Aşk ne mi̇ydi̇...
Yaslı bir telaşın müjdecisiydi rüzgâr
en çok da göğe kanat açan dilemma.
Kar beyazı mısralar düşkünken hayata
bazen kızarmış ekmek kokusu tadında ömrün vardiyası en çok kırbaçlanan
duygularda saklı belki de bir şiirle tanışıklığı aşkın sonra da kayboluşu…
İstifli neyse izdiham nedeni o
belirsizlik hasretin de sökün ettiği ölümüne bir yemin iken sevgiyle tebessüm
eden her şiirde saklı iken sefil şair elbet sür-git o hegemonya bandıkça dünü
güne ve yarına şerh düştüğü yeniden bir şiir yazmanın verdiği huzur ve neşe
gibi içinde kopan değildi üstelik armağanı dünün bilakis en derinde saklı iken
aşkın ve huzurun meali…
Renk körü müydü sahi aşk ve düşler?
Renklerin tininde nice mevsim ve
mevsimin dilinde rüzgâr bazen fötr şapkalı kaçkın bir bulut bazense şüheda ve
çalınmış nice hayal dünde kalsa bile acısı bir ömür yürekte saklı.
Bir hale.
Bir hare.
Bir niyetse çekilen torbadan.
Bir lanetse iblisin sunumu.
Hayra yormak en güzeli ve aklı karı
düşkünlüğü güzele belki de ilk ve son muradı sadece Allah katında kabul gören.
Endamlı rüyalar.
Merkezi hayatın aslında umuda imrenen
bir gülüş gibi.
Tevazu yüklü mevsim en çok da firar
eden yapraklar oysaki ne sonbahardı ne yaprak döken ne de kökünü yaşla ve yasla
besleyen.
Örülü o hırka.
Görgülü bir kız çocuğu gibi
iliştirirken düğmelerini sevgi ve saygıyla.
Belki de üstün körü bir gün gel gör
ki Hakkın rahmeti ve meali iken saklı her anda.
Kaybolan renkler.
Mevsimin feri ve fendi yenmişken
dünde kalanı.
Günde saklı hoyrat ve şaşkın bir
hulasa.
Unutulmuş bir gülücüktü pencerede
asılı kalan hem de mübalağa etmeden sevmeyi ilke bilen bir ilkti aşkın mayın
tarlasında feveran eden sair duygu
Bir imgelemdi aslında aşk ve naif bir
esinti
Bir m/eziyet kimine göre ve işgal
edilen bir yüreğin diğerine açtığı pencerede idi…
Sayacın ömrü tükenmişti acı
çekmekten.
Varlığın hiçlikle sınavı ve o devasa
meddücezir ki hayatın da irini idi elbet gözün irisinde saklı şehla ve müptela
bir b/akış gibi.
Sözcükler teferruattı.
Gerçek olan insandı ve evren bir duygular.
Kilit vurulan o kale kapısı aslında
kale çoktan fethedilmişti ve rüzgârın gücüne yenik düştü ağaçta kalan son
yaprak üstelik kökü sökülmek üzere toprağın bile göz ardı ettiği bir kök ve
gövdesi çürümüş delik bir yürek gibi.
Lafügüzaf.
Harlanan ateş.
Ne gam ölmek.
Ne yüklü bir küfe.
Kefesi kayıp bir terazi artık hangi
duyguysa ele geçiren benliği ve bedenin de çok umurundaydı sahi hele ki çıtası
yüksek mutluluk gel gör ki umut ve huzur dışında tek besini yoktu mutluluğun ve
mutlak kaygılar aslında öz veri idi belki de önsezi.
Yoksa yokuşa süren mi?
Ya da tükenen.
İmla hatası idi belki de aşk ya da
benliğin aş erdiği bir üçüncü harf ve emsali ve eşkâli ve inhisarı kaybolan
ömrün ket vurulan bir yangınıydı çünkü yanmaktı mecburi olan yakmadan yanmak.
