Mavi ve asi olmalı hayalini kurduğum
o kır bahçesinde salınan mimozalar sonra bir bir ezmeliyim onları aslında kendi
adımlarımı saymam bile yasakken hatta adımın ne olduğunu hatırlamak dahi
istemediğim.
Çok şey var unutmam gereken bu yüzden
bir köşede unutulmayı diliyor ve bekliyorum: işte anahtar sözcük: beklemek.
Dişim ağrımıyor hatta son on yıl kaç
dişimi çektirdimse dişimin kovuğunda bile kalmadı geride kalan kökün son izi
kaybolmaya dahi yüz tutmuşken ve işte kendi yüzümü seyretmiyorum o boy aynasında
çünkü tek yüzüm var çocukluğumdan beri üstümde asılı olan ve içim…
En sevdiğim içimi didiklemek…
Sahi, ne zaman başladı bu hallacın
görevi?
Kiremitler kırılmamıştı henüz ve
karşı bahçede bu kadar ağaç yoktu ve arkasından ağlayacağım hiçbir insanla tanışmamıştım:
varsa yoksa ailem ve evin en yaşlısı…
Onun bile bir gün gitme ihtimali
olduğu gelmedi aklıma ve aklımdan çıkmayan o ilk kare kendime düşkün filan da
değildim gel gör ki…
Hani denir ya: kendimi bildim bileli
ve dört yaşındaki halim belleğime kayıtlı ilk canlı resim üstelik ben evin
neşesi iken ve henüz keyfe keder yaşamadığım zamanlarım.
Zamanın tanrısı nedir ya da kimdir
sahi? Elbet henüz kafanızda oluşmamış bir siluet ama bildiğiniz o ki; sizi çok
seven bir Güç saklı kâinatta elbet ailenizden önce.
Acı eşiği ne idi peki?
Canım sadece annem bacağıma hafifçe
vururken yanardı sonra da öper geçerdi sonra sonra…
Kulağıma çalınan çocukça bir
ahmaklıkla dilime dolanan ilk argo küfür demeye bin şahit lazım ve ben bu
kelimeyi aralıksız sarf ediyordum ki biliyordum da iyi bir şey yapmadığımı ve
işte annemin elinin beş parmağının izinin ilk kez çıktığı tombul bacaklarımda.
Anlamını dahi bilmez üstelik merak
etmezken ilk kez cezalandırılmıştım işte ve hayattaki ilk dersimi de almıştım.
Kulağım gözüm saatte ve illa ki yirmi
beşinci saati oldu mu günün kendimi masaya yatırmalıyım en azından:
Bu gün ne öğrendim?
Bu gün iyi bir insan olmak adına
kademe atladım mı, diye.
Kulağa çok komik geliyor, biliyorum
ama insan sürekli aynı muameleye maruz kaldı mı illa ki şüphe ediyor kendinden.
Bir masal yazmak adına düşmüşken
yolum kâğıda ve hala kendi masalımı yazamadığım için bir de yazdıklarımı
azımsar ve kalemimden şüphe duyarken…
Paranoya geliştirdiğimin yüzde yüz
kanıtı değil hani sarf ettiğim bu cümleler gelin görün ki maruz kaldığım
milyonlarca saçmalık ve de anlamsızlık illa ki ket vururken hayallerime an
geliyor hem kendim yok olmak istiyorum hem de yazmaya hiç başlamamış olmayı
lakin bu efsunlu dünya ile olan tanışıklık henüz sekiz sene olmuşken neden
sekiz yaşımda yazmaya başlamadığımı sorguluyorum ve de seksenime kadar
yazabilmeyi filan da dilemiyorum hani.
Ne de olsa kaos yüklü ve de devasa
bir virüs tüm dünyayı tehdit ederken nasıl garantisini verebilirim ki uzun bir
ömre sahip olmanın?
Latife yapmayı çok isterdim fakat
öylesine ağır bir havanın içerisindeyim ki; içime çektiğim nefesi bazen son
defa vermek istiyorum ama olmuyor ve arkası geliyor nefes alıp verişlerimin.
