Card image cap
Günümüzde cehaleti̇n mutluluğu

GÜNÜMÜZDE CEHALETİN MUTLULUĞU

 
Cahiliye Dönemi, İslamî literatürde Arap toplumunun İslam öncesi dönemine verilen addır. Cahiliye terimi, gerek Kur'an'da gerekse hadislerde, Arapların İslam'dan önceki inanç, tutum ve davranışlarını, İslam döneminkinden ayırt etmek veya benimsemek için kullanılmıştır.
Kullanılmıştır da…
Değişen ne vardır?
İslamiyet’ten öncesi cahiliye dönemi! Peki İslamiyet’ten sonrası neyin döne mi?
Cahiliye döneminin insanları cahil de, sonrasının insanları nedir?
Cahille bal yemeyi değil de âlimle zehir içmeyi isteyenlerin çoğaldığı bir Dünya’da mı yaşıyoruz? Yoksa hala bilgi kirliliği ve bilgisizliğin getirdiği bir cehalet içinde yanlışları doğru bilerek mi yaşıyoruz?
Olayı, çok genişletmeye gerek yok. Diplomayla da cehaletten kurtulmak mümkün değil. Cehalet kavramı çok karmaşık bir şey.  Bana göre insan için olumlu olan davranışları elde edememiş, elindeki yanık kibrit çöpünü yere atan her bilgili kimsede cahildir. Okuma yazma bilmeyen birisi beş dil bilen birisinden daha âlim olabilir.
Konuyu uzatıp kafa ütülemeye gerek yok.
Bence günümüzde cehalet, cahil insanların yanlış algılarıyla zirve yapmış durumda. Bu durumun milattan öncesi ve sonrası da yok.
Bugün cehaletin elinde debelenen çok insan var. Bir çoğununda kartvizitinde prof yazıyor.
 
“Çarşafı bezi yok.
Proftur tezi yok.
Sakalı son model,
Kalemi izi yok.”
 
Şimdi bir profesör çıkıp şöyle diyebiliyor.
“Bütün ilaçların adı yabancı. İlaçların içinde çeşitli kimyasallar var. Alkol var. Bu ilaçların çoğu dinimize göre haramdır.”
Bir ilahiyat profesörü olmuş adam;
“Organ nakli haramdır,” diyor. Emniyet müdürü olmuş biriside bu söze dayanarak, haram diye kardeşine böbrek nakline karşı çıkıp, kardeşinin ölümüne neden olabiliyor.
Cehalet ve cahilliğin belirli bir sınırı yok.
*
Bizim toplumumuz okuma yazma bilmeyene, hemen “cahil” damgasını vurur. Günümüzde artık okuma yazma bilmeyen çok az insan kalmış olsa da, herkes kitap yerine bela okuyor.
Takvim yapraklarını okuyanlar var ara sıra. En çok cep telefonu okunuyor. Bir yazının içeriği değil, başlığı okunarak yorumlar yazılıyor. Ayakta beslenen insanlar, Mısır alfabesiyle anlaşıyorlar. Emojilerle yani!
Sorulan sorulara anlamadan cevap veriliyor.
“Bildiğinin bir kadın milletvekilinin adını söyler misiniz?”
Cevap veriyor kadın;
“Tayyip Erduvan”
Adam Lozan Antlaşmasının(sözde) bütün maddelerini ezbere biliyor. Ancak, Cumhuriyetin kurulduğu tarihi bilmiyor.
“Ampulü kim buldu?” sorusuna çok insan, “Erduvan” diye cevap veriyor.
Köylü dayıma, gel “bu defa da Ak Partiye oy ver” diyorlar. “Olmaz,” diyor. “Ben oyumu ampule vereceğim.”
Kadına soruyorlar, İstanbul Belediye başkanı kimdir? Kadın heyecanla “Ekrem İmamoğlu” diyor. Hangi partiden diye soruyorlar. Cevap “Ak Parti’den” oluyor.
Birçok insanın inandığı uzayda aya giden, dört şeritli bir bölünmüş yolumuzda var.
Nuh peygamberin cep telefonu olduğunu anlatan pirefesör de var.
Memlekette enflasyonu arttıran, üretim ekonomisini bitiren, dövizi fırlatan bu iktidardan başkası değilmiş gibi, her şeyi yine bu iktidarın düzelteceğine inananlar az değil.
İnanmak güzel şeyde… Körü körüne inanmak, denizde yılana sarılmaktan beter!
Meyve ve sebze fiyatlarını arttıranlar kesin olarak gizli CEYEPE’lidirler, dedi birileri!
Hele hele günümüzde bütün zamları muhalefetin, bilhassa Kılıçdaroğlu’nun yaptığını söylemek, beynimizde bütün devreleri yakıyor.
 “Şükür” ederek, her şeyin çoğalacağına inanmak, farklı bir cehaletin tedavi edilemez hastalığı salgın durumunda, koranadan beter.
“Almanya batıyor” sözüne inananlar…
Örnek vermek gerekirse sorusuna, “saymakla bitmez” diye cevap verenler, bir örnek veremeyenler…
Gabar’ın petrolüne, Karadeniz’in doğal gazına inanıp gaza gelenler…
“Açın pencereleri” diye bağıran çığırtkan kuşları…
Yerli otomobillerle uçuşa geçenler… Doggla aile fotoğrafı çektirenler…
Siyaset içinde yalan söylemenin doğal olduğunu söyleyen bir başbakanı alkışlayanlar…
“Bop” ile “Top” kelimelerini ayırt edemeyenler…
“Devlet” ile “hükümet” arasındaki farkı bilemeyenler…
Örnekleri daha da çoğaltabiliriz.
İnsanların çocuklarına kitap almadığı, evlerde minik kütüphanelerin olmadığı, okumak” eyleminin külfet sayıldığı, okumadan her şeyi bilen insanların çok fazla olduğu bir ülkede “cehalet” asla bitmez. Cahiller her zaman çoğunluğu sağlarlar.
 Beş duyusu sağlam insanların cehaleti utandırıyor beni.
Gözünüz yoksa kulağınızda mı yok?
Aşık Veysel ile Mevlithan Kani Karaca’nın gözleri yoktu.
Besteci Mozart’ın bir kulağı sağırmış. Besteci Beethoven’de sağır diyorlar.
Ray Charles Robinson, Amerikalı piyanist, müzisyen, ritim ve blues ustası sanatçı da kördür.
Ancak, herkesin bildiği bu insanlar ilgi duydukları alanlarda zirve yapmışlar.
Cahilin bütün duyuları sağlam olsa da, hiçbir duyusu yoktur.
Cehaletin sinerjisini, toplumdaki cahillerin çoğunluğu oluşturur. Her şeyi bilmek mükemmel olarak uygulamak gibi bir zorunluluğumuz olmasa da, bu sinerji toplumu yerle bir edebilir.
Bir işi hakkını vererek yapmak, yanlışların doğru olduğunda inat etmemek, bilime inanmak en doğrusu değil mi?
“Herkes cahildir; ama farklı konularda” demiş Wall Rogers.
“Sarhoş er geç ayılır ama cahil asla” demiş bir atasözü.
Montaigne; "En büyük cezaevi, cahil bir insanın kafasının içidir." Demiş.
“Cehaletin evi cahilin kafasıdır” gibi bir cümlede kurulabilir.
Kısacası;
Cahiliye dönemi İslamiyet’in doğuşuyla sona ermiştir. Günümüzde modern bir cahiliye döneminde yaşıyoruz.
Artık muskalar, bilgisayarla yazılıyor.
 
Şuayip ODABAŞI