1708 GÜLÜM ÇAMLISOY

 

 

Sözcüklerimin ırkı yok tıpkı acılarımın da olmadığı gibi aslında rasyonel kılınan bir varsayım, adına hayat denen ve hayallerin çeperinde yitip giden bir zaman aralığı.

Makul olandan yana olmadım hiç çünkü en başta kendime muhaliftim üstüne üstük muhalif rüzgârla ve muhalif dünya ile kesişti yolum: çok uzun süre gözlerim kapalı yaşadım ve sevdim.

Bir kaygıdan fazlası istifli içimde: sevdiklerimi kaybetme korkusu en sonunda kendi yitimimi kabullenmek ve kabullendirmek.

Asla doğmamış olmayı diler miydim peki?

Bu saatten sonra bu sorunun bir cevabı olma ihtimalini bile reddediyorum tıpkı koca ömür reddedildiğim gibi elbet bu farkındalığı çok geç kazandım hani nerede ise üç beş sene evveline kadar aidiyet duyguma dair bir inanç geliştirmiştim.

Hali hazırda bir yerlere birilerine ait olma kaygısı güdüyorum ama dünyanın nazarında bir gül olarak konmuşsam bile yeryüzünün üstüne bazen bir nakarat gibi dillendiriyorum çiçek varlığımı sonunda pes ettim işte ve gül kimliği bir süreliğine yok saymaktayım.

Bilmeniz mümkün değil aslında kim olduğunuz da önemli değil mademki bu satırları yazıyorum an itibari ile bu da demek ki: hala umudum var yarınlardan ve siz okurlarımdan çünkü son on yılımı sizler sayesinde ayakta kalarak geçirmem adeta bir mucizesidir kâinatın ve Rabbimin.

Göğsümdeki hırıltı mı?

Ya da tiz sesim?

Beni bana sunan bir o kadar beni benden uzaklaştıran hep ön görüleri oldu yakın çevremin ve ben bunu hep görmezden geldim diğer yandan kendimi şekillendirirken dış dünyanın emir kiplerine riayet ettiğim yetmezmiş gibi bir ömürlük mücadelem nihayetinde huzursuzluğuma sirayet etti.

Dişlerimdeki dolgudan fazlası içimi sızlatan.

Düşlerimin kovuğunda kalan hayallerim.

Mevsimi muhatap aldığım ve içimdeki yetim çocuğu bir o kadar dünya geneline saygı duyup insanlığımı yaşatmanın adı iken herkesi eşit bildiğim herkese eşit davrandığım gerçi günümüzde bu çok olanaksız sıra dışı addedilse de benim ilkem hep şu oldu: Yaratandan dolayı yaratılanı çabucak sevebildiğim.

İnancımla en büyük şeref iken Müslüman olduğum ve Türk olmanın coşkusuyla bu ülkenin de bir neferi olduğumu hep de sık sık vurguladığım üzere.

Sivil kimliğim ama asker torunu olduğum için kendime her daim olası bir savaşta hazır hissettiğim yeter ki dirliği birliği daim olsun ülkemin demeyi de dilimden eksik etmediğim.

Yurdumun eğitim taburunda bir süreliğine öğretmenlik yapmış olsam bile bu mesleği kalıcı kılamadığım için ayrıca içimde derin bir yara da mevcuttur hani.

Olmayan kartvizitim.

Sahibi olmadığım bir statü.

Aslında yaptırım gücüm de yok iken sözümü geçirebildiğim kimse de yok iken hayatımda edilgen olmayı da hali hazırda benimsememişken en azından etkin duygularımı kâğıda dökmek adına bir fiili kendime yakın ve saklı tutarken bir nebze de olsun hayatımı yaşanır kılmaktayım.

Nilgün Marmara aramızdan erken ayrılan bir değer ve talihsizliklerin ardı arkası kesilmemişken kendi elleriyle hayatına son verdiği gerçeği kabullenilmesi zor bir acı ve de beklenmeyen bir son ama işte kaderini insanlar kendileri tahayyül edemiyorlar ve onun edebi kimliğini benimserken yaşadığı hayatı da hangi hakla savunur ya da reddedebilirim ki bir okuyucu/yazar olsam bile tayin edilmiş bu son insanı gerçekten de inanılmaz sarsmakta.

128 Nilgün Marmara…

Okuduğum bir dergide bu ibareye rast gelir gelmez en mutlu olduğum günlerim yıllarım aklıma geldi ve en sevdiğim; okul numaram ve özellikle sınav zamanı adımın okunmasını beklerken yine merak içinde sınavlardan kaç aldığımı az sonra öğrenecek olmam bana hep ayrı bir heyecan vermiştir.

