Zerre kıymetin yok artık ve zengin kalbimde saklı o nakarat idam fermanımı yazıp da sunduğum evrene.

 

 

Maviden bülteni gün mizaçlı gecenin

Bense aşkın tufanında savrulduğum.

Na’şımdır dünde saklı

Aşikâr yalnızlığım tininde ömrün devasa hikmeti

Varla yok arası

Varlığım ve yoksunluğum

Boğazıma takılı kılçığı sözcüklerin

Bir nedametse dün

Bir rivayetse aydınlık her öğün

 

Günü savsakladım dolaylarımdan

Bir şarapnel parçasına yenik düştü yüreğim

Açmayı unutan gonca misali

Tutuşan sözcüklerim ve yazmayı

Unuttuğum ölüm fermanım

Ölü iklimler gibi savruk

Öldürücü vuruşu iblisin kavruk

Sözcüklerim

Leblebi gibi kavurduğum

Genelde leb demeden bildiğim

Eşrafın yalanları ve hatırına ömrün

Devasa bir nimet içimdeki sarnıç

 

Göğün kükreyen gülüşü

Uzağındayım çok uzağında mutluluğun

Mizacım ve meramım

İman gücümden doğan güneşin pırıltısı

Saklı içimde ve tenimde

Ve gözlerim şimşekler çakan

Kayrasında buzulun

Nice buz dağı saklı içimde

 

Devasa bir rahmet boca ettiği göğün

Yerküreden aslında çok uzaktayım

Ketum yürekler

Kelli felli adamlar ve hatırşinas kadınlar

Kazdıkça iğnenin ucuyla

Çuvaldızı da kendime batırmama ramak kala

Ve işte nüfuz etti aydınlık

Kapışmıştım oysa geceyle

Kaybolduğumun ertesi

Kancası kopup bir gülüş içre dönük yolculuğu

Bitimsiz yalnızlığın

Mevcudiyetimle sınandığım her katre

Yok olmanın da güncesi

 

Yazmaya delalet bir şiir ya da hikâye

Koruyucu meleklerim sıvazlarken sırtımı

Haşmetli dalganın da silip süpürdüğü

Yürek soframda ne var ne yok talan edilen

Tevazu yüklü iklimde seken

Yüreğin mahiyetinde göreceli bir adalet

Nispeten dünüme nasip bildiğim neyse sunduğu ömrün

Elbet sınandığım o asalet

Yoksa nasıl vuku bulurdum tam da düşmüşken

Uçurumun dibine konuşlu bir rahmet

Rabbin izniyle devam ettiğim yola asla değil rivayet.