders çalışacağımı
yemin etmiştim babama. Hakkın rahmetine kavuşan tüm ailem bense hakkımı helal
etmiyorum bu vahşeti bir tiyatro sahnesini izler gibi seyredenlere asla helal
etmiyorum hakkımı.’’
‘’Gözlerimde yaş yok. Yüreğimde yas
yok. Çünkü var olan sadece Yaratan ve benim de yokluğa karışmam an meselesi
aslında yok oldum bile yokluğunda vicdanın yokluğunda sevginin ve varlığında
zulmün ve nefretin ve gözünü kan bürümüş şeytanın ve müritlerinin sayesinde var
olsam ne yok olsam ne? Koca şehri istila ettiler. Camiler ve okullar ve
hastaneler ölü yığınağı adeta. Cuma namazından arda kalan kanlı seccadeler.
Allah’ı ve merhameti ve vicdanı yok sayanlara verilecek cevabı sabırla
beklemekteyim elbet Allah bir bir hesabını soracak olan bitenin…’’
Ben Gazze’yim.
Ben artık üstü örtülü bir bedenim bir
et yığını geride kalan ama ruhum özgür ve cennetime kavuştum bile bana
yaşatılan bu cehennemin ertesinde zalimler için iblis için cehennem ve cehennem
azabı sonsuza değin sonlanmayacakken…
Ben Gazze’yim…
Yazarın notu:
Pazar sabahı haberlerde rast geldiğim
kimsesiz kalmış yaralı her yeri yara bere ve toz ve kan içindeki o çocuğun
gözlerindeki ifadeyi gördükten ve söylediklerini duyduktan sonra engel olamadım
katıla katıla ağlamaya ve herhangi bir edebi kaygı yaşamadan gördüğüm bu
görüntünün akabinde yazdım bu yazımı.
Bedeni titremiyordu bile küçük
çocuğun ve gözlerinde korku dahi yoktu.
Ama bilemediğim çok şey cirit
atıyordu minicik bedeninde kalan kan pompalarken bunca acıyı bunca üzüntüyü, o
küçük yaralı ve kimsesiz Gazzeli çocuk beynine hali hazırda yağan bombaların ve
mermilerin nezaretinde sadece duyduğu sesleri değil gaipten gelen çağrısına da
odaklanmıştı kaderin.
Şehit olan annesi ve babası için
üzülmek şöyle dursun onlar Allah’ına kavuştuğu için tarifsiz ve sıra dışı bir
mutluluk esir almıştı benliğini ve bu küçük çocuk bir an evvel şehit olup
evrendeki sırasını savmaktan başka bir şey düşünmüyordu.
Yanındaki kız çocuğunun ise nutku
tutulmuşken boş addedilen bakışlarında aslında neler saklıydı:
Tüm dünyanın tepkisizliği…
Yaralarının da asla kapanmayacağı
gerçeği.
Ve süper güç olarak lanse edilen
devletler bunu bir oyun bir rant savaşı bir yatırım olarak görebilirken bir de
sarı dişlerini gösterip rahatça ve pişkin bir şekilde gülebilmeyi de
kendilerinde hak görmüşken…
Ben de Gazze’yim.
Her birimiz vicdanı olan insanlığını
koruyan her birey birer Gazzeliyiz.
Canı bu kadar mı yanar insanın ve
kendi dertlerimi unutup tüm bedenimi tüm benliğimi kanlı ve yaralı hissediyorum
ve an itibari ile ölmeyi öylesine isterdim ki bu çocukların gözlerindeki
ifadeyi ve donup kalmışlıklarını gördükten sonra…
Yüce Rabbimi sen yardım et bu çaresiz
insanlara ve merhamet ve vicdan ver insanlıktan nasibini almayan kim varsa
hepsini de sana havale ediyorum.