Bir hayali ihbar etmek üzere iken ve
işte kafamın üstüne düştüğümün de resmidir kendimi an itibari ile bu sayfaya ve
bu ilk cümleye teslim ettiğim…
Aklımın da firarıdır hani ne zamanki
düş gücümle iletişime geçeyim ötesinde içimdeki savruk rüzgârı da ihbarımdır ve
itibar görmediğim bilmediğim kaçıncı katında içinde yaşadığım koğuşun ve bilmem
kaçıncı madde itibari ile hüküm giydiğimi de bilemezken asla da bilemeyecekken
bir ömür boyu.
Kıyamet alameti olsa da uzun zamandır
yaşananlar…
Kıymet vermekle kıymet görmek mademki
muteber duygular ve de insana farkındalık kazandıran ve işte saymaya başladım
ya da başladılar aslında neyin ne zaman başladığını da net olarak bilemezken…
Koyu gözlerinde gecenin teşrif eden
bir güneş elbet akla ziyan elbet olacak iş değil ama benim güneşim işte tam da
bu vakit doğuyor ve gün doğumuna kadar da eşlik ediyor asla tükenmeyen bir
enerji ve ışık ile kendini şarj ederken elbet İlahi bir açılımı var bu sırdaş
ışıldağın ve ışıldayan gözlerimdeki yaşları da şükürler olsun ki bir Allah’ın
kulu görmezken…
Ne de olsa bizim buralarda ağlamak ve
sızlanmak insanlığa aykırı ve kabul görmek adına illa ki benzemeliyim
etrafımdaki insanlara işin ilginci onların kim olduğunu da henüz çözemedim.
Rengiyle sabit ve saydam.
Rakımı da hayli ulaşılmaz iken.
Sevginin amblemi ise bir sır gibi
göğün içinde saklı iken ve işte benim de tek sığındığım mecra ve kabul gördüğüm
ve asla kapı dışarı edilmediğim.
Esnafın diline düşmeye gör ya da
dedikoducu Remziye Hanım’a da sakın ha gözükme yoksa nasıl da alırsın boyunun
ölçüsünü.
Öksüz bir semt bizim burası aslında
ön sözü olmayan hayatlar saklı iken içinde semtin bir o kadar semiren bir dış
ses mevcut elbet dedikodunun ve gıybetin ayyuka çıktığı ve herkes de hemfikir
iken.
Sezileri olanı vuruyorlar misal.
Bu yüzden sazı eline alan söyleniyor.
Sizin anlayacağınız Çingene çalıyor
Kürt oynuyor.
Oysaki hepimiz eşit ve aynı diye
düşmedik mi yollara?
Bazen semt pazarını kurmayı unutuyor
pazarcılar belki de kendilerine tatil ilan ediyorlar o günü elbet uyku vaktini
şaşıran herkes illa ki kendini pazarın dolaylarında buluyor.
Bu semte taşınalı çok olmadı elbet
eşimden boşanıp üstüne üstük ondan uzak bir yerde yaşamak adına geldim sığındım
bu fakir muhite ve insanların gönlünü de illa ki zengin bilmişken bir ömür.
Bir de evladım var hatta geçenlerde
haberlere konuk olduk.
O kadar güzel ve hüzünlü bir çocuk ki
oğlum ve henüz on yaşında ama yüz yaşında bir derviş gibi nasıl da okuyor içimi
yetmedi insanların içinden geçenleri okuyor tam bakıyor ki gözlerine ve işte gözlerindeki
parıltının kaynağını bir anda anlayabilmekte.
Aslında şehrin diğer yakasındaydık yılbaşından
beri ama bizi daha doğrusu oğlumu istemeyenler yüzünden buraya taşındık ve
anladım ki her yer ve de herkes birbirinin aynı.
İşin doğrusu ben bir engelli
annesiyim ve oğlum otistik bir o kadar da üstün zekâlı.
Gittiği bir okul yok çünkü pek çok
okula müracaat ettik ama engelli kontenjanları ya olmadığı için ya da
dolduğundan oğlumu hiçbir okula kayıt yaptıramadım ve ben kendi imkânlarımla
oğluma okumayı öğrettim ve cin gibi evladım iyi ayda söktü okumayı elbet
rakamlar derken renkler ve sayısız ders ama yetmiyor işte gücüm ne de olsa
cahil bir kadınım.
Babam küçük yaşta aldı beni okuldan
ve kız kısmı okumaz, deyip tıktı eve derken şimdi ayrıldığım eşim ile görücü
usulü evlendik.
Huzursuz bir yuvamız vardı hele ki
oğlum doğduktan sonra bir de otistik olduğunu doktor söyleyince kalan huzurumuz
da kaçtı ve eşim sadece beni suçladı bir engelli çocuk doğurdum diye.
O benim her şeyim ve koca dayağına
dayandım da yıllarca ta ki elini oğluma kaldırana değin.
Asla izin veremezdim sabimi dövmesine
ve her şeyi göze aldı ve boşandım kocamdan.
Sonra da çok uzağına gittik oğlumla
gerçi bizim peşimize düşüp de ne yapacak? Hani olur da zarar görürüz diye diyar
diyar dolaştık oğlumla üstüne bir de komşular oğlumu kabullenmedi ve işte dünya
bir daha yıkıldı başıma.
Çok sık kâbus görüyor evladım ve
çığlıklar atıyor istemsiz ve doktor bunun önüne geçilemeyeceğini söyledi gel de
anlat insanlara. Elbet kiracı olduğumuz için de her seferinde ev sahibi
komşuların baskısı ile bizi kapının önüne koydu.
Yarın ne olur bilmiyorum ve şimdilik
bu fakir semte sığındık ve umuyorum ki gönülleri zengindir bu fakir muhitin
insanlarının.
Evet, benim çocuğum bir otistik ama
dünya tatlısı ve dünyası iyidir benim evladım ve onu benden başka seven tek
insan yok işin ilginci beni de.
Ama bizi sahiplenen ve kabullenen
Rabbim sayesinde biz ana-oğul bir arada yaşayıp bu devranda ayakta kalmaya
çalışıyoruz.
Keşke evladım bu kadar duyarlı
olmasaydı çünkü insanların mimiklerinden ve gözlerinden hatta ses tonundan
anlıyor istenmediğini.
Biz de ister miydik hani böylesine
sıkıntılı bir hayatımız olmasını ama mademki bu bizim kaderimiz…
Ama inandığım da şu ki:
Sevgisizlik ve merhametsizlik
olmamalı hiç birimizin kaderi.
Allah kerim, yaşadığımız kadar da
sınanıp göreceğiz bizi neyin beklediğini ancak beklediğimiz hiçbir şey de yok
sadece vicdanlı ve Allah korkusu olan insanların bizi reddetmemesi.
Sonuçta ben bir anneyim ötesinde
evladımın her şeyiyim: hem annesi hem babası hem arkadaşı yeter ki Allah bana
ömür versin ve sahip çıkayım oğluma elbet evvela Rabbim bize sahip çıkmışken ve
kimseden en ufak talebim yok sadece kalp gözleri ile baksınlar bana ve oğluma.
Sevmeleri de gerekmiyor hani yeter ki bizi yerimizden yurdumuzdan etmesinler.
Allah’a emanet olun.