Card image cap
Aşkin padi̇şahi


Mutsuz olma hakkımı kullanıyorum cüzi irademde akışkan bir rahmet: ben ki vefalı yüreğimin müridi sıradan bir telaşım.

 

İçimin iklimlerinde savruk saçlarım; duyulmaz nidalarım…       

 

Ben ki öykündüğüm mavide su kadar duru olmaya meylettim hattı zarında ölümle sözlendim bir çöl çiçeği olma hakkımı kullandım ve çölde yaşamaya mahkûm kılındım.

 

İçimdeki ökse otu bir de mehtabın şakrak sesi endamlı bir vazgeçişle kümelendim satır başında doğurgan bir telaşla ötelendim de.

 

Kandım.

 

Karaydı yazım.

 

Kanıksadım.

 

Kardım dünümü saklı tuttuğum niyazımla öykündüm anama.

 

Beylik nazarında dünün biçtim kefen bezimi: içimde bin bir m/eziyet, ahkâmların ısrarında şafağı attı mevsimin ve düştüm gözünden sırdaş hayallerimin.

 

Ölüme çanak tutan hazan varlığın da kutsalı sevdalandığım rüzgâra verdim sırlarımı ve çakıl taşı serptim ömrün gediklerinde bir su perisi idim aşkın nezdinde domdom kurşunu.

 

Maviye tapınan göçmen kuşlara yol verdim ve çıktım yoldan.

 

Feriydim hüznün: sönmedim de.

 

Çocuktum kimi zaman ve çocuk neşemle sapla samanı ayırmayı ancak kırkından sonra öğrendim yine herkesi dost bildim varsın nifak sokulası yüreklerde tezat bir sestim, mevsimin teninde ısrarla dolaşırken gözlerim methiyeler dizdim servi ağaçlarında süklüm püklüm kuşlardan haz etmezken haris yürekler çağlayan sesinde aşkın idrakimi sonlandırıp düştüm aşka ki gözlerimde perde kimi zaman içimde uçuşan tüller, zamana yenik düşmeyen aciz benliğimle firar ettim vücudumdan.

 

Topraktan gelmiştim madem.

 

Matemdi madem kavuşulası bir özlem…

 

Mihrabın çehresinde dolunay; aşkın huzmesinde delişmen şarkılar…nakaratı olmaya özendim günün ve seyrelen günün.

 

Tümden gelen heyecanımda saklıydı yüreğimin sönmeyen feri belki de gazabına uğradığım telaşlı sitemi yoldaş bildiğim imlerin ve kalem oynarken kahır çektim; kahrıma mil çektim derken mimoza düşlerime tohum ektim.

 

Açmayı beklediğim kadar ertelendiğim.

 

Nazında sevecen huzmesi yüreğin püsküllü iç sesim.

 

Bir rediftim.

 

Bir rivayet belki de.

 

Kürediğim mevsimde aşka delalet bir esaret ile sefasını sürdüm cefanın ve tabanlarım yandı kendimi aramaktan ve rast geldim Mevla’ma öyle ki zencefil kokan saçlarında yârin, narin sevda masalları derledim ölü doğan çocuklarımdan yaptığım her destede derdest bir yenilgi ve çöken yüzünde esaretin muğlak cesareti de emir bildim bilfiil kaykıldığım bazen sonlandığım bazen nazlandığım densiz hüznümü tescil ettim her martavalda bir yenilgi unsuru iken ölümle sırdaş mevsimde kayralar addettim aşka düşkün kollarında imkânsızın özlemin saçlarını okşadım yârin yerine.

 

Sükûn benzeri teninde tehir ettiğim hayatın sedasına yenik düştüm tüm üşümüş sözcükleri tıktım heybeme ve acımla devşirdim günü biteviye sersemlediğim gecenin titrine binaen kükreyen kalemin solgun yüzünde bir teyit mekanizması iken öykündüğüm gülücük ben payidar kılmakla paye vermek arasında bir seçim yaptım ve düşlerin hükmüne vakıf düşkünlüğümü tescil ettiğim aşkın manzumesinde sıradan bir günü sıra dışı bir sevinçle yığdım sayfanın ortasına.

 

Hükümranlığında beyitlerin kale almadığım kadar da vardı içimde dillenen muradın öznesi olmaya aday tanrısal bir güdü ile rüştünü ispat ettim zaaflarımın ve sırlarıma serler sundum.

 

Ben ki beylik bir nazire ve dökülen nifak tohumlarından azat edildiğimi şerh düştüm.

 

Şahtım.

 

Şahbaz oldum.

 

Mademki sırrımın kâtibiydi o.

 

Sırlarımı yazardı madem her matemde.

 

‘’Ben bir padişahtım.

Bir sarayım, bir ülkem, bir tebaam, bir saltanat arabam ve bir de sır kâtibim vardı.

Ben padişahtım. Hep başkaları için yaşadım. Kendim için göz yaşı dökmeye hakkım yoktu. Ve sadece mutsuz olma hakkımı kullandım. İsim. İmza. Tarih, gün gibi aklımda.’’ (N. Bekiroğlu)

 

Keyfimin paşasıydı madem mekân ve zaman.

 

Aşkın padişahıydım ben başkaları yerine seven.

 

Sırlarımı döktüğüm iklimin yapraklarında feri sönen bir yıldızdım Ay’ın da hicvi ile içimdeki ateşe ve acıya tutsak…