Zamanın yaftaladığı bir Tanrı gibi kimsesizliğim ve sebebini bilmediğim bir anı’dan sarkan an sarkıtları, dünü öven ve hayatı öğütleyen belki de bir övünç misali kapıldığımız seller.

 

Durağan olmasını dilediğim bir düş ertesi ve minnetle adını andıklarım şimdi’si kayıp bir çocuğun gelecekten yana da derdi yok iken tıpkı hiç’liğin süet dokusu, o askıntı olan hüzünden alacaklı magma.

 

 

 

 

 

Tırmandığın lenduha düş, Leyla…

İçimdeki közün kimsesizliğinin taşikardi çığlığı

Depreşen rüyaların tufandaki kalabalığı

İris’i olmayan devasa bir göz bebeğinde

Şiir bakışlarında şehrin,

Miadı dolan bir aşkın kuruyan ırmağı

Bir de çatallı sesinde özlemin,

Firar eden yanılgılar.

 

Dört duvar sessizlik içimin halesinde

Pişkin yanıtlar

Oysaki sormadığım soruların tuzağına düşüp de

Yaftalandığım kadar

Benim nutkumun tutukluluğu

Sevecen bir nidayı da armağan ettiğim yeryüzü.

Şafağı attı yetim dizelerin;

Diz dize yalnızlığın idamı

İçimde pimi çekilen kelimelerin.

 

Sanrıları uyuttum da geldim

Sakıncaları dipsizliğin intiba ettiği bir düzlemde

Sevgiyi saldım da enginlere

Varlığın tasasında yasaklı bir şarkı gibi

Çağladım da geldim.

 

Önce sevdim sonra unuttum, diyebilmenin meali

İken içine düştüğüm mevsimin sol yakasında

Solan gül’üm kadar içmeye doyamadığım

Bir şarkının bam teli içimde biriktirdiklerim.

 

Uydusuyum yıldızların ve aşkın…

Şekli şemail olmayan belirsizliğin de ümmeti iken

Devrilesi notalar aslından ayrı düşmüş bir yansıma babında

Söylemekten usanmadığım nakaratlar.

 

Şarkının hüsranına doğduğum;

Sancını aymazlığında yoğrulduğum

Belki de kırık bir güftenin efkârıyım

Doyumsuz ruhunda matemin

Kim bilir ne çok önyargıyı bahşetti evren ahvaline?

Soy kırım esas; nefrete biat

Sarkıcı kayıp zaman

Aşkın donuk yüzünde biteviye özlem.

 

Şiar edindiğim ne çok vasıf

Afakın dibine vurduğum bir kör vakit

Şimdi mevzu bahis ise hürriyet

Bırakın iplerimi de salın beni enginlere

Bir gün dönümünde hani olur da

İçre dönük yüzünde zimmetli olduğum evrenin

Koyu bir bulutuna rast gelirim de

İçerim şehadet şerbetini

Zanların alıp yürüdüğü

Aşkın dahi yüzü suyu hürmetine

Yarından da yok iken ümit

Zıpkın yemiş şu bülbüle mi özenmeli bir şiir vakti?

 

Azametin dik alası olup biten;

Şanlı geçmişin tayini belki de şimdiden

Tehir ettiğim neşeyi banarken rahmete

Dokunaklı bir mavi’nin teninde

Sanrıların dibinde

Göğe konuşlu bir hikmetle

Rabbimi özlediğim her ezan vakti

Aşkın İlahi çağrısı

Ne zamanki hayata kocaman bir es versem

Durup düşündüğüm onca vakit

Sancılı yüreğim atarken şevk ile

Kavuşulmazlığın yanık dilinde.