Her çocuk gibi , Top koşturamadım.
Bilye yuvarlıyamadım.
Dünyayı, Bir oda ve küçük bir avlu bildim.
Sekiz nüfustu, bir odada.
*
Gün indilerde;
Avluya bir araba girerdi hep,
Bir çift beyaz öküzün çektiği.
Babamdı gelen, yorgundu yüzü.
Yine bir evlek yer sürebilmişti, pullukla.
*
Küçük bir bağ yerimiz vardı.
Köyden aralıca;
Kıştan beri biriken,
Kuru fışkıların yüklendiği,
Öküz arabasının üstünde,
Bağa kadar gitmek, lüksüydü çocukluğumun.!
*
Yazın gelmesini hasretle beklerdim,
Çocuk aklımla.!
Bostanda büyüyen,
Kabaklardan oyup,
Gündoğdu saplarından teker yapıp,
Harman yerindeki yolda,
Toz bulutu kaldırırcasına koştururdum.
*
Ah... birde köyneğim toz olmasaydı,
Anam gene bağıracak...!
Çoban çökerten dikenleri, ne çoktu yolda.!
Kabaktan yaptığım tekerimi,
Yolun sonuna kadar koşarak süremezdim.
Yalın ayakları, bu çoban çökertenler,
Ne çok severdi.!
Oturup temizlerken ayaklarımı,
Kabak tekerime de battıklarını görürdüm.
Üzülürdüm, çocukça duygularımla.!
*
Babam, bir sefer demişti.
Bazardan laylon kelik alıyım oğluma.!
Akşamları ayağımın acısı dinmezdi.
Sorurdum, babama.
Laylon keliği.
Salı gelsin de derdi.
Hiç gelmezdi, beklediğim salı.
*
Bayram mıydı, neydi.?
Bir akşam üstü,
Heybeden bir çift laylon kelik çıkardı anam,
İple birbirine bağlanmış,
Maviydi rengi.
Boynuma astım, sevincimden odanın içinde,
Gezindim durdum.
Sabah olunca, yastığımın altından,
Çıkarıp, İplerini kestirdim.
*
O tozlu yolda, artık beni kimse tutamazdı.
Hele çoban çökertenler, asla.!
*
Birde çelik çomak oynamaktı, özlemim.
Arkadaşım Dindar’ın fırlattığı,
Çelik sol gözümün iki parmak aşağısına saplanmıştı.
İz bırakmıştı, yüzümde.!
*
Ne zaman aynaya baksam,
Kanala düşüp ölen,
Arkadaşım Dindar’ın cesedini görürdüm hep,
Çocuksu dünyamda.
Yitik duygularımın içinde.!

Card image cap