Düşlerim teyelli ve marazi kimi duygu.

İklimsiz bir günün özlemi ile doluyorum ve illa ki ikiletiyorum sözcüklerimi…

Maviden o ruhban sözcük.

Yosun yeşili belki de gözüm diktiğim duvarın akmış kiri aslında ben ona yaş dolu bir insan yüzü diye de dikmişken gözlerimi.

Dik açısı içimi açamadığım üçgenin bana şehla gözleri ile göz kırptığı bense hipotenüs özentili bir acı-ortay arayışındayım.

Özlemim bir de gözlemim.

Derin dondurucuda saklandığım yıllar dün gibi aslında gün de dün gibi hatta belki yarınlar da bense neyin müdavimi isem esefle içerlemiş bir ses tonuyla sadece kendime çemkiriyorum.

‘’Neden?’’

Aslında kaç soru varsa: 5N1K.

Elimine ettiğim cevaplar ve de.

Sanırım tüm gün açık kalan haber kanalına en yakın zamanda transfer olmayı bekliyorum ve beklettiğim kadar da insanları ve mutluluğu artık neyi erteliyorsam…

Bakmayın hani, cümleyi bıçak gibi kestiğime ne de olsa kaleme bıçak gibi bir ağrı saplandı belli ki damarlarında trafik yüklü bu kalemin ve her nasılsa pıhtı atma ihtimali ile bol keseden mürekkep sulandırıcı ilaçlarla takviye ediyorum kalemin tıkanmış damarlarını ve işte: Bingo.

Hay, ağzımdan aldın seni sefil stent özürlü kalem.

İçimin de dik alası hani dik başlı bir taarruz ile peltek olmuş diline de biber sürüyorum bu sefer kalemin ve acilen sıcak su ile pansuman yapıyorum akmayan mürekkebe.

Ve her nasılda bu gün hiç ağlamadım sadece deli danalar gibi koşturup durdum: sadece diyorum aslında yeltenmiyorum bile başka bir şey yapmaya artık neyi yapıp yapmıyorsam başarı skalasında radar gibi takılıyor duygular ruhuma ve işte asrın sorusu:

Sahi ben neyi başardım?

Belki bini bulmuştur girip çıktığım sınavlar bense sadece birdirbir oynamak istemişken çocukken.

Şarkılarsa hep güzel ama dinlediğim ama başkalarının icra ettiği ve işte bir kere daha haykırıyorum:

Ben piyano çalmaktan nefret ediyorum:

A, evet, ne büyük başarı. Ufacık tefecik çocukken top oynayıp da terleyecekken ne işim var o lenduha piyanonun başında şükürler olsun ki sınavlarını kazanıp Anadolu Lisesinin bu angaryadan yırtıyorum bu sefer yabancı dil öğrenme mecburiyetimle haşır neşirim.

Ey, güzel Rabbim neden ben de her çocuk gibi sokaklarda top peşinde koşmadım ki?

Yeter, diyemediğim binlerce teferruat metazori altından kalkmak zorunda kaldığım. Al bir de ek yabancı dil sonra müzik korosu sonra yeltendiğim uzun maraton koşular bu da yetmedi kendimi açlıkla ve sporla disipline ettiğim.

Ama karşılığında hep hayal kırıklığı yaşadığım ve okul hayatımın ertesi mesleki unvanlar peşinde sil baştan girdiğim uzmanlık ve yeterlilik sınavları.

Ama bunlar benim için başarıdan öte ömür törpüsü olmuşken ve bir gün babamın kemik yığını haline gelmiş bedeni ambulansla hastaneye nakledilirken…

Kocaman bir es vermek zorundayım.

Ölenle öyle güzel ölünüyor ki, sevgili hafız.

Ölümün sesi de nefesi de içini üşütüyor insanı ve ben bu filmi bir ömür defalarca farklı versiyonlarda gördüm bizzat yaşadım da.

Başarı addedilen nedir peki?

Alengirli yollardan bir yerlere gelenler ise asla umurumda olmazken ve ben bir ömür tırnaklarımla kazırken iğnenin ucuyla kuyu kazarken sonunda delinin birinin o kuyuya attığı taş bir de başıma gelmez mi?

Bir travma.

Belki de ölümden defalarca döndüğüm anafilaksi şok.

Aforoz edildiğim insanlar tarafından.

Yakamdan düşmeyen aksilikler.

Nihayetinde başarı addedilene insanlar bir parmak da bal çalmışken ağzıma:

Yüksek gelirli ve itibar sunan onca işe güç bela sahip olduğum ama saniyeler içerisinde verdiğim fevri kararla sayısız istifa dilekçesine haz duyarak imzamı attığım.

Başarı ne mi sizce?