Uykuya dalmayan bir dünya üstelik
gecenin kaçı olursa olsun ve ben her şeyi göze alıp vazife addettiğim bir
refleks ile illa ki dokunmak istiyorum bu boş beyaz sayfaya sanıyorum ki; bir
boşluğa tekabül eden hayatımı ihya edeceğim ve o ağır hava sonlanacak sonra da
restleştiğim tüm kötülükleri ve sıkıntıları alt edip…
Devamı yok, inanın ki…
Sonuçta tek başıma yetebildiğimi asla
söyleyemem ve gerçek manada insanların beklentileri nedir, bunu da anlamış
değilim.
Sözcükler kümelenirken ve duygularım
şerit değiştirirken…
Bir de duvarın kulağı varsa.
Saçmalığın daniskası ama son beş
yıldır tüm saçmalıklar ve saçma ön yargılar gelip de beni buluyor.
Bunu söyleyen ben değilim hem: kalp
gözümün taradığı kimse ve bir şekilde içimde uyanan o altıncı his yine de
ermeye daha çok var, inanın ki.
Belki de noktalamam gereken bir
şeyler var ama bunu aklımdan bile geçirdim mi gireceğim günahın ilk
sinyallerini veriyor Yaratan ve mucize eseri sunduklarına dört elle sarılıp
hayat gayet yolundaymış gibi yaşıyor ve yazıyorum-aslında yaşadığımı ve
yazdığımı zannederken…
Bildiğim çok şey vardı belki de bu
bilgi deryasından nasiplendiğime yüzde yüz kani iken ve işte artık tek
bildiğim; ünlü filozofun da söylediği üzere; hiçbir şey bilmediğim.
Ekmek teknem batırılmışken.
Hatta hayallerim bile birileri
tarafından çalınmışken.
Ve içim dışım bir diye bir ömür böbürlendiğim
ve iyi niyetimle s/alındığım dünyada an gelip ön yargılarına insanların tanık
olmuşken…
Elbet s/avunduğum çok şey var gelin
görün ki; bunlar pek fazla önem arz etmiyor hele ki içinde bulunduğum milenyum
çağından da ister istemez nemalanırken bu da yetmezmiş gibi teknolojiye tam
anlamıyla vakıf olamadığım için hala kopamadım ben yirminci yüzyıldan belki de
çağ atladığım içindir kendimi bin yaşında hissetmem elbet yorgun teamüllerin ve
anlamsızlıkların kendine münhasır dertlerin de hedef tahtası iken.
İşin ilginci çocuk yanımı da bir
türlü derinlere gömemediğim ve mizacımdaki değişkenlik ile tüm gün felsefe
yapıp basit bir detaydan dahi mutlanıp her şey yolundaymışçasına neşelenip
çocuk yanımı afişe ederken.
Ve ne yazık ki; bu, bile bir suç
hatta alay unsuru etrafımda kim varsa hala kabullenemediğim o tuhaf ve
gürültülü sesler hem de ben bir ömür sessiz kalmakla övünürken ayak sesimden
hatta kalemin sesinden hatta gözümden damlayan yaştan hem rahatsız hem de mutlu
olanlar.
Hayat gerçekten de kabullenilemez ve
ben aynı kişiliği ve aynı ve değişmeyen doğrularımı değerlerimi sıkı sıkıya
içimde saklı tutarken: ya, çevremdeki insanlar aynı bellediğim dedikleri ne ise
körü körüne inandığım üstelik tüm yüreğimle güvendiğim eşrafım.
Akıl ikilem yüklü filan değil bilakis
çetrefilli olan insanların bir dedikleri diğerini tutmazken ve ben tam da
mutluluğa ve huzura odaklanıp hayatı sindirip üstelik herkesi ve her şeyi
kabullenmişken illa ki saat ayarlı o zaman ve de ses bombası infilak ediyor ve
ben yeniden dağılan parçalarımın peşine düşüp yeniden bir yapboz tahtasında
kendimi yeniden şekillendiriyorum.
Benim yaptığım ne ise.
Ama birilerinin gelip de nifak
soktuğu ve bozduğu bir hayatın iskeleti işte çöken ve kas, sinir, doku sistemi
de zarar gördü mü ve derken bir enkaza dönüştüğüm ve imdadıma yetişen…
Elbette O.
Sadece O.
