Card image cap
Beyaz güvercin

     BEYAZ GÜVERCiN

      
     Liseye gittiğim yıllardı.

     Hayat şartları olabildiğince zor ve omuzlarımdaki yük hayli büyüktü. Öyle ya, babam "ekmek parası" için Almanya'ya gitti gideli evin reisi durumundaydım aynı zamanda. Derme çatma gecekonduda sık sık kesilen elektrikler yüzünden, isli gaz lambasının solgun ışığında geç vakitlere kadar ödevlerimi yapıyor, imtihanlara hazırlanıyordum.

     Mahalleden arkadaşlarımın ısrarı olmasa belki çok sevdiğim futbola dahi vakit ayıracak fırsat bulamayacaktım. Günlerimiz tekdüze ve sıkıcıydı. Ta ki, bir akşam yattığım odanın balkonunda beyaz bir güvercini farkedene kadar...

     Hayvanları çok seviyordum, ama, özellikle güvercinlere karşı büyük bir sevgim vardı.

     O gün yine geç vakitlere kadar ders çalıştıktan sonra, adetâ sürünerek yatağıma uzandığımda beyaz bir güvercinin çamaşır iplerinin bağlı bulunduğu uzun borunun üzerinde uyuduğunu farkettim. Önce, soğuk ve yağmurlu sonbahar günlerinde geçici bir sığınak olarak, sadece o gece orada olduğunu düşünmüştüm. Meğer yanılmışım. O geceden sonra her hava kararmaya yakın, balkonumdaki rüzgâr ve yağmurdan korunaklı köşesinde yerini alıyor, bembeyaz kanatlarının içine kafasını gömerek uyuyordu.

     Artık komşu olmuştuk ve varlığından çok mutluydum. Bazen camın perdesini, bazen de balkonun kapısını açıp ona baktığımda, başını, beni görebilecek şekilde yana çeviriyor, beni izliyor, sonra tekrar bembeyaz kanatlarının içine gömüyor, ama kaçmıyordu. Benden zarar gelmeyeceğini hissetmiş gibiydi. Artık komşudan da öte dost olmuştuk...

     Böylece günler günleri, haftalar haftaları kovaladı. Sonbahar da geride kalmış, kışın soğukları kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı. Hiç aksatmaksızın her gün balkonumda misafirim olan beyaz kanatlı güvercinim sıkıcı geçen hayatıma renk katmış, adeta hayatımın bir parçası haline gelmişti. Sert rüzgârlar ıslık çalarak estiği gecelerde, kimbilir kaç kez yatağımdan kalkarak, orada olup olmadığını kontrol etmiştim.

     Artık içimde korku ve endişe vardı. Ya üşürse! Ya gider de bir daha dönmezse! Farketse dahi kızmayacağını bilmeme rağmen, yine de, annemin haberi olmadan mutfaktan aşırdığım buğday tanelerini hiç bir gün aksatmadan görebileceği yere serpiştiriyor, her geldiğinde onları iştahla mideye indirmesini büyük bir zevkle izliyordum. İzlendiğinin farkındaydı aslında. Bazen aniden başını kaldırıyor, bir süre hareketsiz bir şekilde bana bakıyor, adeta teşekkür ediyordu...

     Onu kaybetme korkusu içimde öylesine yeretmişti ki, sürekli bir çare arıyordum. Sonunda karar verdim. Uyuduğu bir gece sessizce yanına süzülecek, onu yakalayıp içeriye alacaktım. Bu fikir bana çok dahiyane gelmişti! Öyle ya, güvercinim artık hem üşümekten, hem de aç kalmaktan kurtulacaktı. Üstelik ben de, "ya gider de bir daha geri dönmezse" endişesi yaşamayacaktım.

     Planımı devreye koyacağım gün, okuldan gelir gelmez yatak odamın yanındaki misafir odasına geçerek balkonun kapısını aralık bıraktım. O geldiğinde açmaya kalksam ses çıkabilirdi. Hava kararırken bembeyaz kanatlarını çırparak balkonun duvarına konmuştu. Önce, hazırladığım daneleri afiyetle midesine indirmiş, gece uykusu için, her zaman konduğu balkon borusunun üzerinde yerini almıştı...

     içimde tarifi imkansız bir heyecan vardı. Bembeyaz kanatlı güzel güvercinim bir kaç saat sonra avuçlarımın içinde olacak, artık üşümekden kurtulacaktı. Kaçabileceğini aklıma dahi getirmiyor, hiç ihtimal vermiyordum.

