Bir düş iklimi nazarında yaşadığım gerçeklerin de ihlali.

Önsezilerimden inşa ettiğim bir ön söz adeta ne cümle kurarken zorlandığım ne de kalemin dikte ettiğinden şikâyet ettiğim.

Gülmece güldürmece hayat ağlarken güldüğüm gülerken kanlı gözyaşlarıma söz geçiremediğim.

Bir mealin de türküsü zamandan mekândan bağımsız yaşadığım umuda bağımlı ve hüznün körüklediği sözcükler.

Girift bir yas tutuyorum neye/kime üzüleceğimi bilemezken içimdeki yanardağı aralıksız lav püskürtüyor.

Yorgun iklimlerden geldiğim doğrudur.

Yolumun dosdoğru çıktığı o yokuş nazarında insanların neye tekabül ettiğimin de önemi yoktur artık bu saatten sonra ve işte…

Kurdum alarmı:

Saat bayrama çeyrek kala belki de yarıladığım kadar ömrü bayram gelmiş neyime ki?

İzahı yok pek çok şeyin adeta bir izafiyet teorisi her yeni günün uyarladığı zamlı tarifesi hüznün.

Balçık dolu bir çukur az ileride.

Boca ettiğim sözcüklerim yalnızlığın kıblesinde.

İzini sürdüğüm bir giz ki…

İmtina ettiğim pek çok şey pek çok insan ve isyanı kendinde hak bulanlardan çektiğimden de ötesi saklı iken ruhumun kilitli çekmecesinde.

Zaman öldüren.

Mekân süründüren.

Sözcüklerse tek lüksüm ve son kozum ileri sürdüğüm bir dama taşı gibi taşındığım bir iklimden bir diğerine ve afalladığım kadar itiraz ettiğim yanlışlar ve yalanlar ve beklemeye aldığı hayatın da umurunda olmadığım kadar yaşamak da çok umurumda değil hani.

İmgeler tebessüm ehli.

Şiirler dört köşe.

Bense en dik başlı dik açıyım acımla örülü parantezlerden taştığım kadar da bedenime sığamadığım.

Kaybolan bir şeyler var ve birileri peşinden gidemediğim ama gitmek istediğim.

Peşinen yalan söyleyenler var ispat edemediğim ve en Üst Makama başvurduğum.

Varlığıma binaen bir hiçlik tutkusu benimki ruhun sarmalında seken bir kör kurşun.

Manifestosu günün ve muğlak söylemlerden de gına geldiği kadar hak ve hukuk ve adalet peşinde olsam ne ki bir başıma yürüttüğüm bu ağır vasıta belki de dümeni kırmaktan imtina ettiğim geminin de kaptan köşkünde artık kimse fetva veren bir can simidi adeta kalemin doğurganlığında bazen battığım bazen suyun üstüne çıktığım.

Şadırvanlar.

Kayrası varlığın.

Havsalamdan taşanlar.

İspat edemediğim kadar da inkâr eden kimse gerçekleri tutuşan yüreğim ve serili olduğum şu kilim bin bir eda ile veda etmekten değil daim kılmaktan yanayım hayatı ve doğruları.

Bir koşu bandında geçercesine ömür.

Sabitlendiğim.

Bir lanetin iz düşümü…

Peşi sıra sürüklendiğim.

Bir hafıza kaybı olsa keşke gün ve bir gün sonraya saati kurup da bayram sabahına da erdim mi keşke on sene yirmi sene öncesine gitsem.

Bir bayram çocuğu.

Bayram şekeri.

Bayram harçlığı hem de bol keseden…

Bol keseden sevilmenin güncesi iken dünde kalan bayram neşesi.

Günümden ayrı değil verilen hükümden asla bağımsız değil…

Gözümde tütense bitmesini istediğim bu bitimsiz nöbet.

Bayramın şanına şerefine yakışır bir kutlama beklemesin de kimse benden ne de olsa bayram da bayram neşesi de dünde kaldı.

Azat edilesi bir ruh ki bedenimi tarumar eden ömrün cilvesi.

Bir gülümsemeyi herkes hak eden ama zulmü hiç kimse.

Benim gülmemden kasıt ne olabilir ki sonuçta biri ağlarken diğerleri kolaylıkla gülebilirken elbet doğanın da kanunu bu: birileri sürgün giderken bir başka âleme birileri gözünü açarken de hayata.

Nesli tükenmiş bayram ziyaretleri ise dünde kaldı.

Nazımın geçtiği kim varsa çekip gitmişken.

Bense çekincelerimle bir başıma kayıt açmakta iken yeni güne ve umuda yeniden sönen kandil misali başımı eğmediğim kadar da yolumdan dönmediğim.

Bir renk ki.

Bir duygu cümbüşü ki.

Bir mevsim ki ve meali kim bilir nerede saklı.

Şehit aileleri.

Evlat acısı yaşamış ana babalar.

Yaşlıların buruk bayramı huzur evinde kalan hayatını idame ettiren ve gözü yollarda kalmış nice insan bir selamın bir tebrikin esirgendiği.

Elbet mutluluk da doğabilmekte hanelere gün ışığı gibi.

Elbet nutuk atanlar da eksik olmayacak hayatımızdan ne de olsa onlar tutuyor nabzını hayatın.

Nabzını alamadığım duygulardan değil yiten nabzımdan belki de bana kalan sıkıntı ve hüzün göğün kara deliğinde mimlenmiş bir gölge ya da ufkun bitiminde bana el sallayan hareler ve melekler Rabbimi koşulsuz teslimiyetimle bayramın verdiği hüznü geçiştirebildiğim elbet ne kadar mümkünse ve de ben payıma düşeni yaparken.

Her renk ilahi.

Her sözcük ilahi.

Her duygu aşkın merkezi çünkü Rabbin tecelli ettiği her anda saklı ve kayıtlı iken inancın peşinde yağan sağanağa teslimiyetim ve yandığım kadar acı ile ateşin narı ve alevi ile yakarıyorum da Rabbime:

Sahi, böyle mi olmalıydı bir bayram sabahına erişmiş olmanın verdiği hüzün çöreklenmişken ruhumdan arda kalan zerrelerle geçiştirdiğim bir bayram bir hayat ve işte mesele bayram ruhunu genele yayıp inançla umutla yaşamak ve yaşatmak adına güzellikleri…

Bayramınız mübarek olsun, efendim…