Bir düş teknesiymiş yaşamak: her dara
düştüğünde ya da aşka
Düşlerin nöbet tuttuğu salkımlar
Aşkın devasa hikmeti
Bozguna uğradığımız zamanlar ne ki?
Bozuntuya vermeden sevenler biziz
illa ki.
Hüzün çeşmesinde saklı o son damla
Son saat gelmeden son sürat sevip
yaşadığımız kadar
Katık ettiğimiz ne varsa ömre
Kaderde saklı gizin özlemi
İzini sürdüğümüz sevginin dirayeti
Öznemizde saklı madem bunca yenilgi
Düşe kalka sevebilmenin mahiyeti
Düşmeden yanlışa mümkün olsa keşke
yaşamak
Yâd edilesi nice hata hatıra
bildiğimiz binlerce öykünün kudreti
Elbet yaşadığımız kadar başkahramanıyız
hayatın
Sancılanan şafakta yeniden var
olmanın maliyeti
Oysaki bir kar-zarar tablosu değil
hayat
Bazen katık ettiğimiz onca bayat tat
Ve işte diri ve dingin bir ömre kanat
açtığımız kadar
Aşka ve hidayete çıktığımız her kat…
Bir mizansen an itibari ile gözümün
önünde duran aslında boşluğun da ta kendisi ama ben duygularımı bir bir serip
bu boşluğa yüreğe iyi gelen bir hoşluk yaratma çabasındayım.
Bazen duygular öylesine hicapla
yükleniyorlar ki bana elbet sırtımdaki küfeye de alabildiğine seriliyor
duygular. Bununla kalsa iyi hani.
Düş salkımlarından ördüğüm yeleği tam
da üstüme geçirecekken bir şeyler oluyor ansızın ve ördüğüm yelek sökülmeye
başlıyor bir bir ilmek ilmek.
Düşüncelerim bir bir hizaya gelmişken
biliyorum da hayatın ve yazmanın sadece duygulardan ibaret olmadığını bu sefer
düğmelerini dikiyorum bitirmeye çalıştığım o yeleğin hem de hızlıca.
Bakmayın hani, örgü ve dikiş deyip
duruyorum ama iğne iplik tutmayı yeni öğrendim zaten kaybettiğim düğmelerden
bir çuval bile dolar.
Çuvalladığım o kadar çok şey de var
ki hayatta: altını yaktığım yemekler bazen çayı boca edip zift gibi çay
demlediğim artık neler neler bana uzak neler neler yapamadığım kadar da kendimi
tuzağa düşürdüğüm.
Duyumsamak ve düşünmekle iştigal bir
ömrü insan nasıl basite indirgeyebilirse artık elbet biliyorum da
yapamadıklarımın aslında hayatın tadı tuzu olduğunu lakin insanlar en ufak
açığınızı gördü mü nasıl da adınızı çıkarır.
Es geçtiğim daha doğrusu önemsememem
gereken pek çok şey bir o kadar hayatı zehir ettiğim ya da birilerinin zehir
ettiği gelin görün ki; tatlı dil nasıl da yılanı deliğinden çıkarır hele ki
içten ve de samimi oldu mu insan.
Önünü alamadığım bunca şeyin üzerine
yazarak yüreğimi ihya ediyorum bazense yüreğimi zindan belliyorum çünkü kalem
nüfuzlu olduğu kadar yalın olmalı ve sevgi dolu ve içten ve işte için için
yanmışken bir ömür bu ateşi yazarak söndürdüğüm daha doğrusu söndürdüğümü
sandığım çünkü yazarak daha büyük bir ateşe sebebiyet verdim yüreğimde ta
içimde ve kıvılcımlarından doğuyor şiirlerim ama yetmiyor bu sefer benzin
döküyorum ateşe derken hikâyeler denemeler bir bir firar ediyor yüreğimden ve
de alt belleğimden.
Çok ilginçtir ki; sayısız kayıt
açmışım ben zihnime hele ki o alt bellek yok mu…
Unutmam gereken her şey meğerse
kandırmış beni ve işte yazarak şifresini çözdüğüm nice anı nice hayal nice
gizem hatta benim dahi bilmediğim sırlar kendimden g/izlediğim.
İmha edemiyorum madem olumsuzlukları
ve işte kalem devreye girip ihya ediyor bir bir yürekleri kendi yüreğimi de ve
bu sayede kalpten kalbe kurulan köprüler…
Hayattaki en yakınlarıma dahi
söylemediğim şeyler vücut buluyor kalemi elime aldığımda derken tanımadığım bir
o kadar içime soktuğum sayısız okuyucu ile yolum kesişip bir bir derliyorum
anlatacaklarımı en çok da içimde demlenmiş nice duygu mahsulü belki de
dertlenmiş bazense dellendiğim ve işte divanesi olduğum sevginin ve hayatın
özetini çıkarıyorum her gün.