     Hava iyiden iyiye kararmış, akşamın hareketliliği yerini gecenin sessizliğine bırakmıştı. Çıt çıkmıyordu...Duyabildiğim tek şey kalbimin heyecanlı atışlarıydı. Vakit gelmişti... Dizlerimin ve elllerimin üzerinde sessizce ilerleyerek, ilk engel durumundaki perdenin altından ve kapı aralığından balkona süzülüverdim. Ellerimin ve dizlerimin kirlenmesi hiç mi hiç umurumda değildi. Adeta hedefe kilitlenmiş gibiydim. O gece bulutların arkasına saklanan ay bile, sanki bana yardım etmek ister gibiydi. Dört adımlık mesafeyi, bukalemon edâsıyla hareket ederek güvercinimin konduğu yerin altına vardığımda kalbim duracak gibiydi. Yavaaşça ayaklarımın üzerinde dikelerek kollarımı uzatabileceğim mesafede güvercinimi ayaklarından yakaladığımda artık mutluluğuma diyecek yoktu. Kurtulmak için çaresizce çırpınışları, korku dolu bakışları hiç umurumda değildi. Öyle ya, kötü bir niyetim yoktu ki! O bunu bilmediğinden, korkması, çırpınması çok normaldi...

     Büyük bir hızla balkon kapısından içeriye girdim ve kapıyı ardımdan iteleyiverdim. Artık kalbimin hızlı atışları kesilmiş, büyük bir sevinçle avuçlarımda tuttuğum güvercinimi izliyordum. Bu kez onun kalp atışları hızlanmış ve bunu avuçlarımda hissetmeye başlamıştım. Kaçmak için mücadele ediyor, sıkıca kavradigim ellerimden kurtulamıyordu. Biraz sakinleştiğini düşünerek bir süre sonra bir elimle tutarak, diğer elimle kadifemsi kanatlarını okşamaya başlamıştım. Artık geceyarısı olmasının da, erken kalkıp okula gidecek olmamın da önemi yoktu...

     Saatin farkında bile değildim. Allah'tan, annem güvercinimin kanat çırpışlarına uyanmamıştı. Gün boyu tek başına üstesinden gelmek zorunda olduğu onca işten sonra bunda şaşılacak birşey de yoktu aslında...

     Parmaklarım incitmemeye özen gösterircesine güvercinimin kanatlarının üzerinde gezinirken ve ben onun artık biraz sakinleştiğini düşündüğüm anda, ani bir çırpınışla, incitmemek için fazla sıkmadıgım elimden kurtuluverdi. Bir o yana bir bu yana uçuyor ve her seferinde ya duvarlara, ya pencerelere çarpıyordu. Her yakalamaya çalıştığımda ise elimde tüyleri kalıyordu. Uçmaktan ve sağa sola çarpmaktan yorgun kalıp, bir köşeye konduğunda son bir hamleyle yakalayıverdım. Sevincimden ve mutluluğumdan hiç eser kalmamıştı. Çok ama çok üzgündüm. Böyle olmasını hiç istememiş, böyle olabileceğini düşünmemiştim.

    Aklım başıma gelmiş, bir gerçeği yeni anlamıştım.

    Bir güvercini sevmek, onun özgürlüğüne müdahele etmemekle mümkündü. Mutluluk onun özgür açan kanatlarındaydı. Bir güvercin bile özgürlüğünden vazgeçmek istemiyor, bu uğurda kanatlarını süsleyen tüylerinden vazgecebiliyor, yaralanmayı göze alabiliyordu. Yapılabilecek, daha doğrusu, yapmam gereken tek şey vardı; Onu özgürlüğüne kavuşturmak, daha fazla acı çektirmemek...

    Bıraktığımda bir daha geri dönmeyeceğinin farkındaydım. Artık veda vaktiydi. Bir daha görüşmemek üzere... Son kez okşadım kanatlarını...itinayla. Özür dilercesine bir öpücük kondurdum kanadına. Henüz hafif aralık olan balkon kapısının tül pedesini dirseğimle kaldırarak balkona çıktım. İki elimi gökyüzüne uzatarak çok sevdiğim güvercinimi özgürlüğüne bırakıverdim.

    Gecenin koyu karanlığında farkedebildiğim tek şey, onun geceye inat parlayan bembeyaz kanatlarıydı.

    Öylece kalakalmıştım. Güvercinimin kaybolduğu en son noktaya çivili kalmıştı gözlerim adeta. Elde ettiğimi sandığım mutluluk avcumdan uçuvermişti. Hayli zaman sonra odaya geri döndüğümde, her tarafa uçuşmuş bembeyaz tüyler, bana; "yaptığın hatanın farkinda mısın?" der gibiydi. Özenle ve büyük bir üzüntüyle bir dostluktan arta kalan tüyleri toplayarak bir kutunun içine koydum. Aynen tahmin ettiğim gibi olmuş, gecelerimi aydınlatan, günlerimi renklendiren güvercinim bir daha gelmemişti. Gözlerim her gece boşuna onun konduğu yere bakar olmuştu. Kim bilir hangi diyarlara kanat açmış, kimin balkonuna konmuştu?

    Artık, ne zaman biryerde bir beyaz güvercin görsem, sanki oymuş gibi sevinir, onu izlerim. O beyaz güvercin sayesinde uzaktan sevmesini öğrendim. Dokunmadan, incitmeden, ürkütmeden...

     

      Sevmenin bile bir usulü vardı...