Asker adimlari
Düşlerime artık düşman olduğumdur
tanısı bu günkü haletiruhiyemin ve meddücezir akşamlarında yüklendiğim her
gerçek ve her küfedir somurtmamın da ihlaslı halesi.
Nazenin bir yıldız isem eğer.
Eyeri olmayan bir gülüşsem asılı
kaldığım umut kırıntılarından biteviye kuşlara ufaladığım derken ufalandığım
nihayetinde ufalanan o denizdir içimdeki dalgayı da en tepeye sakladığım elbet
dolunayın da rütbesinde asker adımları ile yürüdüğüm.
Meşrebim.
Meskenim.
Ah, melankoli iken illa ki gecenin
rahmeti.
Bir aymazlık ki doğanın tanrısı ve
bir v/eda ki istiflediğim her düşün bakiyesinde sallanan kocaman bir sıfır
olmanın da m/eziyeti ile bir ömür abartmıyorum bir ömür; sayıların da
haletiruhiyesi.
Ve açılan her pencere yetmedi…
Açılan her parantez ve abartısın.
Her köşeli parantez ve inanın ki…
O mutlak sayıların salındığı cebir
ekseni:
Ve işte hanemdeyim.
Ve işte hazin bir haleyim:
Ne eksiyim ne artı gelin görün ki
eşleşip de tüm artı bakiye en çok da haşlanan eksiler ve zafiyetlerim ve işte
topa tutuyorum içimdeki merhaleyi yetmedi taşlıyorum gökte asılı her yıldızı en
çok da bir çiçekten çaldığım polenlerle bir arının vazifesini üstleniyorum ve
işte başlıyor:
Önce vızıldadığım.
Sonra mızmızlandığım…
Kimse her kimse:
‘’Ağır yürü Molla desinler.’’
Başım gözüm üstüne elbet, sevgili
ahalim ve işte kanıtlıyorum kanıksadığım her varsa…
Asker adımlarıyla:
Rap rap rap…
Kimse de sanmasın rep müzik
dinlediğimi.
Ve damlıyor musluk hatta kapı sesi
hatta uzaktan gelen davul sesi kulağa nasıl da hoş ve boş gelirken:
‘’Emret, komutanım.’’
‘’Rahat, asker!’’
‘’İmkânsız, komutanım.’’
‘’Emrime itaat etmiyor musun yoksa?’’
‘’Haşa, komutanım. Ama adettendir ne
de olsa ben bir emir kipiyim.’’
‘’Emir eri diyecektin ama deme.
Rahat, asker!’’
Gergin bir ipte yürümenin verdiği
gerginlik ve üslubum elbet edepli bazense azap yüklü bir benliğin son
çırpınışlar…
‘’Hadi, salalım kuşları.’’
‘’Selası verilmedi henüz.’’
‘’Kafayı mı yedin azizim?’’
‘’Olmaz.’’
‘’Bırak da uçsun garipler.’’
‘’Onlar kafes kuşu ama.’’
Gardını alıp da ömrün ve hizaya gelmeli
evren ve tüm insanlık ve herkes bağdaş kurmalı rüzgarın önünüze sürüklediği
sofraya.
‘’Ne alırdınız?’’
‘’Bir yudum huzur.’’
‘’Ne alırdınız?’’
‘’Ben alacağımı aldım hayattan hem
borcum da yok. Demek oluyor ki…’’
Üç noktalı bir v/eda.
Sürüklenen ruhun son rüyası ve işte
muhalif olduğum içimdeki olası neşe…
Ola ki; azıcık gülümseyeyim…
Borçlu çıktığım hele k bir kahkaha
pirzola kadar kıymetliyken ama insan bir ömür aç gezmeye alışmışken.
Kotası dolmuş umudun hem.
Ve işte uğur böceğim de terk etti
beni ve yıldızlar uçuşurken gözlerimde ve saçların perçemine konan o çiy
tanesi.
Eridi eriyecek.
Yetmedi eritecek de kalan buz dağını
iyi de gecenin sığındığı bir güneş yok aslında güneşe alerjisi varken gecenin
ve işte türküler çığıran bir iklim ve veda hutbesine sevdalı bir fani.
Aşkın k/azık kaktığı.
Atıl yüreklerin de röntgenini çekip
belki de bir ömür nadasa kalan öğretiler ve diken üstünde geçen ömrün örtüsünde
nasıl oluyor da kat izi oluyorsa…
Hani olur da…
Olmazın oluru mu yoksa?
Ve ikamesi sözcüklerin yetmedi
idamesi ve son seçenek: baş ucunuzda saklı portatif idam sehpası.
Hangi darbe sonrası sallandırıldıysa
ihanet hele ki insanın tek ihaneti kendine iken…
Konuşlanmış gerçekler ve tırtıklanan
huzur aslında taziyelerini sunarken elem ve uçuşan perdeler yetmedi:
Perdelenmiş yürekler.
Ve şair ısrarla severken.
İdam mangası ve işte şerit değiştiren
gölgeler:
Yalan mı yoksa gerçekler daha doğrusu
gerçek mahiyetinde öğretilen ne ise…
Asker adımlarında kalemin.
Kale çoktan düştü.
Yedieminde saklı çocukluk.
Oysaki şair acının rüştünü çoktan
ispat etti.
Rap rap rap…
Ters giden bir şeyler var ve işte
mahkeme kuruldu:
İyi halden indirim almak da mevzu
bahis değil hele ki iyi niyetin s/alındığı o dev arazi ve dikenli tellerle
çevrilmiş bir evren ve hayatın evreleri…
Latif esinti; nazenin gölgeler.
Şerrine lanet olsun derken iblisin ve
tabanları yağlayıp da dünyadan uçmak s/onsuzluğa.
Hala deviniyor sayılar ve hala çarpım
tablosunda aklı şairin iyi de sözcüklerle değil miydi işi bunca zaman?
Sözcükler çengelli.
İmgeler dikenli.
Yürekler illa ki engelli.
‘’Neden geç kaldın?’’
‘’Saatim durmuş komutanım.’’
‘’O bozuk saat kadar olamıyorsun en
azından günde iki defa niyet et saatinin gösterdiği ve işaret ettiği her
gerçeğe.’’
‘’Etmem mi elbet niyet ettim orucuma
başlamadan hele ki ölüm orucu ile iştigal iken insan…’’
‘’Allah kazanı mübarek etsin.’’
Hani olur da kaza eseri bir gün
mutlulukla kesişir yolum…
Hani olur da kaza eseri güme gider
içimdekiler…
Hala yuvarlayamadım şunca sayıyı en
azından sıfıra yuvarlasaydım ya hem ben ezelden beri düşkün iken sıfıra.
Haneler çarpışıyor işte ve evrende
izdiham var ve devasa bir kaos…
Hiçliğime hiç bu kadar vakıf
olmamıştım hem üstelik tam da bir sayıya denk düşecek ve damgamı vuracaktım
kilit noktama…
Tescilli bir sıfırım ben işte hem de
ezelden ve hala tüm artı ve eksi sayılar alkış tutuyorlar belki de bir
meddücezrin esintisi ile muhatabım ve öykündüğüm hiçbir şey elbet içimdeki
çocuk haricinde.