
Hüzün...
El ayak çekilince, her gece sessiz sessiz
Gönüllerde bir otağ, dertli baş arar hüzün.
Güz güneşine benzer; tebessümü edip giz
Solmuş, sararmış çehre, çatık kaş arar hüzün.
Elde mendil, dilde âh, gözde yaş arar hüzün.
Derip tonlar içinden kasvetin karasını
Ağlatır, üzer, açar umutla arasını
Aşikâr etmez, gizler, göstermez yarasını
"Eyvah", "keşke" içinde, kor ateş arar hüzün
Elde mendil, dilde âh, gözde yaş arar hüzün.
Ya aşk ya da hicrandır tüten aleve sebep
Haddini aşmasına müsade etmez edep
Izdırabı tarife naçar kalır mürekkep...
Yaz ayında kar yağar; sığınak arar hüzün.
Elde mendil, dilde âh, gözde yaş arar hüzün.
Her doğan kara gündür; küskündür neşelere
Saklanır melül mahzûn, en kuytu köşelere
Basiretsiz bir elde sarılır şişelere...
Kadehlerin dibinde arkadaş arar hüzün.
Elde mendil, dilde âh, gözde yaş arar hüzün.
Gönül güvertesinde artınca od'un demi
Sarsılır fırtınadan; yan yatar, batar gemi
"Suç kimde?", "Sebep nedir?" yoktur artık önemi...
Vefa ne bilen bir dost, bir sırdaş arar hüzün
Elde mendil, dilde âh, gözde yaş arar hüzün.
Ayak diretince kış yön zifirdir, yol yokuş
Son ümit de tükenir, toprağa düşer bakış
Uçmak için can atar can denen o nazlı kuş
Kulağı saladadır; "soğuk taş" arar hüzün.
Elde mendil, dilde âh, gözde yaş arar hüzün...
Mecit AKTÜRK