
Asker selami
Lanetin işkillendiğini duyar gibiyim
sanırım kışın da feri kaçtı kaçacak ve şimdi duyguların tüm ümmetine sığınıp da
düştüm yollara.
Hırsla bezeli nefislere aldırış
etmeden diktiğim müstesna bir yürek mintanı hani kıvrımlarına sokulduğum yaşlı
bir bulut gibi sıtma geçiren masallardan düşen payıma ve işte sıraya sokuyorum
hayallerimi ne de olsa düşkünlüğüm, dünden miras düşlere belki de düşe kalka
büyümediğim içindir çocukluğuma öykündüğüm o miras.
Fötr şapkalı bir adam-elbette babam-
ve heybetli omuzlarına damlayan göğün gözyaşı: sanırım irkildiğim kadar tiksinç
yüklüyüm ne de olsa çamurlu yollardan üstüme sıçrayan hezeyandır kötülükten ve
kötü insanlardan uzak durmama sebebiyet veren.
Kurşun döktüren kıvamda masallar
belki de bir kurşun askere özendiğim ne de olsa dünümden genlerime taşınan
askeri bir bölükte uzman ve seferber olmakla övündüğüm kıtalar arası geçiş
yaparken asker selamı vermeyi de kendime en çok yakıştırdığım.
Hangi mıntıka mı?
İyi de bilemem ki hele ki koğuşuma
girmeme saatler kala ve ben tüm disiplinimle hidayet yolunda kültürfizik
yaptırıyorum duygularıma sanırım randıman almak adına daha çok m/eziyet
yüklenmeliyim ve de soldan sağa sıralamalıyım.
Bir çıkış noktası ararken bir sözcük
olmaya doğru yol alıyorum ve apoletlerimin yarattığı o huşu ile sefertasıma
dolduruyorum kayıp ruhları tıpkı esir düştüğüm bir yürekte kala kaldığım bir
başıma ve yeniden medet umduğum üzere duvarlara taş döşüyorum ve örüyorum
hicabı sancılı ruhun aradığı rahmete duyduğum inançla.
‘’Yeryüzünde en suçsuz varlık uyku,
oysa en suçlu varlık insan!’’
(F.Kafka)
Sözcükler öğütür ve övünürken ödül
bildiğim hangi duygu ki askıya aldığım geleceğin de şiarı iken hayaller ve
uykusuzluktan yakınan bir canlının daha varlığı aslında yokluğuna denk düştüğüm
hele ki varlığı ile yazıları haricinde tanışmadığım.
Bir muska belki de içimde salınan
hani devşirme bir acı gibi nasiplendiğim ve politikasını asla onaylamadığım bir
ölüm kalım savaşı.
Bir savaş ertesi de doğmadım ben
çünkü sahipleneceğim savaşı büyüdükçe edindim ve martavalların uçuştuğu bir
çağa çanak açan izdiham ve nefrete yenik düştüm.
G/örüntüler itibari ile firar ettiğim
bir fotoğraf karesi filan da değil hani içine g/izlendiğim ve boykot ettiğim
tüm tek kişilik kareler sadece öz güvene haiz olan insanların çektirdiği
resimler gel gör ki iki kelimeyi bir araya getiremeden çoktan firar ediyorlar
düşlerimden hele ki karşı karşıya gelmeden kendimin firar ettiği elbette
uğradığım yenilgide nal topluyorum gidenlerin arkasından.
Ölümün bir izdivaç olduğu malum
üstelik renginiz yine beyaz ve düşkünlüğüm acılara ve de toprağa ne de olsa
toprağa ait köklerim ve her ne kadar İstanbul’un taşı toprağı altın olsa da
benim tek ziynetim yüreğim elbette en çok da İstanbul’a sevdalı yüreğim ne de
olsa sevilmeyi hak eden ve fazlasıyla karşılığını veren masum bir sevda masalı
bizimki.
Sözcükler kimi zaman kompliman
yapıyor ve ben rencide edildiğim her kareyi muştuluyorum ve yorgunluğumu iptal
edip kayıt düğmesine basıyorum ve tüm şaşkınlığımla mizacıma yenik düşmenin
ertesinde bir uzlaşı arıyorum.
Irmaklar kurudu belki de.
Kimi gölün suyu çekildi.
Ve taşkınlara sebebiyet verdi kimi
zaman kimi iklim ve kimi coğrafya.
