En güzel yazımı ve şiirimi yazabilsem keşke bir gün ve işte o gün kocaman bir nokta koysam her şeye elbet hiç kimse olduğumun bilincinde yaşadığım bunca hayal kırıklığının üzerine hala nasıl ayakta kalabilmişsem…

Hayallerimin keyfini sürüyorum ve hiç olmadığım kadar huzurluyum en azından birkaç saatlik zaman diliminde, alarmı kalemime kurduğum.

Göğün merdivenlerinden inip çıktığım ve geceyi kucakladığım ve kulağıma fısıldanan:

Aşkın hicabında yalnızlığımla soyunduğum insanlık rolünde gerçek kıldığım kadar duygularımı ve işte ritmi bozulmuş cihana esefle söyleniyorum derken saatler ilerliyor ve geceye eriyorum aslında mum gibi de eriyorum lakin mum gibi dibime vermiyorum ışığımı.

Doğuştan sahip olduğum bir ışık var benim dikkatleri üzerime çektiğim kimine göre yıldızımın düşük olduğu iyi de ben Yıldızın ta kendisiyim ve parladığım kadar da aydınlatıyorum etrafımı lakin insanlar bunu yanlış anlamlandırıyor ve eşrafım ‘’efkar’’ diye atıfta bulunuyor…

Şahsına münhasır benim hüznüm.

Şahsına münhasır da benim sevgim…

Şahsına münhasır bir yolculuk benimki ve ilköğretim iken sevgi ve gerçekler elbet babadan tembihliyim.

Babamın gözünün nuru belki de gözü bu yüzden arkada kalmadı çünkü sahip olduğum hiçbir değerden ve ahlakımdan ödün vermeden yaşadım ben ve sevdim insanlar üstelik kuru kuruya da değil.

Kurum kurum kurumlananlar.

Kurdukları sahte dünyayı gerçek diye yutturanlar.

Karnım tok oysa benim çünkü çocukken ve büyürken her imkanı tanımışken ailem bana asla öykünmedim bir Allah’ın kuluna bir ömür ve çok küçükken öldürdüm nefsimi.

Açlıkla terbiye ettiğim bedenim.

Sevgiyle inançla ihya ettiğim ruhum ve yüreğim.

Dünümde saklı kat izi.

Günümde saklı kat izi.

Ütülü olansa sadece kıyafetlerim ve buruş buruş duygularım ve işte vicdanım yerleşik en derinde ve başımı dayadığımda huzurla uyuduğum ve rüyalarımca kâinatı tavaf ettiğim.

Bir mizansense hayat.

Miadı dolmuş bir gülüşse yaşamak…

O halde var gücümle ağlarım ve yaşlarımı asla gizlemem de.

Mikado çöpleri gibi dağılmışken duygularım ve asla ödün vermem gerçeklerden ve gerekçeli gerekçesiz doğruyu da gerçeği de illa ki savunurum.

Psikolojiye göre bir savunma mekanizması benim açımdansa avunduğum kadar da savurduğum iç sesim.

Pışpışladığım içimdeki iflah olmaz çocuk.

Bazense pembeleşen yanaklarım açmaya hazır bir çiçek gibi.

Lakin edebimle haysiyetimle yaşarken asla da açık vermem asla ödün de vermem değerlerimden ve benim için saygınlık sevgiden önce gelir en başta kendime duyduğum saygı nazarında yaşar ve severken ve yaşatırken iç dünyamı.

Soyut dünyadan somuta geçtiğim yani:

Analitik zekâmla ve mantığımla yaşadığım bir ömrün sadece şu son on senesine geçiş hakkı tanımışken iç sesime elbet mantığımla irademle de göğüslediğim sıkıntılar ve asla da çıkarmam zırhımı üstümden.

Bakmayın hani sevgi dolu olduğuma an gelir gözümü kırpmadan çekip giderim de arkama dahi bakmadan lakin…

İrademle inancımla ve haysiyetimle yaşarken bir yerlere kaçıp da gitme isteğim yok hani çünkü hiç olmadığım kadar kararlı ve başım dik iken belki de aldığım eğitim ve askeri disiplin nezdinde soyut hayatımı somut gerçeklere dayandırıyorum özellikle de şu son on sene zarfında aşkla umutla yazarken…

Yazamadığım yazgım.

Mademki başım gözüm üstüne kaderim ve işte kalemimle minik rötuşlar yapıyorum hayatımda.

Hiç sevmediğim kadar çok insan sevdim yine şu son on sene zarfında.

Yazdığım platformlarda yolumun kesiştiği nice değerli kalem, hocam diye başımın üzerinde taşıdığım ve sayısız okuyucu ve de kalem dostum.

Öncemde bulunduğum ortamlarda iş ilişkisi içindeyken çalıştığım yerlerde şimdilerde kalemimle iştigal benzeri ilişkileri sürdürüyorum seve seve ve gururla da söylüyorum bunu.

Disipline ettiğim belleğim, benliğim ve bedenim bu yüzden ucu yanık koksa da yazdıklarımın hiç olmadığım kadar bilinçli ve istikrarla yazmaktayım çünkü koca ömrümün özetidir yazdıklarım ve de yazacaklarım.

Beni bana sunan sizler.

Beni bana uzak kılan dünde kalanlar.

Günümdeki mevcudiyetim ve coşkumla merdivenleri hızlıca çıktığım bir dünya ötesinde İlahi Rüzgârın git gide şiddetini arttırdığı ve hiç olmadığım kadar mutlu ve huzurluyum yazarken ve ortak paydada buluştuğum binlerce insan…

En başta kendime yürüdüğüm.

En başta içimdeki şifreleri tek tek çözümlediğim.

Ve özellikle özel hayatımda o kadar çok şeyi aştım ki yaza yaza üstelik tabiri caizse yolun henüz çok başındayım.

Zekâmla duygularım iş birlikteliği içindeyken…

Bense bir ömürlük birikiminden yeni birikimlere koştuğum ve öğrenmekten inanılmaz haz aldığım için öğrenci cübbemle coşkuyla aranızda salındığım…

Ve evet, huzurun da adresi iken edebiyatın kalesi ve en sevdiğim aforizma:

‘’Ben edebiyattan ibaretim.’’

Ki buna sadece yazdığım son yıllarda vakıf da değilim çünkü bilip bilmeden ben zaten hayatı şiir gibi yaşamışken ve belleğim ve de alt belleğim ve ruhum binlerce kayıt ve dize ile tıklım tıklım iken.

Ve yazımım da başında belirttiğim gibi:

En güzel yazımı ve şiirimi yazabilsem keşke bir gün ve işte o gün kocaman bir nokta koysam her şeye elbet hiç kimse olduğumun bilincinde yaşadığım bunca hayal kırıklığının üzerine hala nasıl ayakta kalabilmişsem…