Muadili yok günün bir öyküsü de yok hüznün sadece gürül gürül akan çağlayanda saklı bir damla olmanın keyfini sürüyorum adımsa yaşamakla iştigal bir adım sonramı bilemezken köpüren yüreğimden damlayan ıslaklığı katlayıp hamt ediyorum yarına çıkacak olmanın ümidiyle de asla pes etmiyorum ve direncimle direttiğim doğrularla hemhal yazarak da hayatı kâh hicvediyorum kâh hicretimi yeni güne saklıyorum…

Tempolu bir yürek iklimi sektiğim.

Meali olsa ne olmasa ne ki ömrün ve işte acının sızdığı her çatlağı sıvıyorum yetmiyor sıvazlıyorum içimdeki hüzünlü çocuğun sırtını ve sırlarımı sadece Rabbime veriyorum ne de olsa temkinliyim artık yaşarken.

Münazara da etmiyorum hem olan biteni ve kaderci kimliğimle kusursuz bir kul olmaya meyyal sadece saklı tuttuğum ruhumu Araf’ta kayıtlı iken de sözcüklerimin tutulan nutku ve işte beyan ediyorum varsa yoksa umudumu.

Tefe koyanlar var yaşamı.

Taraf olduğum dürüstlük var iken mümkün mü bükemediğim bileği öpmek?

Ve işte seyyah yüreğimin sarkacına el uzatmasın diye de hiç kimse bahşedilen ömrümü diskalifiye etmesin diye yerli yersiz insanlar körüklüyorum ruhumu ve açık olan ufkumu.

Bir şecerem var ki.

Bir de saplantı derecesinde bana hükmedenler…

Sapmadan rotamdan ayrı kalmamak adına da bulunduğum menzilden ve hoyrat rüzgârın taşkın mizacına dönük yüzümle saf tutuyorum özgür olmanın da muadili iken açık yüreklilikle ve umutla yelken açtığım enginliği kucaklıyorum içimde tükenmek bilmeyen sevgimle ve anbean büyüyen iman gücümle…

Solgun renkler teyakkuzda.

Silici gölgeler isyankâr.

Sevici zalim nöbette.

Normalde baş aşağı edilmiş olmalı iken baş aşağı ediyorum yalanları ve yalancı gölgeleri.

Bir başat iklim ki içimde seken.

Bir başak ki yüreğimin dolgunluğu ve olgunluğu ve işte boynum nasıl ki kıldan ince Rabbin katında döküyorum da döküyorum günahlarımı çektiğim acıyla çektiğim özlemle tüm çekincelerimi erteleyip sadece Rabbime teslim oluyorum.

Göğün muhtevası.

Yalnızlığınsa dik alası.

O dik acı o dik başlı açı ve o açılmayan kapılar yüzüme kapanan pencereler bense sırra kadem bassa da insanlık hala peşindeyim güzel olmanın ve güzel kalmanın da ibaresi iken iyi niyetimle soluduğum havada saklı bir kuş gibi minnacık yüreğimle volta atıyorum yolların darlığı ve tümsekleri de engel olamıyor hani yürümeme ve aynı kalmama.

Ayan beyan çürük ruhlar kategorisinde inancın da bekası ve bakiyesi iken gün ve umut ve işte delişmen ruhumu çalkalayıp kıvama getiriyorum yalnızlığımı ve deştiğim kuyu varsın olsun derin ve çorak ben hala yaşlarımı akıtıp suluyorum kurak çölleri ve susuz kalmış kuyuları.

Bir rüya olduğunu da biliyorum aslında hayatın.

Bir riya olduğunun da bilincinde.

Bir ihanet ise diğerini kovalayan sırtımdan saplanan hançeri alıp yıkıyorum akan kanımı ve aldığım abdestle çıkıyorum huzuruna Mevla’mın öyle ki sadece beş vakit de değil günün her saati ve her saatin her dakikası ve saliselerde dahi kader yön değiştirebilirken mütereddit kimliğimi de sonlandırıp mütevazı hayatımla bir saka kuşu gibi sekiyorum bir kafesten diğerine oysaki benim bir sırça köşküm var ki bir mabedimdir ki dimdik ayakta kaldığım ve işte dünün mahzenini yarının prangalarını da söküp dibinden Allah rızası için yaşıyor ve seviyor olabilmenin kitabını yazıyorum.

Nasıl ki yazgım doğduğum gün yazılmış ve kabullendiğim kadar kaderimi kederimi dahi sevebilip aydınlığa çıkacak olmanın hayali ile ödün de vermeden değerlerimden ölümcül bir sessizlikte bile duyuyorum cennette şakıyan kuşların sesini ve diliyorum Rabbimden iki cihanda da aziz olmayı…

Belki de hüznün azizesiyim ezelden.

Belki de yazılmamış şiirlerin albenisidir saklı iken en derinde.

İhtiva eden neyse yüreğimi.

İhbar ettiğim hangi zulüm ve eziyet ise mıntıkamda saklı.

Hangi acı ise ruhumun basiretinin b/ağlandığı ve öykündüğüm iken dünüm ölümcül güdülerimi susturup Allah yolunda Allah katında ilerliyorum kabul görmek adına O’nun nezdinde sırra kadem basan dostları ve güzellikleri ise sadece yâd ediyorum yenik addedilen yüreğimle yandığım kadar da İlahi Ateşin eşliğinde biliyorum ki: yaşadıklarımın bir benzerini ya yaşayacağım ya da Rabbimdir yaşatacak olan ihanet sahiplerine.

Kürediğim şu küre ki içi su dolu…

Tünediğim şu gök kubbe ki umuda dair ve de sonsuzluğun ufku.

Tükenmeyen bir enerji addedilse de yaşam iksirim biliyorum ki gücümü veren ulu Huda ve ben hayatı kat iziyle tüm samimiyetimle yaşarken zikrediyorum da fikrimi nasıl ki Rabbime dönük yüzüm körü körüne değil kös kös hiç değil kul olmanın bilinciyle sirayet eden her sıkıntıda riayet ediyorum kaderin t-cetveline.

Bir fetva ki verilen.

Bir firar ki sözcüklerin meali.

Bir seyyah yürek ki sevgi ile dolu.

Bir sayaç ki ya da bir sarkaç ve işte ruhumun ve yüreğimin kırıkları ile hamt ediyorum eziyet babında olsa da zaman zaman yaşamak ben acılardan ve olanlardan ders çıkarıp her deneyimimi meziyet başlığı altında işliyorum amel defterime.

İndinde sevginin ve inancın.

İnhisarında umudun.

Kırık kanatlarıma konan kelebek ömürlü şiirlerim ve de…

Ve işte bahşedilene razı ve hamt etmenin de ötesinde de bir duygu yok iken tevafuk eseri her gün her insan ve de hayatın mimarisi iken yüreğin gizi ve közü ve doğurgan acılarımdan nemalanıp hürriyetimi ve hüviyetimi tescilliyorum yazdıklarım nasıl ki tecelli eden ve işte bu duygu yoğunluğu ile devasa kâinatı tavaf ediyorum adeta her gün her gece alt yazı geçtiğim hayat iksirinde son söz de söylenmemişken henüz…