Bilemedim gitme ihtimalinin olduğunu yoksa su dökmez miydim arkandan ve de sudan sebeplerle hırpalandığım yılları katar mıydım omzumdaki yüke heybeye?

Gönlüm rıza göstermese de gittin sen çoktan gittin.

Alıcı kuşlar dahi gitmişken sen de yittin işte.

Zemheride açmayı da ben dilemedim sadece kaderdi buyuran ve esefle tarttığım terazi kefesinin birisi kayıp artık kim kimi kafese koyuyorsa düşünemedim de bu dengesizliğin asla dengeye oturmayacağını.

Zaten ne yaptımsa bir ömür başıma kaktı insanlar.

Azıcık telaşlı ve coşkulu oldu mu insan nasıl da göze batıyor.

Hele ki hüznünü de ekliyorsa ardından ve işte insanlar çözemiyor bunca gel-git neden diye.

Zar tutuyorsa birileri bense elimde kalemi yüreğimde Rabbimi anarken illa ki tutunuyorum hayata ama bunu bile çok görüyorlar çünkü duygularım tutkal gibi bir yapıştı mı üstüme göz gözü görmezken el yordamı sevip yaşamanın hikayesini yazıyorum işte bazen şiirsel bir teyakkuz bazen ardı arkası kesilmeyen denemelerim ve hikayelerim kaleme aldığım bir o kadar da insanların nezdinde kale alınmadığım…

Ama doğurgan bir yüreğim var benim.

Duygulardan duygular türetiyorum ve tünüyorum da en tepeye derken alaşağı edilip kendimi yerde derin bir çukurun dibinde buluyorum.

Anlatmak istediklerim keşke bunlarla sınırlı olsa çünkü hayal dünyamda nükseden o ışık ve nice kelebek d/okunuşlu duygu yok mu?

Hicabın eşiğinde iken ansızın kendimi antika bir beşikte sallanırken buluyorum ve kulağımdan gitmiyor annemin sesi…

Hani, bir ömür üstüme titreyen adeta taptığım tek insan ve şimdi içimde kalan nice bitimsiz ukde.

Tevazu yüklü sevgimle ç/ağlayıp da arşı alaya çıkmışken sesim ve yazdığım her hikâyeyi önce anneme okuduğum ve beni çağıran sesi ve o nerede şimdi nerede?

Gün çöktü yere geceye iltifatlar yağdırdı melekler bense meleklerin kanatlarında bir adeta benek olmanın ihtimali ile yüreğimle pır pır ediyorum işte ve gecenin patlak gözlerine b/akıyorum da ve ç/ağlayıp duruyor sözcüklerim.

Kanaviçeler işlediğim s/onsuzluk hissi.

Üstü örtülü bir çeyiz sandığında saklı iken nice hayalim.

Bense okumaktan ve arayışın dibine vurmuşken binlerce çekince edinip de bir başıma kaldığım şu son zamanlara bakıyorum da.

Muhatabım olması gereken onca insan da artık nerede ise şimdi…

Şimal yıldızı gibiyim.

Belki de kutup.

Zıt kutuplara sahip mizacımla aralıksız bir çekim var benliğimde:

Tam da mutluluğa erişmişken ansızın hâsıl olan ve patlak veren fırtına ve işte hüzünle eşleşen yolum.

Anlık bir duygu devinimi ve saniyeler içerisinde devinen farklı sonsuz duygu adeta kıtlıktan çıkmışçasına yazıyorum ve hayal ediyorum.

Renklerse solgun.

Gece s/üzgün.

Semada saklı bir sema gösterisi ve işte yorgun ve kırık kanatlarımdan hicapla dökülen binlerce benek bense her duygumu kelebek ömürlü bilsem de ömürlük ve sonsuz anlamlı nice yazı yazmanın arifesinde aralıksız Rabbimi anıyorum ve annemin nerede olduğunu dahi bilemezken anlam da veremiyorum çektiğim bu yoksunluğun ve işkencenin sebebi nedir, diye.

Bir beyanatsa her yazdığım.

Beratım da verilmişken.

Beylik olmayan hislerim ve sonsuzluğa denk düştüğüm ve işte hüzün hırkamda kaçan o ilmekle başlıyorum bir bir sökülmeye ve giderek küçülüyorum bin bir gece masallarındaki Şehrazat’ı anıyorum kalemi elime her aldığımda ve alı al moru mor isyanlardan geçerken insanların yolu ben sadece Hakkın kapısına yürüdüğüm Hakkın yolunda aralıksız ilerliyorum.

İnsan olmanın sonucu iken soyulan yüreğim.

İnsan olmanın devamı iken asla ölmeyecekmişçesine sevdiklerim ve de taraflarınca asla terk edilmeyeceğime de emin olduğum ve beni yanıltan insanlar.

Bir rötuş adeta şiirin dizesinden sızan imgeyi çöpe atıp da şiire makyaj yaptığım ne de olsa ilk yazdığım olmalı beni en çok mutlu eden ve de ferahlık veren.

Doğallığı seviyorum ve doğaçlama yaşayıp yazıyorum da bu bağlamda kalemimin editörü yine ben iken bazen edebiyata ihanet ettiğime vakıf oluyorum gerekli gereksiz pek çok cümleyi hatta onlarca hatta ve hatta yüzlerce sayfayı da çöp kutusuna atarken adeta düşük yapmışçasına benliğim içim sızlıyor koptuğum her cümle her sayfa her yazı ve şiir beni tam yüreğimden vuruyor.

Vurgun yediğimin kaçıncı dalyası sahi?

Sahici sandığım sevgi dolu yüzleri ve sözcükleri insanların nerede ah, nerede?

Kimse yüreğime soktuğum ve yüreğimi verdiğim ardışık sayılar gibi yok olup gidiyorlar işte.

Kardıkça önümü.

Yandıkça dünüme.

Yardıkça en derin mezarı elbet kalemimle de yazdığım ve kendi mezarımı kazdığım, su götürmez bir gerçek.

Mezar taşıma yazılması gereken o kadar çok şey var ki ve her yeni eklentiler yapıyorum hayata ve sunuyorum insanlara ve bu bitimsiz umut ve sunumla adeta yeniden doğup defalarca ölüyorum.

Beni binlerce kere yeniden doğuran annemi ise çok özledim ve o, bu kadar uzakta iken ve ben değil görmek sesini dahi duyamazken biliyorum da yazılarımın ve benliğimin bir süreliğine de olsa öksüz kaldığının farkındalığında asla da sunmuyorum soru ekleri insanlara hele ki muhatabım olanlar beni çoktan uzay boşluğa atıp da yüreğimi ezip geçerken…