Rabbimi anarken bile içimden anıyorum
ve her nasılsa ben, Müslüman ve demokrat ve özgür bir ülkede yaşamanın
mutluluğuna vakıf olup bir ömür, iki ayaklı zebanilerin zikrettiğim Allah
sözcüğünden duydukları rahatsızlık hele ki komşu komşunun külüne muhtaç diye
yetiştirilmiş hem de böylesi bir toplumun üyeleri iken bizler ve işte biz
olmanın ne anlama geldiğini bilmeyen ve empati ve de inanç yoksunu insanlardan
çektiğim hatta çektiğimiz.
Her oturduğumda masanın başına ve en
güzel yazımı yazmanın hayalini kurarken ve hayatı güzelleştirmenin hala imkanım
dâhilinde olduğunu düşünürken…
Ve milyonlarca kere yanıldığım.
Bir sonsa her gece.
Bir başlangıçsa güneşin doğumu.
Ve her nasılsa güneşli havaları değil
de yağmurlu günleri pek bir severken şahsım ve işte kış mevsimine yaklaşmak
bile beni mutlandırırken…
Her uyandığımda yeni güne ve umutla
hayatımın en güzel günlerine bir başlangıç sağlayacak diye sığınırken umuda…
Ben değişsem de değişmesem de bir
şeylere gücüm asla yetmiyor işte üstelik bu gün ya da dünden ibaret değil bir
ömür bunu bana yaşatanlar…
Kefil olduğum sadece inancım ve
içimdeki temiz ve saf çocuk ama görmezden de gelemediğim ben sadece bir bireyim
bunca baskıyı ve sıkıntıyı geçiştiremezken ve işte iman gücüm tüm sesiyle bana
bir şeyler haykırırken ve tek yaptığım aralıksız Rabbimi anıp içimden
haykırdığım defalarca kelimeyi şehadet getirip adeta bir uçurumdan atlarken
O’nun bana sahip çıktığı üstelik tüm sevdiklerime ve dostlarıma ansızın yetişip
adeta dünyayı benim için bizim için aslında tüm iyi insanlar için yeniden
yaratıp şekillendirirken…
Elbet sahip çıkarken inanan kuluna.
Bazen öylesine kalabalık ve gürültülü
bir hissiyata kapılıyorum ki hayatı zindan edenlere asla bir kötülüğüm dokunmamış
bile olsa anlamadığım; neden mazlum ve mağdur kategorisine dahil edildiğim.
Karanlık bir çağ adeta bazen
yaşadıklarımı bire bir dile getirmezken ama karşımda beyaz ve aydınlık dünya
beni içine çağırıp kulağıma da fısıldıyor hani:
Elbet yazmanın verdiği güç ve huzur
ve ifade dahi edemeyeceğim o devasa farkındalık en sevdiğimse Mevla’mla baş
başa kaldığım gerçi yaşadığım her an O’nu illa ki anıyor ve hissediyorum ama
beyaz bir kâğıda sığınırken bu İlahi Ateş beni sarıp sarmalıyor ve o Ateş ki
kalemin dahi ruhuna eşlik ediyor ve kısacık bir süre olsa bile dünyadan
uzaklaşıyor ve kendimi bir cennette tahayyül ediyorum adeta…
Bazen son yazım diye niyetlenirken.
Bazen en iyisini bu gün yazmalıyım
derken.
Bazense başlığını da ayarlayıp
koyayım yazının başına sonra da kuş gibi uçuverip göçeyim bu dünyadan derken…
Ama bana tanınan vakit sonlanmadan
böyle bir şeyi yapmaya ne aklım el veriyor ne de içim ve hala yaşamam
gerekenleri yaşayacağımı bilip sınandığıma vakıf ve elimden gelen tüm güçle
hayatıma ve kalemime sahip çıkıyorum elbette O’nun rızası ve izni ile…
Çok teşekkür ederim
Ama bana tanınan vakit sonlanmadan böyle bir şeyi yapmaya ne aklım el veriyor ne de içim ve hala yaşamam gerekenleri yaşayacağımı bilip sınandığıma vakıf ve elimden gelen tüm güçle hayatıma ve kalemime sahip çıkıyorum elbette O’nun rızası ve izni ile…
Tebrik ederim gün seçkisini arkadaşım sevgilerimle...
teşekkür ederim arkadaşım
var ol
sevgilerimle kucak dolusu