‘’Fiyakalı ışıklar yanıyor şehir
panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul
cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün
çiçekçilerde
Menekşeler, nergisler yerine kuş
ölüleri…’’
(Ahmet Telli)
Şarkıların hıçkırığına tanığım
epeydir bir de şehir ışıklarına dadanan martılar ve işte gün başladı ateşle
üstelik geceden kalan ve fermanımı yazmaya daha binlerce yıl var.
Düş ölülerini giyindim bu sabah ve
pervasızca dolandı ruhum alt geçidinde şehrin öyle bir lenduhaya rast geldim ki
emsalsiz üzünçlerimi yok sayıp korkuya denk düştüm… demedim, demedim inanın ki
ne de olsa korku nedir bilmem ben.
Sabah kapımız çaldı.
Sabah kapılar ardına kadar açıldı.
Babamdı kapının ardında gülen ve
güleç yüzlü çocuklar. Sahi nereden firar etmişti buncası nerede saklanmışlardı
da bir ömür rast gelmemiştim...
İklim fısıldadı kulağıma sözüm ona
bahar/mış adı:
‘’Bak, dedi, babanın okuttuğu son
sınıf üstelik o gelenleri de okul bitmeden toprağa vermiştik.’’
Mevsimin yalancısıyım lakin inanmak
geldi içimden ve buyur ettim içeri üstelik babamın ilk elini öpecek bendim
lakin soğukluğu beni telaşlandırdı bir de pembe yanaklarından eser yoktu.
Bayrama denk düşmüştük madem ve de
üstü örtülü matem tüm öz verisiyle çalmıştı kapımızı bir kez…
Sükûnet eseri bir rengin muadili
ararken acının rengi ile rastlaşmıştım üstelik komşunun pazar arabası tıka basa
doluydu ve ne şanslı addederdim kendimi ne de olsa tüm sokak birbirimize gider
gelir kuytularda saklanmaz ne de güzel hasbihal ederdik.
Acıdan çatladı işte içine saklandığım
fanus ve kimse bana dokunamaz asla da dokundurtmam acılarıma sadece İlahi
Işıktır acımın belini büken…
Bayramın uyruğu nedir sahi?
Bayramda saklı olan hep mi hayaletler
üstelik mezarlık da bu gün bomboş tıpkı havada uçuşan ölü kuşları gibi ölü
mevsimin ve ölü şehrin.
Ben ölemem henüz ne de olsa
yapacaklarım var hem şunun şurasında ne kadar zamandır ağlıyorum ki?
İşte yine başladı o ses:
Tıp tıp tıp.
Belki de eşlik eden en melun sestir
diğer kulağıma çalınan:
Tik tak tik tak tik tak.
Saat de sonunda ahengini yitirdi ve
sesler birbirine karıştı.
Ve yine kapı çalınıyor: gelse gelse
alt komşumuzdur ne de olsa her bayram sabahı o bize uğramadan güne başlamayız.
İyi de onun da elleri soğuk ve nefesi
küf kokuyor. Sanırım kolonya tutmalıyım bir de dün bize getirdiği paskalya
çöreğinden servis yapmalıyım.
Aman Allah’ım, ne kalabalığız.
Üstelik din, dil, ırk ayrımı olmadan
tüm komşular koşuyoruz birbirimize ve en sevdiğim Madam Teyzem elbette o da
bizim komşumuz üstelik her ezan bizden önce o açar ellerini Rabbine.
D/okunaklı olmalı içimden taşan satırlar…
hayır, hayır, içimden gelen gerçi izahı yok bunca acının ama…
Düşlerden çıkmıştım ki yola…
Bir de annenim en sevdiği kumrunun
ölüsünü görmeyeyim mi sokakta…
İyi de boş sokakta hangi hayalet
arabanın sürücüsü çarpmış olabilir ki o ölü kuşa?
Ölü.
Ölüm.
Ve bayram.
İzdihamdan mustaribim: gelmeyenler
var bir de asla terk etmeyenler iyi de bir insan nereye kadar bu kalabalığı
teskin eder ki elbette kendini de?
Frapan sözcüklerim yok bu gün.
Aslında bu günüm de yok.
Dünün meali iken içimden taşan ve
işte şehir eşkıyaları düştü yollara ne de olsa bayram geldi mi illa ki başka
başka semtlerden gelip nidaları ve kahkahaları ile olmayan huzurumuza nifak
sokarlar. Elbette onlar da insan ve elbette onlar da yaralı iyi de bu yara daha
derin yaralara sebebiyet vermemeli.
İşte yüreğimin dikişleri açıldı ve
oluk oluk k/anıyorum gerçi matem tutmaya da gücüm yoktu ama… gel gör ki bayram
günü ve sokağın hengamesi sizlere ömür.
Sahi, nereye gittiniz? Durun, size
daha şeker ikram edecektim ve de çay ve…
Yerdeki ne ola ki? Sanırım toprak hem
de taze ve nemli bir toprak az evvel giderlerken düşürdüler sanırım.
İçim çığlık çığlığa.
Ölü kuşlar konamaz değil mi artık
penceremize?
İyi de kimi besleyeceğiz? Hangi kuşu
doyuracağız?
Sanırım olanlarla yetinmek için ideal
bir gün bir de yüreğimden asla gitmeyenler.
Bu duyduğum ses ne peki?
Elbette kardeşim uyanmış bayram
namazını kılmak için erkenden ve işte toplandık bir araya üstelik ölüleri de
dışlamadan üstüne üstük kanlı canlı insanlar dışlarken bizi ve mevsimi…
Özledim mi sahi?
Bir selamın ve de kahvenin bin yıllık
hatırı varken…
Ve işte yine başladı o ses ve
biliyorum ki bizi terk eden tüm sevdiklerimize malum oluyor/dur yüreğimizdeki
acılar.
Tıpkı onlar da bizi özlerken…
Ah, bir de yaşarken bilsek
birbirimizin kıymetini.
Limit aşımıyım bu gün ve daha çok
sevmeye ihtiyacım ve seve seve aştıklarım nihayetinde kendime ulaşıp kendimle
uzlaşacağım…
Mutlu bayramlar bir kez daha…
Tüm sevdiklerinizle ve ailenizle
birlikte hayırlı bayramlar diliyorum cümleten…