Bir kara parçası isem ben sadece bir
yarım adayım elbette ait olduğum bir ana kıta yok iken ya da ben çoktan
bağlarımı koparmışken ve müspet menfi tüm söylemleri sahiplenip arşı alaya
çıkıyor sınır ihlali yapılan ruhum ve akça pakça göğün bir kara buluta teslim
olmasını kendime yediremeyip aydınlığı çağırıyorum.
Farklı addedilen bir varlık isem.
Farklılığın kimi zaman bir suç unsuru
olduğu.
Boykot edildiğimden fazlasıyla
kendimi boykot etmişken hiçbir ön görü yok ki; benden heyecanlı ve coşkulu
olmasın.
Çapaklı gözleri kelamın ve selamın
havalarda uçuştuğu nihayetinde Tanrının sahiplendiği bir selam elbet Allah
rızası için çıktığım yolda arayışıma yön veren sayısız insan hele ki içimdeki
huzura ket vurulmuşken sorun etmemeye çalışsam da yaftalar zincire vuruyor
benliğimi ve ben dilinden soyutlanıp biz olmaya doğru yol alıyorum.
Oysaki nasıl da beyhude ve arpacı
kumrusu gibi düşünüyorum lakayt gölgelerden uzaklığıma mesafeler eklediğim
yetmezmiş gibi kendime yakın durmaya ç/alışıyorum yine de çözümleyemediğim çok
şey var ve asla dile gelmeyecek asla titri olmayan bir bulut gibi salındığım ve
ocağım sönmesin diye aralıksız dua ettiğim.
Bir defteri kebir ise az evvel
itelediğim.
Yoksa bir mezar taşı mı sürekli not
almam gereken lakin ne ömür yeter ne de mezar taşı izin verir o uzun hayat hikâyeme.
Sadece başlangıç ve de bitiş ya,
arada olanlar?
Ne yani, o kadar kolay mı iki tarihin
arasına sığmak?
Ölüm döşediğinde mevsim belki de
feryat figan içimdeki coşku. Hem düşkünüm bahara hem de gözlerim nemli ne de
olsa kışı istediğim gibi yaşayamadım ve ruhumda kopan fırtınalardan da asla
taviz vermedim ve düş kulvarında birinciyim işte belki de bir imge tuzağına
düşmemek adına peşi sıra yazıyorum hâsıl olan her hangi bir duyguyu.
Tamamlamaya dair de bir yanılgıya
düştüm ve alındığım her insan ve de her diyalog belki de üstü kapalı cümleler
ve ben monolog düzeyinde iletişim kurarken insanlarla…
Sözcüklerin sığınak olduğu bir
pencere aralığı işte ve örtüştüğüm hiçbir duygu yok ki içtenlikle itiraf
edeyim.
Ve işte postaladığım bir günün gecesi
elbette sanal dünyanın hummalı çırpınışında denk düştüğüm tüm yorgunluğu
satırlara b/öldüğüm…
Uçkuruna düşen sözcükler ve de
imgeler elbette kalemin kapsama alanın dışında hatta ve hatta bu amiyane tabiri
kullanmam bile edebiyatın edebine aykırı lakin gerçek hayatta mevcut olan her
şey de edebiyatın hammaddesi iken ben layığıyla bir İstanbul insanı olmak adına
örtüştüğüm asalet ve kundaklanan mahremiyetime bir atıfta bulunmadan sadece
sıralıyorum notaları elbette sizin gözünüzde her biri sadece bir cümleden
ibaret lakin ruhumda aralıksız çalan müziğin de eşliğinde her bir cümleyi
kaleme alıyorum ve s/özlendiğim doğrultuda hayatla başa çıkmak adına tüm çabam.
Gönül ferahlığı ile günü düne
devretmek adına itiraf etmeliyim günlük bilançoyu belki de dünde kalan
mesleğimin kırıntıları ile kimi zaman kelimeler can buluyor elbette yüreğin tüm
isyanı ve mizacı da kendine savrulmuş hoyrat bir nida: tıpkı dünün kabadayıları
gibi öfkelendiğim lakin sadece içimdeki saf ve şaşkın çocuğa çünkü elimde
olmadan seviyor ve inanıyorum ben ve de en zayıf noktam iken aşk.
Aşikâr olansa aşka âşık olmam belki
de içimdeki gizemi çözüp kendimi baltaladığım koca ömrün de hesabını yine
kendime vermek…
Elimde olmadan sevdiğim için ve de
verdiğim tüm rahatsızlık adına özür diliyorum: elbet kendimden ve tüm evrenden
hele ki iz düşümü hüzün ise tüm öğretilerin de canı cehenneme demekten kendimi
alamadığım…