Mevsimler uysal.
İçime esen rüzgâr hoyrat.
Mizacım sakin addedilen ama set
çekildiğimde önüme ki bir ömür olup biten de budur ve iç sesim sürekli
mırıldanırken elimde olmadan kalem yazıyor da yazıyor ama ben yazdığım her şeyi
kolay kolay beğenmiyor ve sindiremiyorum bu sefer acımasız bir şekilde
kıyıyorum yazdığım onlarca belki yüzlerce sayfaya ve gözümü kırpmadan imha
ediyorum onca şeyi.
Yankısı duyulmamışken sesimin bir
ömür ya da:
Aralıksız konuşup derdime derman
olamamışken insanlar üstüne üstük suçlandığım ve sorgulandığım.
Çocukluğumdan bu yana elime neyi
alırsam alayım sevgiyle inançla ifa ettim tüm görevlerimi bir bir lakin
onaylanmak ya da bir aferin almaktan da öteye gitmedi yaptıklarım başardıklarım
çünkü benden beklenen hep en üst performans oldu bir ömür ve demez mi insanlar:
‘’Zaten biz seni biliyoruz yapacağına
emindik ve de yaptın.’’
Kimseyi memnun edememişken ihmal
ettiğim asıl kişinin kendim olduğunu çok yeni fark ettim ve işte yazarak
kendime devasa bir dünya yarattım tıpkı çocukken hem de yalnız bir çocukken
kurduğum hayallere ve hayali arkadaşlarıma inandığım kadar ve yaza yaza
çocukluğuma dört yaşlarındaki halime ulaşmayı da başardım.
Kısaca hayatı sorgularken içimdeki
çocuğu canlı ve özgür kılıyorum hem yazdıkça hem de sevdikçe.
Sevginin tezahürü sevilmek olarak
addedilmiş olsa bile ben zaten bir ömür sevildiğime inanmışken ve Bingo!
Sevilip sevilmediğimi hiç de
sorgulamamışken çünkü bir yaşa gelene değin hep de sevildiğime kani idim ta ki
bir gün ansızın o yap-boz tamamlanıp da aldatıldığımı keşfedene değin üstelik
en sevdiğim okul arkadaşlarımın gözünde neye denk düştüğümü yine en sevdiğim
dostum itiraf etmişken ve bunun bile üzerinde durmamışken daha da beterini
yaşayıp, o en sevdiğim dostumun da arkasını dönüp beni en zor zamanımda yalnız
bırakmışken.
Plak gibi dönüyor bazı duygular.
Pikabın kırık iğnesini sürekli silip
dururken engel olamıyorum üzülmemeye ve yazarak gideriyorum üzüntümü ve de
benzeri nice yıkım nice üzüntü.
Renkler baskın.
Duygular baskın.
Baş göz edemediğim cümleler ve işte
yalnızlığın coğrafyasında her şey başka bir renge cisme bürünüyor.
Kalemin ne yazacağını ben dahi
bilemezken girdiğim o atmosfer yok mu hele ki yazımı tamamlayıp üç noktayı da
koyup görücüye çıkardığım yazılarım şiirlerim ve ben hiçlik makamında aralıksız
çalıyorum bu şarkıyı.
Hiçliğimle aday olduğum.
İçliğimse kalemin dürttüğü iç ses.
Üstelik dış sese de eskisi kadar önem
vermezken ve ben hayatın tadını da adını da yaza yaza çıkarıyorum.
Basit olan her şeyi de zora sokmuşken
üstelik ben bilfiil dünyanın en zor bir o kadar zararsız insanı iken tüm zararı
da kendime verdiğim.
Tümden gelen bir coşku.
Kimine göre angarya.
Bir yandan da dikiş dikmeyi öğrenmem
gerektiğini biliyorum hatta en azından yaptığım yemeğin de altını yakmadığım ki
yemek dediğime de bakmayın siz: altı üstü yumurta.
Altı üstü yazıyorum işte ocakta
unuttuğum çaydanlık da fokurdarken diğer yandan içimdeki yangını bir süreliğine
unuttuğum ta ki bir sonraki yazıyı yazana değin…
Hayat yazınca güzel/miş, sevgili
dostlar elbet daha da çok sevdikçe tıpkı sizleri de sevdiğim gibi azıcık da
olsa kendimi ve bilin ki; benim daha gidecek çok yolum var elbet Allah’ın
izniyle ve de sizler sayesinde…