Aşkin şi̇ari i̇ken yazma dürtüsü
Depara kalkan bir gölge gibi elbette
kimselerin gölge etmediği iken tek ihsan.
Acıların salkım saçak varlığı ne göğe
dikili bir kumaş ne de yüreğin kırışıklığı ve izafi bir salıncak gidip
gelmelerin büyüsünde bir tarih koyamazken hayatın rotasının gidip de
sonlanacağı o son durak.
Düş birikintileri soğuk duş etkisi
yapan rüyalar ve sevdalı sözcükler iken yüreğe kat çıkan ya da kelebek
kanatlarında cümlelerin bir yazının ya da bir şiirin tek güne denk düştüğü.
Yokuş yukarı çıkan bir araba ve işte
frenleri boşalıyor derken şiir de ruhunu terk ediyor, dercesine.
Mahzende saklı düşler ya da kâbus
mahsulü iken korkuların yol açtığı en çok da ölüm korkusunun tetiklediği ve
zehir zemberek kimi zaman hayatın dokusunda zehirlenen bedenler ve ödenen
bedeller.
Yalnızlığı iz düşümü ve işte kendini
sözcük ambarında sanan yazarın iç kıyımı sancılı bir açlık ve tokluk iken
aslında ruhun kıyama durup bedenin açlığını ve tüm yoksunluğunu yok saydığı.
Yok sayılan bir ruh belki de ne de
olsa vücut sadece bir rehavet yüklüyor insana ya da gelip geçici bir ağırlık ki
asıl ağırlık ruhta olmalı ve ağırdan alırken hayatı hafife aldığımız hiçbir şey
de yok hani.
Sözcükler.
Zaman aşımına uğrama ihtimali var mı
sahi duyguların?
Kös kös bakan bir köstekli saat ne de
olsa miadı çoktan dolmuş ama her halükarda günden iki kere doğru gösteriyor
zamanı gerçi kimsenin umurunda değil ama…
Latif bir esinti.
Ruhun sarkacı.
Aşkın uzamı.
Yokluğun hicvi ve de.
Varlığın t/aşkın muhabbeti ve elyaf
düşler.
Gökte saklı her sır aslında sırlara
serilmiş şehir aslında şiir şehirle eş düşmüş bir kez varlığını: ha şair ha
şehir ve turuncu bir güneş.
İhbar edeceksek günü önce bir
belleyelim bakalım neye denk düştüğümüzü sonra da azat edip ruhu şair gecede
saklı tüm bilinmezi bir bir sererken boş kâğıda ve işte içindeki boşluğun dolup
t/aştığı tüm zorluklar hani nerede ise yeniden doğuyor her geceyi milat bilip
ve kalemin kutsallığında saklı iken bilinmez ve maneviyat.
Bir yerküre.
Belki bir su doku.
Bir şahika iken kanatlarından
vurulmuş ve titrek bir rüya iken gerçekleri bir süreliğine unutup da kendini
asmışken kalem denen darağacına aslında ölümün hicvinde saklı bir tanrı elbet
göğün efendisi bulutlar ve göçmen kuşlar yine de yeryüzünün tanıklığında hâsıl
olan bunca duygu.
Yazar mı dünyaya karşı korunaksız
kılan ne de olsa duygu ambarında sırtlandığı ne ise bir bir sokuyor okuyucunun
gözüne ve tek tanık zaman tek gerçek ise uçuşan ilham perisinin konup konacağı
o ufacık yürek gel gör ki son hızla büyüyen de bir coşku: ne kalemin rimeli akıyor
ne de sahte gülüşler konduruyor kalemin dudaklarına ve kuruyan heceler aşkla
sulanan.
Aşkın şiarı iken yazma dürtüsü ve
sözcükler bir bir nüksediyor kainatın var olduğuna dair de kuvvetli bir ip ucu
ne zamanki kalem uçup da konsa farklı dünyaların saklı kahramanlarına.
Bir neşe ansızın peyda olan ve de
asla sahte olmayan.
Kilitli tüm kapılar da açıldı işte
ardına değin ve gözetleme deliğine ne hacet ki her şey gün gibi ortada.
Doğurgan bir ruh ve çömezi iken
sözcükler ne rutin ne de yavan sadece aşkı haykıran ve aşka denk düşen her
hece.
Rehaveti sollayan binlerce rivayet
elbet kalemin doğasında saklı ve gerçek dünyaya da firar edecekken.
Aşkla muhabbetle zirve yapan duygular
ve okuyucunun kimliği ile değil tüm benliği ve içtenliği ile yazarı sahiplendiği
ve yazılanı ve mazhar olan ne varsa emsalsiz bir yolculuk aşkın şahikası bir
özlem duaların bitimsiz sunumu bir tür tören yazarın soluklandığı her kelime ve
her duygu.
Yazarken asla sahteliğe düşmeden.
Yanarken de üstüne galon galon benzin
yüklü kelime dökerken ve işte önü alınamayan bir yangın ta ki yazar son
nefesini verip de asıl hikayesini o an yazmaya başlayacakken elbet Allah
katında kabul görmekten başka endişesi de yok iken…
Tek endişe mi hâsıl olan yazarken…
Elbet yazamayacağı günün gelme
ihtimali iken bile yüreği dara sokan ve huzursuzluk sarmalında tek korkusu
yazarın: hani olur da canım bundan sonra yanmayacaksa nasıl yazarım ben,
demenin bile zirve yaptığı o kaygı ile aşkını da satırlara bir bir dökerken…
Bu anlamda korkusuzca canını
yakabilirsiniz kalemin ve sözcükler cumhuriyetinin ki okuyucu en iyiyi hak
ederken hele ki aşkın adı ortak paydada buluşması iken kalemin ve okuyucunun…
En çok da yazarken hissedilen o duygu
tıpkı İnci Aral’ın da vurguladığı üzere:
‘’…Çünkü yazmak çıplak kalmaktır.’’
Tek utanma duygusu iken okuyucunun
yüreğine dokunamama ihtimali…
Hele ki o tuhaf yalnızlık yok mu?
Hem sevilen bir yalnızlık hem de
umutsuzca yenmek istenilen ve de umutsuzca ve körlemesine…
"Elbet yazamayacağı günün gelme ihtimali iken bile yüreği dara sokan ve huzursuzluk sarmalında tek korkusu yazarın: hani olur da canım bundan sonra yanmayacaksa nasıl yazarım ben, demenin bile zirve yaptığı o kaygı ile aşkını da satırlara bir bir dökerken…"
Hep bir şeyler geçiyor zamanla BİZİM İÇİN YAZMAKLA ANLATMAKLA VARMAKLA.Sigara küllükte külüyle geride kalanıyla dağılarak duruyor bıraktığın gibi durmuyor, okuyucular bizi bıraktığı gibi bulmalı, küller tabakta çoğalırken ve dağılırken biz yazarken azalmıyoruz çoğalıyoruz varıyoruz...Emeğine gönlüne sağlık kardeşim,selamlarımla.
hayat ağabeyim kalemse damarım sözcükler ise durmayan kan misali yaşama amacım nerede ise ve devasa bir rahmet ve maneviyatın sağanağı inancın hakimiyeti ve işte hayatın merkezi müthiş bir üçlü: inanç ve sevgi ve umut hele ki Allah rızası için yaşarken yazmanın mucizevi tınısı ve Allah dostları ağabeyim söylerim hep söylerim hep de söyleyeceğim: Allah sizlerden razı olsun sonsuz selamlarımla çok çok teşekkür ederim çok değerli ağabeyim