Marmara’nın okul numarası ve mezar taşı da aynı iken hiç de düşünmedim hani böylesi bir tesadüfü kabullenmek ya da kaderin ne buyurduğunu da şimdiden bilemezken.

Yaşamak her şeye rağmen hoş ve mutluluk verici ve heyecan uyandıran ama aldığım yenilgilerin de haddi hesabı yok hayatta ve özellikle son birkaç sene yaşadığım sıkıntılar ve ailevi sorunlar.

Günbegün etrafımdaki insanların sayılarının git gide azaldığı ve sevdiklerimi yaşarken kaybetmek inanılmaz acıtıyor kalbimi:

Yitip gidenlerin çoğu hali hazırda hayatta olsa bile benim çok uzağımdalar.

Sevdiğim insanlar.

Ve tarafınca reddedildiğim ve evet, bunun okul numaramla da büyük ilintisi var çünkü sınıf arkadaşlarımla olan dostluğumun bir ömür süreceğine inanmıştım ve işte okul numaramla birlikte pek çok insan zaten dünde kalmışken ve ben hala edindiğim dostları saklı tutmak ve kaybetmemek adına onları özenle sever ve sayarken eşlik eden de sayısız sıkıntı ve imkânsızlık.

Gömdüğüm.

Tarafınca gömüldüğüm.

Artık kimse o kimsesizler mezarlığından gelen seslerin içimi daha bir acıttığı.

Sevdiklerimin çoğunu da toprağa verdim diğer yandan özellikle ellerinde büyüdüğüm rahmetli komşularımız ve aile dostlarımız.

İnsan olmanın güzelliği ve yaranın da git gide büyüdüğü.

Son olarak edindiğim güzel insanlarsa edebiyatın büyüsü ile çevrelendiğim son on yılın da bilançosu hani.

Hem yazar olarak tanıdığım insanlar hem hocam olarak hem de kalem dostum ve gönül dostum nice insan elbet okuyucularımın verdiği güç ile pek çok engeli de aştığım su götürmez bir gerçek.

Artık dünde kalan okul numaramın hatta okul numaralarımın da bir önemi yok çünkü onlarla olan irtibatım tamamen sonlanmış durumda ve işte beni hayata bağlayan iki unsur:

Ailem ve edebiyat dünyasından edindiğim güzel insanlar dostlarım.

Ölümle bir alıp veremediğim olmasa da hayatın yükü öylesine biniyor ki bazen son kere nefes alıp son nefesimi vermeyi nasıl da için için istiyorum ama bir adım sonra af dileyip hayata kaldığım yerden devam ediyorum işte çünkü itikadımla ve Allah sevgimle buna mecburum: bana verilen canı alacak elbet yine sadece O.

Pek çok bağlamda huzurun ve mutluluğun göreceli olduğu bu yaşam ikliminde sevgiyle ve inançla ayakta kalırken kalemimin de büyük etkisi var elbet yaşamla aramdaki bağı ve umudumu kollamak adına ve ben hali hazırda nereye varacağımı bilemezken ve elimden geleni yaparken bazen soluğum ölesine kesiliyor ki ve işte devreye giren tevekkül yüklü benliğim.

Hayat, sevgili dostlar: hayat çok lezzetli bir pasta bazen yüzüme gözüme krema bulaşırken bazen karalandığım hissi ile yıkıldığım derken sevginin iz düşümü ve inancımla ansızın gelip de beni kucaklayan o huzur ve keşke sonsuz olsa bu huzur ve mutluluk faslı en azından yazmanın etkisiyle bir gün daha eksilirken hayatımdan adeta nurlu bir güne kavuşuyorum o yazıma geçici bir nokta koyup da adeta evreni içime sığdırıyorum ve geç olmamasını diliyorum hayallerimi gerçekleştirmek adına bu anlamda sizlere duyduğum ihtiyaç ve sevgi ve saygı günbegün de büyümekte.

İçimi acıtsa da ölümü sevgili Nilgün’ün bir sözüyle bitirmek istiyorum yazımı en azından bu günlük:

‘’Burada daha ne kadar öleceğim?

Yeryüzüyle gökyüzünün aracısı olarak bulutu haraca kestiğimiz yerde?’’

Yüzde yüz katılmasam da bir şeyler yitip gidiyor işte yaşarken ama ben gökyüzünü hep sonsuzluk olarak anarken yeryüzündeki görevimin de henüz sonlanmadığı düşüncesiyle illa ki hayata kaldığım yerden devam ediyorum yeter ki inancın rüzgârı asla kesilmesin ve ben hala Rabbime koşarken de ümidimi saklı tutayım aydınlık yarınlardan…

Sevgimle…