................Dürdane henüz on beş yaşında olmasına rağmen gelinlik çağa gelmiş gibi serpilmiş yaylalarda yaşadığı bu onaltıncı
baharında koyunların sütünü sağıp,her zamanki gibi ağıldan dönüşünde Lafçıoğlu kırıl izzetin yaptırdığı çeşme başında,
hem soluklanıp hemde akan o soğuk suyundan kana kana içerken,Çeşmeye birisinin yaklaştığını sezdi.
............... Acele birkaç yudum daha içip çeşme başından çekilirken Su almaya gelenin, Aşağı mahallede oturan Deli
memetlerin Ceylan olduğunu anladı. Gözgöze geldiklerinde ceylanın gülümsediğini gördü. O anda tepeden tırnağa titrediğini hissetti. Süt dolu helkeleri acele ile alıp çeşmenin başından uzaklaştı. Hem yürüyor hemde düşüncelerini yokluyordu.
..................Ceylan’ı iki senedir görmüyordu, ne kadar da değişmiş sanki birden bire büyümüş delikanlı olmuştu.
..................."Gerçi benden iki yaş büyük" Emirdağının başındaki kışlada iki yıldır davar güttüğünü, sürülerinin sayısının epeyce arttığını deli memet arada bir söylerdi babasına.
Babası da eve geldiğinde Abilerine
-Ülen deli memedin ceylan kadar olamadınız,baksana iki yılda beşyüz goyun edinmiş.
Siz napıyonuz.? iki gardaş önünüzde ikiyüzelli davarınan uğraşıyonuz.!
-Baba na’palım bizde çalışıyok, geçen sene guzular doğunca sanki gıran girmişcesine,
hepisi birer birer öldüler, elli guzu zor galdı bize.
-Hayvanları doğuma yakın ormana salmayın demedim mi size, orada zehirli "bohça otu" yedirdiniz geldiniz,
ondan sonra da hayvanlar guzuları bıraktı.
Dürdane abilerinin mahcup bir şekilde evden çıktıklarını hatırladı, ceylanı da merak etmeye başlamıştı.
Ceylan ;
........ Çeşme başında elini yüzünü yıkamış akan soğuk sudan da kana kana içmişti. Biraz ilerideki ardıç ağacının altına varıp oturdu, sigara tabakasını çıkarıp bir sigara sardı, Yaktı derin derin iki nefes çekti öksürmeye başladı
.........Gözleri elinde helkelerle kaybolan kızı arıyordu sanki uzaklara bakarak.
.........Dürdane ne kadar güzel bir kız olmuş ben görmeyeli diyerek hayıflandı, sanki ulaşamıyacağı bir yerde büyüyen kır çiçekleri gibiydi. Dokunmaya kıyamadığı güzellikte açan bu kır çiçeğine hayran hayran baktı hayalinde Akşama sürünün başına tekrar
dönmesi lazımdı, babası yalnız başına sürüyü gütmeye götüremezdi. Eve doğru ilerlerken Dürdane’nin evlerinin önünden dolandı sanki bir daha görse, yüreğindeki çırpıntı bitiverecekti. Borda kapı açıktı, geçerken adımlarını ağırlaştırdı, kafasını
çevirdi baktı. Dürdane avluda sütleri süzekten geçirmiş tencerede kaynatmaya başlamıştı. Dürdaneyi görünce sanki donup kaldı öylece.
.........Baktığı yerde yalnızca Dürdaneyi görüyordu. Dürdane de elinde olmadan ceylana bakakalmış, annesinin seslenişini duymamıştı.
Gııız...! Dürdane çömçeyi aldın mı.?
-he ana aldım, sütü karıştırıyorum diyerek dikkatini kaynamaya başlayan kazana vermişti.
.........Ceylan oradan uzaklaştı, biraz da mahcup oldu, sanki suçüstü yakalanmıştı. göğsünün sol tarafı anlayamadığı bir sızının içinde kalmış, kor ateşe düşmüşcesine yanıyordu. Evleri aşağı mahalledeydi, ardıçlıkta bulunan tarlanın duvarlarını kontrol etmiş, taş duvarın bazı yerleri yıkılmıştı. Birkaç gün uğraşılsa duvarlar eski halini alır, başıboş gezen sığırlar ekinlere zarar veremezdi, hem de komşularla hayvanlarının vermiş olduğu zararlar yüzünden bozuşmazlardı. Evlerinin avlu kapısından içeri girdiğinde anası, heybeyi hazırlamakla meşguldü.
