Card image cap
Aşk

‘’Yazarken yalnızlığın beni asla incitmeyeceğini hissediyorum. Ve unutuyorum yalnızlığımı. Belki de insan yalnızlıktan korktuğu için, daha çok da nedenini bilmediği tuhaf bir yalnızlığı hem sevdiği hem de unutmak istediği için yazıyor…’’

(Alıntı)

 

Devasa bir dalgayım ben üstelik içine sıkıştığım fanusun kürediği bir rahmetim ve enginliğinde yüreğimin, şeması olmayan tevazu yüklü gölgeme bir ünlem imleci sunuyorum sancılı devran sanrılı gökyüzünde volta atan kör kurşunlara talepte bulunuyor.

 

Maruzatım var ya da yok: ne fark eder ki? Hele ki nota verilen bir rotada belki de istikrarlı mutsuzluğumda kök hücresine mevsimin ve ufkun sağdıcı imgeler atarken.

 

Kavisli bir yol belki bir sapak ve atlas yüreğim: ne de olsa sevmenin ve hayal kırıklığının ucu bucağı yok.

 

Karınca adımlarla yürüyorum ve kalpazan düşlere soru eki getiriyorum. Titreyen iç sesimde bir teyakkuz ve matemin taarruzu.

 

Sevdiğim her halükarda göreceli bir nimet elbette herkesin gözünde neye denk düştüğümü sorgulamakla sergilemek arasında gidip geliyorum.

 

Maziden yana hikmeti gölgemin ve sağlıksız bir duygu mazide takılı kalmak hele ki coşkuma yenik düşüp yaptığım milyonlarca hata ve şimdi ektiğimi biçiyorum ve daha çok sevmeyi şiar edinip yüksünmüyorum da sevmekten hele ki aykırı bir iklimde göğe nakşeden sevdalı huzmesinde şiirlerin ben sadece d/okuyorum ve d/okunuyorum.

 

Rüzgârsa, kâğıtlarımın kafasını karıştırıyor ve mevzu bahis olan bu kafa karışıklığı ile kâh saplanıyorum kâh gözümden sakınıyorum kâh içimdeki acıya saldırıyorum.

 

Kodaman düşlerim vardı bir zamanlar.

 

Kodaman sevgi mağduru yüreğim her halükarda kürediğim umutla depara kalkıp bir anda çökebildiğim ve dilim çözülüp da yazmayı şiar edindikten sonra hayatıma yeni bir biçim getirdi yüce Yaratan.

 

İstikrarlı yalnızlığımla hemhal olduğum yorgun yıllarım.

 

Ve yılgılarım ne de olsa yalıtılmışlığın meyvesini topladım bir ömür derken evren bir hicap yüklenip hitap da etti ansızın ve sızımla çıktığım yolda sızan hayallerime eşlik etti kalem bir anda.

 

Sözcükler külbastı.

 

Sözcükler kolbastı.

 

Aşkı rahmet bilen sevdalı bir tutku ve yarım kalmışlığın da meali her tükendiğimde türetmek adına ve coşku ile tevazuun bir imleç olması hatırına şahika yüreğimde gölgeler oynaşırken sadece beyaza ve masumiyete tutunuyorum.

 

Beyaz teninde umudun.

 

Kan çanağı gözlerinde ufkun.

 

Sararan yapraklar ve tinimde savruk bir nida ve mecbur kılındığım nice duygu her halükarda hüzün bulutlarının revnak açılımında ben beyitsel bir köşke kurulmuşken.

 

Atağa kalktığım her yarım ada.

 

Coğrafyam, sözcüklerle ve sevgiyle bezeli aslında açığa alındığım bir mevzu bu: ne de olsa tahlil ettiğim her duygudan çıkıp da yola varmayı dahi düşünmediğim mutluluk denen ana kıtanın sadece bir zerresine eşlik ediyorum: o da varlığımla yoksun kılındıklarım arasında bir seçim yapmak adına illa ki ihmal ettiğim kendime duyduğum sevgiyi taşlamama izin verenlerle hemfikir ve her nasılsa herkesi ve evreni sevme coşkuma asla sırt çevirmediğim elbette kendimle de asla barışamadığım bir ömrün hulasası.

 

Zıpkın yiyen bir şaşkın kurşunum.

 

Sapkın zihniyetlerden uzak kalmak adına belki de yetimliğimin maruzatı.

 

Sevdalı imgeler.

 

Düş gücüme ihanet etmeden gerçekleri de kabullenmek.

 

Ne çok yeis.

 

Ne çok kaçırdığım şafak.

 

Afaki bir düzlemde karambole giden o çan eğrisinde neye denk düştüğümü de asla tahayyül edemezken.

 

Bir maruzatsa iklimin sırnaşık gözyaşı.

 

Bir mal beyanı ise kalemime duyduğum aşk.

 

Bir mecburi hizmet belki de yalnızlığımla tefe konduğum ömrün şeceresini çıkarmak.

 

Gün yüzlü bir sevda masalında mal ettiğim kendime sancılı bir teyakkuz ve seferi imgeler ne de olsa rüştünü ispatlamak adına ömrün, tüm o çöküşle yeniden doğmanın bir hicvi işte içimdeki yorgunluk.

 

Ağlarken gülebildiğim.

 

Gülmeyi becerirken ansızın hıçkırıklara boğulduğum.

 

Yalnızlığıma kol kanat gererken altına sığındığım kocaman bir şemsiye hüzün bulutlarından asla uzak kalamadığım belki de acı ile ihya olduğum ve canım yandıkça daha çok sevdiğim bir o kadar yazma tutkusunda tümlenen bir yaşama sevinci: gerçi bunca mevsimsiz hüzünle insan artık nasıl yelteniyorsa yaşamın ırmaklarında bir damla olmanın verdiği coşkuya hatta bunca yeis ile içindeki buz dağının da sadece bir parçasını çağrıştırırken her yazdığım metin ya da şiir ve ben tünediğim dalı kırıp da düşmenin vereceği yeni acıyla kurulduğum tahtında hüzün mevsimin, şiar edindiğim her yetim duygumla temsili bir resmin de boyutsuzluğunda asla da gölge düşürmeden içimdeki bitimsiz aşka…