İlla ki boykot mu etmeliyim hayatı bir o kadar düşlerimi…

Düşbaz iklimler saklı münferit hecelerde: misal…

Aşk gibi.

Belki de gam yüklü iken notalar.

Yoksa not aldığım ölgün gün gibi mi?

Cin çarpmışa döndüğüm belki de cinnet öncesi.

Sözcükler ihbar ediyor hayatımı; itiraz hakkımı kullanıyorum ne zamanki düşsem müşküle ve insanlar illa ki meşgule veriyor akıllı telefonlarından arakladıkları ç/ağrılar gibi.

İmgeler misal insan olmaktan geçerken yolum illa ki şiir olup yağdığım.

Belki de ömrün gizli öznesi üstelik ulu orta yaşamayı sevmediğim yetmezmiş gibi bir de insanlar öteledikçe.

Ötemi berimi toplasam nereye gideceğim ki lakin topluyorum da pılımı pırtımı ve pırtık montumla yırtık kotumla seriyorum her heceyi o boş ve beyaz ve bakir sayfaya.

Derken bir sayfa daha doluyor ama yetmiyor…

Bir şiir ekliyorum derken bir hikâye ve önünü alamıyorum duyguların o kadar bakir ve balta girmemiş duygular ki kirlenmeden ve kirletmeden yaşıyorum yaşatıyorum da içimdeki dünyayı.

Hazzı sonsuz yazmanın.

Azı karar çoğu zarar olsa da.

Bazense kar etmiyor yazdıklarım ya da benim içime sinmiyor ve sihirli d/okunuşu ile kalemin ve de bunca emeğe rağmen gözünün yaşına bakmadan onlarca belki yüzlerce sayfayı çöp kutusuna atıyorum üstelik geri dönüşümü başka yazılar olan ya da olacak.

Olacak ile öleceğin önüne geçilmediğini bilsem bile illa ki olacağına inanıyorum hayal beldemde ne varsa istirham ettiğim evrenden derken ölüm sırnaşık olsa bile ölümsüz bir gizin izini sürüyorum ve ben ölsem bile arkamda kalacak mı sahiden de diyorum yazdığım bunca şey.

Hal hatır sormadan girişiyor kalem.

Şükürler olsun ki; hatırşinas okuyucu ve kalem dostlarım yalnız bırakmıyor beni ve ben buna rağmen daha çok insanın yolunu g/özlüyorum.

Dinmeyen bir özlem benimki: belki de benim bana özlemim.

Ayyuka çıkan hüzün bombardımana devam ediyor ve ben neremden vurulacağımı bilmesem de cüret ediyorum ve yazmaktan geri durmuyorum. Mademki yazgımı peşinen kabullendim bir yandan kaderin nabzını tutuyorum bir yandan keder bana yükleniyor.

Azığım da fıtratım da hayra alamet olmayan çok şeyle iştigal.

İklimler misal bir günde saklı iken onca iklim.

Ve sihirli bir sözcük bekliyorum gaipten gelecek ve her nasılsa o sözcük ve nicesi zembille iniyor gökten.

Ben zaten zemherilerde yaşamışken zerre de kuşkum yokken girişiyorum yazmaya.

Ütülemediğim cümleler buruşuk olsalar bile ilk etapta doğaçlama yazar ve yaşarken illa ki biçimleniyorlar.

Kalemin ucundan akan gözyaşına filan da itibar etmiyorum ve içime sinmediği kadar onca yazılanı yırtıp kalemi kırıyorum da kırıyorum.

Akacak kan nasıl da durmuyor akıyor.

Akacak mürekkebin de önünü almaya yeltenmiyorum.

Bir girift ki hayat denen denklem ve içerlesem de dünya hallerine ve dünya ahvaline içime çektiğim hava gibi bunca duygu gibi biriken ne varsa derinde salıyorum kendimi boş sayfaya derken derlenip toparlanıp insan içine çıkıyorum ve çıkarıyorum da yazdıklarımı elbet devinen yüreğimle devirdiğim putlar gibi kırdığım onca potu da yok sayıp d/okunuyorum usulca kalemin yaz, dediği ne ise elbet O, ‘’ol’’ dediği takdirde defalarca ölüp doğmanın t/adına vakıf alıyorum üstelik t/araf aldığım hiç kimse yok iken…