‘’Bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle
ortaya koymak durumundadır. Bu bir çeşit alın yazısıdır. Bu alın yazısı da
başkaları tarafından okunamazsa hem ölünür ve hem de dünya bu ölümün anlamını
bilmez; bu da bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır. Bir alın yazısı da
ölümün anlamını bilerek, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, bazı
müelliflere göre bu durum daha acıklıdır. Ben ölmek istemiyorum.’’(Oğuz Atay)
Teslimiyetim kadere bazen noksan bazen nüktedan bir d/okunuş
üstelik ifa edebildiğimden çok öte.
Mükerrer sayıları insanların ve tarihlerin ve şifresi içimde
saklı mevsimin.
Pabuç kadar dili kimi şiirin bense balerin gibi sekmek
istiyorum bir şiirden diğerine sanırım beceriyorum da.
Hoyrat bir rüzgâr olmanın nesi kötü hem sadece benim beni
üşüten.
Rutini hayatın ve gün ve gece ve devinen nice iklim tek günde
saklı bir ritim belki de değişimin doz aşımı ve aklımın alyuvarlarında tefe
tuttuğum aklımın repertuarı güne ve insanlara bağlı yazdıklarım ve canımın
haddinden fazla yanmış olması lazım sağlam bir şiir yazmam adıma.
Adıma yazılmış hiçbir şiiri kale almıyorum zaten insanlar
ismimi söylemekten imtina ediyorlar ve ben heceliyorum adımı adım adım sonra
harfleri geçiriyorum süzgeçten ve geride kalan gül yaprakları adeta posası
ismimim ve sadece gülüp geçiyorum.
Mevsimin iri nüansı.
Göğünse iris’inde saklı iri güvercinler.
Seken kurşun gibi yüreğim ve repertuarda değişiklik yapıyorum
günbegün.
Hicvi ya da hicreti sözcüklerin ve kapış kapış her biri bense
pimpirikli bir isyanla pışpışlıyorum her birini bazen bir imge aklıma takılan
bazense haydut gibi sözcüklerimi çalan.
Hudutsuz sırları var insanların saygı duyduğum.
Hulasası duyguların aralık bıraktığım pencerede saklı bir
kumru gibi.
Kundaklandığımda ansızın.
Kurcalandığımda özel hayatım.
Sonra kendime giriştiğim belki de soyut bir alfabe iken
içimde saklı otuzuncu harf ve ben bazılarını imha etmek istiyorum. Misal…
R harfini ve ğ harfini de alfabeden silmek istiyorum.
Küçükken asla söyleyemezdim r harfini ve komik bir şekilde
telaffuz ederdim bazı kelimeleri.
Arkadaşımın çantasından karınca çıkmıştı bir gün ve ben özet
geçmiştim sınıfa:
‘’Öyyetmenim aykadışımın çantasından kayınca çıktı.’’
Kimse bana iltifat etmemişti ama hayli güldürmüştüm sınıfı
derken alfabe tamamlandı ben söktüğümde okumayı.
Bir de ğ harfi sanırım bana farklı çağrışımlar yapıyor ama
sebebini söylemeyeceğim tıpkı alfabeden çıkarmak istediğim r gibi ve ikisinin
de özel nedenleri bana kalsın.
İnfilak etmekte iken kendimi yine masanın başında buldum ve cebimdeki
harfleri ve ruhumu karıştırıp da ortaya güzel bir menü çıksın diye uykusuz
gözlerle yazıyorum bu satırları ama inanın ki değiyor bazen gözü gözüme
değmeyen bir yabancıya yazıyorum bazen yüreğimde gözü olan bir ölüye belki de
bu yüzden daha çok seviyorum ölüleri ne de olsa onlar asla zarar vermiyorlar.
Ölüm ile senkronize olmuş duygular ve yüreğin rıhtımında
saklı her biri: ölü günün ardından el Fatiha dediğim ve geceden sökün eden
ışıklar.
Mevsim hala inatlaşırken baharla ve kışın kıyametin da sonlanmadığı
belki de başımıza yağacak taşın habercisidir bu isyankâr kış rüzgarı baharı ise
yok sayan ve açıp da dökülen baharlardan arda kalan kar beyazı örtüsünü
sermişken yere dökülen baharlar.
‘’Şimdi her satırı, “bu satırı da neden yazdım?” diyerek öfkeyle
bir öncekine ekliyorum. Aziz varlığımı son dakikasına kadar aynı görüşle ayakta
tutmak gibi bir görevim olduğunu hissediyorum. Çünkü başka türlü bir
davranışım, benimle küçük de olsa bir ilişki kurmuş, benimle az da olsa
ilgilenmiş insanlarca yadırganacaktır. Oysa aziz varlığımı artık ara sıra
kaybettiğim oluyor. Fakat yaralı aklım, henüz gidecek bir ülke bulamadığı için
bana dönüyor şimdilik. Biliyorum ki, bu akıl beni bütünüyle terk edinceye kadar
gidip gelen aziz varlık masalına kimse inanmayacaktır.’’(Oğuz Atay)
Bir bumerang büyük ihtimalle içimde devinen sözcükler.
Hulasası varlığımın bazen ket vurulmuş hayallerim ve
serzenişim sadece kendime.
Ulu bir yükseklik.
Ulvi duygular.
Uhrevi bakış açım
İhbar edeceğim çok duygu çok insan saklı geçmişimde ama
dünümü hazin bir törenle gömmüş olsam da ara sıra cenaze marşı çalıyor işte
içimdeki iklimde.
Beynimin atıl varlığı ise adeta bana emir veriyor bu yüzden
kullanmaktan men ettiğim o nadasa alınmış hücrelerimle aram hayli iyi bir o
kadar da hayatla iyi olsaydı ya aramdaki bağ…
Aklımın perdelediği hiçbir şey yok ki son ana kadar yazayım.
Hiç kimse yok ki üstün olduğunu benden düşünmediğim ama alt
etmeye çalıştıkları benliğim ile kilit altına aldığım sair duygum düşüncelerim
ise aralıksız mesaide.
Gecenin ritim bozukluğunda ve de zihnimin külliyesinde saklı
binlerce kitaptan arıttıklarım şimdilik bu kadar.
Günün yazısını kaleme alan değerli yazarı yürekten tebrik ediyorum.
Şeref verdiniz hocam
Çook teşekkür ederim asil yüreğinize.
Sonsuz selam saygılarımla
Güne son derece yakışan muhteşem güzellikteki yürek sesinizi gönülden kutluyorum tebrikler efendim.
En içten selam ve saygılarımla.
Değerli hocam ömrünüz çok olsun
Çok çok tşekkür ederim
En içten selam ve saygılarımla
Çok çok teşekkür ederim