
Kiyam/et
KIYAM/ET
Say ki âlem ünsüz idi, teşrifinle ün verdin
Tarihe şan, asra destan, kutlanacak gün
verdin
Muktedirsen şems'i gökten, mührü Hakk'tan
alsana!
Aklı benlik pençesinde debelenen ey
bedbin!
Zirveleri kibir kokan Kaf Dağı'ndan yere
in!
Duy ne diyor anne sütü, parmak ucu, bal
sana!
Nevbaharın ardı sıra mevsimleri takip
et!
Anla neymiş kum saati, hüznü kat'î
akibet
Ezel ebed arasında es
miktarı virgülsün!
Tut ki hâna hünkâr oldun, som
altından tahtın var
Yalın, köşkün, yaşam aşkın, ömrüne yâr
bahtın var
Ecel kuşu konduğunda mühlet alıp
kalsana!
Beklese ya salda
sıran musallaya son tayin
Gösterse ya
saklanacak kuytu bir yer o lâin
Mîzan günü bin
âh yetmez, fayda etmez mal sana
Davet ulvî, eden Nûr'dur! Bir onurdur
icâbet
Tazim ile kıyama
dur, aslına dön, hicâb et!
Kâinatın serasında s/en
nadide bir gülsün!
Bil ki puslu bir yoldasın;
fırtına var amansız
Emanete memur melek mihman olur zamansız(!)
İhlas katıp her şüküre tefekküre
dalsana!
Tövbekârın kârı firdevs, mihmandarı El
Emîn
Münkir için sarsılırken, sırat iken her
zemin
Er Raûf'un rahmetinden uzanır bir dal
sana
Saltanatsa işte budur! Hakk'a kulluk,
vezâret
Kinden beri kalp gözüyle ehl-i arza
nazâr et
Ki şad olsun mahzun
ruhun, zâr suretin bir gülsün!
Gör ki cürmün kırk katırlık,
ecre delil tek satır
Yetsin artık
izzet-ikram, iblise ram her hatır
Şanı yüce El
Mucîb'in kapısını çalsana!
O'na doğru her
adımda bire on var, bire bin
Kulluk şiar,
akıl kârın; ya inkârın ya bu din!
Yakışmıyor
hevâya haz, secdeye naz hâl sana
Vakit akşam, kûn
ertesi; az ötesi kıyamet
Şirke sabrın son kertesi; inat etme,
kıyam et!
Ki Kovulmuş kâbus görsün,
gördüğüne üzülsün.
Mecit AKTÜRK
Say ki âlem ünsüz idi, teşrifinle ün verdin
Tarihe şan, asra destan, kutlanacak gün verdin
Muktedirsen şems'i gökten, mührü Hakk'tan alsana!
Aklı benlik pençesinde debelenen ey bedbin!
Zirveleri kibir kokan Kaf Dağı'ndan yere in!
Duy ne diyor anne sütü, parmak ucu, bal sana!
Nevbaharın ardı sıra mevsimleri takip et!
Anla neymiş kum saati, hüznü kat'î akibet
Ezel ebed arasında es miktarı virgülsün!
Tut ki hâna hünkâr oldun, som altından tahtın var
Yalın, köşkün, yaşam aşkın, ömrüne yâr bahtın var
Ecel kuşu konduğunda mühlet alıp kalsana!
Beklese ya salda sıran musallaya son tayin
Gösterse ya saklanacak kuytu bir yer o lâin
Mîzan günü bin âh yetmez, fayda etmez mal
Tazim ile kıyama dur, aslına dön, hicâb et!
Kâinatın serasında s/en nadide bir gülsün!
Bil ki puslu bir yoldasın; fırtına var amansız
Emanete memur melek mihman olur zamansız(!)
İhlas katıp her şüküre tefekküre dalsana!
Tövbekârın kârı firdevs, mihmandarı El Emîn
Münkir için sarsılırken, sırat iken her zemin
Er Raûf'un rahmetinden uzanır bir dal sana
Saltanatsa işte budur! Hakk'a kulluk, vezâret
Kinden beri kalp gözüyle ehl-i arza nazâr et
Ki şad olsun mahzun ruhun, zâr suretin bir gülsün!
Gör ki cürmün kırk katırlık, ecre delil tek satır
Yetsin artık izzet-ikram, iblise ram her hatır
Şanı yüce El Mucîb'in kapısını çalsana!
O'na doğru her adımda bire on var, bire bin
Kulluk şiar, akıl kârın; ya inkârın ya bu din!
Yakışmıyor hevâya haz, secdeye naz hâl
Şirke sabrın son kertesi; inat etme, kıyam et!
Ki Kovulmuş kâbus görsün, gördüğüne üzülsün.
Mecit AKTÜRK