-Ceylan oğlum geldin mi.? aha az kaldı somun ekmeklerini heybenin bir gözüne doldurdum, öteki gözüne de bulgur, tarhana biraz da fasulye ile nohut
hazırladım, sana iki haftalık azık hazırladım
-Ana akşam olmadan yola çıkıyım da babam gece yarısın kalmasın, daha köye dönecek.
-Bitti sayılır oğlum, sen eşeği ahırdan çıkar, semerini sıkıca sırtına vur kolanla iyice bağla da heybe kayıp düşmesin.
-Olur ana hemen çıkarıyom ahırdan,
..........Diyerek ahırın kapısına doğru ilerleyen ceylan boyunun kapıdan uzun olduğunu unutup eğilmeden girmeye çalışınca kafasını kapıya çarptı.Çarptıktan sonra eğilerek girdi ama kafası epeyce acımıştı. Akbaşların yallığı için de bir kile arpa unu hazırlamıştı,
Annesi.
-Oğlum şu çuvalı da kucağına al,
Diyerek heybenin yanına bıraktı.
-Köpeklerin yallığı, epeyce gider.
Ceylan; eşeğin yularını çekerek ahırdan çıkarmış, heybenin yanına getirmişti. Semerin üzerine heybeyi atarken,
..........Kucağına aldığı çuvalı semerin önüne yerleştirdi. Hatılın yanına kadar çektiği eşeği durdurup hatılın üzerine çıkarak semerin üzerine oturdu. Çuvalı da kucağına alınca,
-Sağlıcakla kal ana, ağıla varınca babamı gönderirim.
..........Diyerek avlu kapısından çıkıp ağılın yolunu tuttu.
Ağıla geldiğinde gün inmek üzereydi. Babası deli memet sürüyü ağıla yaklaştırmış, güderek getiriyordu.
Heybeyi ağıl damına indiren ceylan, babasının yanına vardı.
-Baba köyden yiyecekleri getirdim, bana onbeş gün yeter, karanlığa kalma haydi sen köye dön.
-Olur oğlum, ben ağır ağır gideyim. Sürüye mukayyet ol, gurda guşa gaptırma.!
-Meraklanma baba akbaşlar canavar düşmanıdır, kokusunu alsınlar yeter ki nereye kaçsalar bulurlar. Hem mavzerim hep yanımda duruyor.
-Allaha emanet ol oğlum.
-Güle güle git baba, onbeş gün sonra yiyecek getir o zamana kadar idare ederim.
Sürünün önünü Göğkuyu’ya çeviren Ceylan, akbaşlara ıslık çalarak gideceği yeri tenbihlemiş oluyorudu. Köpekler ıslık sesini duyunca, ikisi sürünün arkasında kalırken
diğer ikisi sürünün yanlarında yerlerini aldılar. Sürünün hareketini hızlandırmak için havlamaya başladılar. Ağır ağır ilerleyen koyunlar hareketlendiler.,
Sularını Göğkuyu pınarından içip ağıla geri döneceklerdi.
Ceylan ; sürünün tamamını taş duvarlarla çevrili ağıla getirip kapatmıştı. Köpeklere yal hazırlığına başladı,tenekelerin içine eşit şekilde paylaştırdığı arpa unlarını sıcak suyla karıştırıp soğuması için biraz bekletip köpeklerin önlerine ayrı ayrı bıraktığı tenekelerdeki yalların iştahla yendiğini görüp ağılın kapısını kapatmak için kapıya doğru ilerledi. Kapının arkasına kanat demirlerini takıp ağıl damına girdi.Ocağın yanında bulunan odunları ocağa atıp tutuşturdu.Tencereyi saçayağının üzerine koydu,
şişedeki haşhaş yağından üç kaşık ölçerek tencereye koyan ceylan, iki avuç dolusu bulguru yağlı tencerenin içine attı, tahta kaşıkla karıştırırken hafifçe kızarmasını bekleyip iki maşrapa su ilave etti bulgurun üzerine. hafifçe karıştırıp kaynamaya bıraktı.
Biraz sonra çoban pilavı hazır olacaktı. Somun ekmeğinden iki dilim kesip sofranın üzerine bıraktı. heybenin gözünden bir baş kuru soğan çıkarıp sofranın üzerinde elini yumruk yapıp soğanı ikiye böldü. Ocağın yanında duran testiden bir maşrapa soğuk su alıp sofraya koydu. Pilavın pişmesini beklerken, karnı da epeyce acıkmıştı.
Sofranın yanındaki mindere diz çöküp beklemeye başladı.

.......................................Birinci bölümün sonu........................................