Yazmakla iştigal bir yürekse yangının
nasıl çıktığı önem arz ediyor muydu sahiden?
Kıvılcımın yanıcı ve yakıcı gücü.
Kıvrık.
Kıtlık.
Kırık.
Ve işte tüm sözcüklerin imha ettiği
tek bir harf belki de aşktı kıtlanan aşktı kilit vurulan.
Göğün aydınlığı.
Rabbinin hikmeti.
Kaderin sunumu.
Kederin kırık tekeri.
Sezilerden savrulan ve semiren bir
duygu kat izi olmayan bir hararetle mağlup gelmekti belki de hayata.
Ya da kötülerin inzivaya çekildiği
bir hayat özlemi.
Öznesi neydi aşkın ya da ön sözü?
Elbet şiirdi aşkın şiarı belki de tam
tersi aşka tapan İlahi bir rüzgâr şiirle beslenen ve aşkla beslenen şiir ve
şiir silsilesi en çok da hayatı şiir gibi yaşayan gel gör ki bunu çok geç
anlayan şaşkın bir şair.
Simyacı idi aşk.
Siması neydi?
Semeresi mi?
Ya da şeceresi.
Koşuttu.
Koşuldu aşk.
Koşulsuz âşık olmak belki de bir koşu
beygiri gibi dizginleri elinden bırakmak hem de dengi olmayan bir duyguydu ve
de renk.
Sözcükler kasıtsız.
Hayat ve özlemse izafi.
Yokuş yukarı sonra uçurumun dibi.
Devinen bir yürek ömrün de hulasası.
Densiz bir yürek en çok hatta sadece
kendine düşman ve kendini sevmekten aciz.
Şerh düşülendi işte.
Mevsimin hutbeleri yüreğin ukdeleri.
Resimlerden firar eden bir sima rengi
kayıp bir göz ne de olsa aşk renk körüydü ve en muhteşem imla hatası.
Zindanlarda geçen bir ömrün şeceresi
idi aşk ve de ziyan olan bir ömrün bakiyesi ve bekası en çok da düne ve hüzne
vedası idi aşk elbet şairin özlemi en çok kendine.
Bulutsuz bir gökyüzü değildi aşk
oysa.
Fırtınanın ta kendisi.
Süt liman değildi aşk ama özlemle
sınanan ve sığınan.
Müşküle düşen bir yürek ki bir ömür
meşgule veren gerçi an itibari ile de değişen bir şey yoktu ama…
Korkusuzca sevmekti aşk en çok hatta
sadece kendinden korkan ve kızgın fıtratı ve yüreğin rüzgârı kül bırakmayan ve
küllerinden doğan ve sevgiyi şiar edinen.
Asla iki yüzü değildi aşk çünkü o bir
üçgendi:
Benlik ve yürek ve ruh.
Bedeni ve dünyayı yok sayan çünkü
sonsuzluğa mazhardı aşk ve de andan firar eden o muhteşem yolculuk hele ki işin
sonunda Rabbine kavuşmak yok muydu…
Özenle sevdi şair.
Özverisi ile hayatı öznesi olmasa da
bazen aşkın…
Ürperti ve ürkünç kimi zaman ama sızı
da sonsuzluk rüzgârı da asla dinmedi.
Bir betimleme idi aşk.
Bir batıl düş ise asla değil…
Bahşedilendi ve bahis konusu olan da
değil çünkü aşk kâinatın merkezi idi hatta ta kendisi hele ki şair aşka âşık
iken ve tümlenen ve tanımlaması nerede ise imkânsız en çok da derdi kendi ile
iken şair sadece yazdı ve sevdi nihayetinde kendine doğru yol almaya başladı ve
daha aşacağı o kadar çok şey vardı ve aşkın da tevekkülü ile aşkına tek şahit
iken İlahi Aşkı…