Ruhumun irsaliyesi azıcık da umudu
bandım mı ufka…
Kör noktası süregelen nidaların da
isyanı ve açık ara farkla öndeyim hüzünlü kalpler yokuşunda.
Muradımı dillendirmediğim kadar
huzurluyum ve dua ettiğim kadar kendime, Rabbime dönük yüzüm ar damarı çatlamış
gezegenin soluk yüzünde bir bir eşeliyorum toprağı bir o kadar üstüme serilmiş
ölü toprağı bense tomarlarca para yerine tonlarca şiirin ağırlığı altında
eziliyorum:
Bir imge arayışı ve o çatlak zemin.
İnzivada geçen yıllarım ve yorgun
kanımı pompalayan kalbim ve ana şalteri damarlarımın…
İnce uçlu bir acıyım.
Kalemin ince uçlu açısında uçuşan
sözcüklerime eşlik eden dalgalı saçlarım ve dalga boyunu aşamadığım bir arayış
ve şaşalı bir hüzün: gölge sanatında saklı Pişekâr ve Karagöz ve yolunu
kaybeden Hacivat:
Aşikâr dünde yaşıyorum.
Aşikâr her gün oturduğum sofrayı
Ramazan diye belliyorum…
Titrek ellerimle annemin saçlarını
okşadığım ve yetmiyor…
Tüm varlığımla sığındığım Rabbim ve
dualarım ruhumdan ve bedenimden taşıyor:
Hem şükrüm hem sonsuz sabrım hem
umudum.
Uçan balonun terk edişinde gözlerim
nasıl nemli ise…
Göçen zamanın ve gidenlerin ardından
asla ve asla tek damla gözyaşı dökmüyorum…
Dökümlü etekleri ilham perimin:
Bohçası Çingene kızın.
‘’Dudaklarımı
kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağanak
patlasa
Bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse.’’(A.
Telli)
İsyanın
rengidir, alı al moru mor bulutların da kükrediği bir zemin misali volta
attığım semanın derinliklerinde saklı bir şarkı bir fıkra gibi fıtratımın
gizinden doğan bir buse alnıma konan yerli yersiz isyanların da başşehri iken sevginin
izahatından da öte bir şairin seyir defteri ışıl ışıl yanar şehrin yedi
tepesinde…
Ben aşkım aşikâr…
S/üzgün göğün
revnak kızı.
Beş şaşıyım aşikâr
Aşka paye veren
ruhumunsa aralıksız taşlandığı…
Sözcükler
dilimliyorum ve ateşe veriyorum şehri ama yetmiyor. Payidar olan umutla
s/özlendiğim kadar g/özlüyorum yolunu sevdiklerimin lakin ne gelen var ne de
giden: alıcı kuşların gidişinin ardından yoksa ben de mi terk etmeliydim şehri?
Şehir sanki
Keykubat: şehir sanki neferi ve nefesi aşkın. Dimağımda dalgalar yakar yıkar da
şehri kurumaz asla göz pınarlarım ve kuraklık ikliminde göçmen kuşlar gibi
ıslıklandığım engebeli yollarda dara düştüğüm kadar üşüyen sözcüklerime şiir
diye giydiriyorum yüreğimin söküklerini.
Asası kayıp
şehrin. Mizacı da kayıp şairin. Bir melankoliden sıyrılıp da kalem sayesinde,
şair uçuşa geçti mi kolaysa yakala ve tut kuyruğundan…
Ruhumun
giriftlerine giydirdiğim smokin gibi kuyruğuma kimse basan…
Yalızı aşkın
kayan yıldız gibi kuyruğumda saklı nice düş nice isyan.
Yaktığım
gemilerden sonra kolay mı bir limana yanaşmam? Aldığım darbelerden sonra kolay
mı yüreğin yeniden ateş alması…
İnsanlar var
yakınımda. İnsanlar var uzağımda. Ateş alır gibi gelip bir hışımla geri
döndükleri nasıl da aşikâr bense Aşiyan yollarında peşine düşmüşken aşkın ve
şiirin musallat olan gölgelerden de aldım mı başımı gel gör ki alamazken gözümü
ufuktan aldırmazlığında cihanın alıntı cümlelere isyanım ve çalıntı sevgilerde
nasıl da buldum kendimi ansızın…
Öznem gizli;
özlemimse aşikâr…
Bütçe fazlası
çürüğe çıkan duygularım ve atıl yüreklerdeki atık kin gibi isyan gibi nefret
gibi boyumu aşan duyguların çok ama çok uzağındayım. Sisli bir İstanbul sabahı
sefasını sürdüğüm Paşabahçe vapuru oysaki denizden de kendimden de şehirden de
çok uzağım.
Ayracı
duyguların bir hicret: taslağı ruhun belki de yaşanası bir gurbet hasretin
otağı kurduğu pamuksu bulutların kucağında sayıyorum sondan başa ve
soyutlandığım minvalde göçüyorum na’şımın peşinde sürüklenen sözcüklerden
kendime yeniden bir cennet inşa ediyorum ve annemin dualarında yaşadığım
yaşattığım kadar da sevgiyi ve umudu inancımı büyütüyorum koynumda kalemim
koynumda annem havsalamdan taşan sözcüklere kılıf biçiyorum üşümesinler diye…
Üşüyen ellerim.
Düşmek bilmeyen sözcüklerim yakamdan nasıl da tılsımlı nasıl da bir sihir
kalemin dokunulmazlığında açık ara farkla öndeyim hüzün kulvarında özneme layık
özlemime biat şehir misali şiirlerin yolculuğunda sekiyorum bir yakadan
diğerine ve yurdumun güzelliği ile övünüyorum ve insan olmanın kitabını
yazıyorum kelebek ömürlü şiirlerime biçilen ömür ile…