
Sir sanan gördüm
SIR SANAN GÖRDÜM
Çevreme baktıkça iz'anım
şaştı
Arsızlık cürmünü ar sanan gördüm
Belli ki kıyamet hayli yaklaştı
Küfürü, günahı kâr sanan gördüm
Ne hamd-ü senâ var ne Hakk'a
şükür
Zül olmuş beşere, beyne tefekkür
Seherler secdesiz gönüller fakir
Dünyayı hevaya dar sanan gördüm
Eliften bîhaber; kemale ermiş(!)
Zaman gafil için sofrayı sermiş
Azrâil gelmeden haber göndermiş
Saçında akları kar sanan gördüm
Sevaplar çelimsiz günahlar
diri
Dillerden süzülen kalplerin kiri
Rabbine âsiyi, mücrim, münkiri
"Çok cesur", "gözü
pek", "er" sanan gördüm
Hakkı söyleyenin boynunda
yafta
Emanet-i Güzin en tozlu rafta
Âlim korkusundan yanlış tarafta
Allah'a kulluğu şer sanan gördüm
Nefis can verirken can bulmuş "ben"de
Kibir baş kaldırmış başsız
bedende
Hakk'ın nazargâhı kalp iken tende
Sol yanda atanı ur sanan gördüm
"Devlet malı
deniz..." olunca türkü
Bir başka
işliyor düzenin çarkı
Mü'minin
münkirden kalmamış farkı
Cehennem narını
nur sanan gördüm
Tutmuyor ayarı; bozulmuş tartı
Karışmış
kutuplar; eksiyle artı
Beşken bire
düşmüş İslam'ın şartı
Hırlıyı hırsızla
bir sanan gördüm
Belliyken kılavuz, "El Emîn Elçi"
Değişmiş
güzergâh, bozulmuş ölçü
Zalimi
"dost"undan, âlimi "çerçi"
Cahili "velî"den;
"pîr" sanan gördüm
Kadrini bilmeyip evde eşinin
Ardına düşmüş er mahrem dişinin
Helal derdindeki âbit kişinin
Alnındaki teri kir sanan gördüm
Gönül dağlarında ganimet(!)
talan
Ya zakkum, ya diken geride kalan
Şerefsiz baş tacı, meziyet "
yalan"
Doğruyu, söylenmez sır sanan gördüm
Sanmayın bu kadar, bunlarda
ne ki
Dîvan'dan kovulan pek mahir, zeki
Tuzaklar kahpece; yani öyle ki
İblis'i "sevgili",
"yâr" sanan gördüm
Küfürü, günahı kâr sanan gördüm...
Mecit AKTÜRK