Bedava yemek meselesi̇
BEDAVA
YEMEK MESELESİ
Toplumun
çoğunluğunda, inançları gereği olsa gerek “sevap kazanmak” için ilk akla gelen
yiyecek yani yemek dağıtmaktır.
Birçok
insan bir öğün birilerinin karşılıksız karınlarını doyurduklarında vicdanen
rahatlayıp sevap kazandıklarına inanırlar.
Çok insanda
bu yemekleri yiyip, “Allah kabul etsin” dileklerinde bulunurlar.
Bu yemek
ikramı işleri, Batı Anadolu’da birçok yerleşim yerinde bilhassa köylerde “köy
Hayrı” adı altında organize bir çalışmayla yapılır. Böyle büyük hayırlara çevre
köylerden gelirler. İlçenin hatırlı kişileri, yerel yöneticiler, hatta
milletvekilleri bile katılır. Köylüler hatırlı kişilerin katılımlarına göre
hayırlara puan verirler.
Köy
hayırlarında “mevlit” okunur. Dini ritüeller yerine getirilir. Sosyalleşme için
önemli işlerdir bu işler.
Böyle
gelenek ve göreneklerin başka uluslarda ve milletlerde olabileceğini
zannetmiyorum.
Son dönemlerde,
artık bu “hayr işleri” bir sektöre dönüştü. Bir kamyonetin arkasına özel olarak
yapılan bir düzenlemeyle, seyyar bir mutfak yapılıyor. İnsanların kalabalık
olduğu yerlere giden bu araç, lokma, gödek, pişi… gibi ya da kızartılan hamur işlerini
halka dağıtılıyor. Bu satıcılar aracın üstüne, bu hayr kimin adına yapılmışsa,
o kişinin adını yazılıyor. Pilav ayran dağıtanlarda var. Gününe göre aşure
dağıtanlarda oluyor.
Ölen anne
ve babasının ölüm yıldönümlerinde köylerde her eve bir ekmek, kır pidesi,
tulumba tatlısı ya da başka bir yiyecek dağıtanda var.
Birisi
ölünce, çoluğuna çocuğuna çok iş düşüyor
Mevta
gömülürken defin için gelenlerin bazıları, pilav ayrana gelirler. Kimisi helva
beklerler. Eğer yapılan ikramlar farklıysa övgüler, değilse yergiler anında
fısıltı radyosundan her yere yayılır.
Ölenlerin,
öldükten 7 gün sonra hayrı yapılır. Kimisi daha büyük görkemli bir cemiyet
yapar mevlit okutur filan. Gelenekler, çoğunlukla dini vecibelerin önüne geçer.
*
Oturduğumuz
çay bahçesinin önüne her hafta bir araç gelir. Yağda pişirilmiş hamurlar
durmadan dağıtılır. Bazen iki araç olur.
Arkadaş,
insanları gözlerim ben. Adam “yaşlıyım yediğimde bana zarar verir” diye
düşünmeden saldırır. Yanık yağda yüksek ateşte dışı kızarmış, içi hamur bu
yiyecekler sıcak sıcak yenir. Sonra ikinci aracın önünde sıraya girilir.
Şimdi bu
insanlar gerçekten aç mı?
Açgözlü mü?
Yoksa
bedava olsun da ne olursa olsun anlayışı içindeler mi?
“Nerde
beleş, oraya yerleş” gibi bir sözün albenisi nedir?
İnsanların
bazıları hiç doymuyor. Yanındaki arkadaşına, “git birde sen al gel. Ben
gidersem beni tanır ayıp olur” diyerek, utanır gibi davrananlarda var.
Bir
arkadaş, “Galiba biz millet olarak beleş olan her şeyi çok seviyoruz” derken,
kendisinin de beleşçi birisi olduğunu gizlemeye çalışıyor. Demek ki, “bedava
mezar bulsa içine girecek” sözü böyle davranışların içindeki insanlar için
söylenmiş olabilir.
Bizim
Yenice’den bilirim. Düğünlere gidenler yedikleriyle yetinmezler. Bir poşet
içine keşkek ya da pilav doldurup evlerine de götürürler. Bu şekilde hareket
eden ünlenmiş, adı çıkmış insanlar bile vardır.
Gerçekten
bizim doymayan bir midemiz mi var? Yoksa gözlerimizin açlığı her şeyin önüne mi
geçiyor?
Yoksa bizler;
bedava yiyip içmeye, bedava geçinmeye alıştırıldık mı?
Galiba hem
aç gözlüyüz hem de alıştırıldık.
“Alışmışlık,
kudurmuşluktan beterse” bizim işimiz zor.
“Askıda
ekmek” olayını takdirle karşılayan bizler, bazı insanların başkalarına neden
muhtaç olduğunun ya da bırakıldığının sebeplerini hiç sorgulamadık. En üst
düzey bir siyasetçi bile yoksulluğun varlığını, bir ekmeye muhtaç kalmanın
rezaletini “askıda ekmek” kampanyasıyla kutsamadı mı? “Askıda Ekmek” rezaleti
çok önemli sosyal bir dayanışmaymış gibi dayatıldı bizlere. Aslında bu olay,
yoksulluğun resmi bir halidir ve acı bir gerçektir.
“Yoksulluğu
ortadan kaldıracak radikal önlemler almak yerine, makarna kömür dağıtıp oy
devşirdi, böyyük siyaset adamları!. Sonrada “bizlere oy vermezseniz, aç
kalırsınız. Kimse size yardım etmez. Yardım paralarınızı keserler” algılarını
oluşturdu bu muhteremler.
Yirmi milyon
yoksul ve yardıma muhtaç insanın oluşturduğu kuru kalabalıklar içinde yiyecek
kuyrukları, varlık kuyrukları olarak çok popüler.
Bu beleş
yemek şatafatları, her Ramazan Ayı geldiğinde de zirve yapmıyor mu? Yoksulluk
bitmiyor bir öğün yemek dağıtmakla, birilerinin olmayan vicdanı ya da
vicdanları azıcık serinliyor beklide!
*
Köylerinde
tuvaleti olmayanların, köy hayırları ne kadar önemlidir?
Bir öğün
insanları doyurmak, size ne sevap kazandıracak demiyorum. Allah bilir. Ancak,
sizin hiç okulda okuyan, kirasını ödeyemeyen, köyünüzden akrabalarınızdan
komşularınızdan bir öğrenciniz yok mu? Hasta olan, paraya sıkışmış bir dostunuz
yok mu? Çevrenizde geliştirilecek, desteklenecek bir okul yok mu? Kitap hediye
edeceğiniz çocuklar bulunmaz mı? Kışlık giysiye ihtiyacı olanlar yok mu?
Yoksulluğu
kutsayanlar, gerçek olmayan dini kurallarla bizlere yükledikleri davranışlarla
topluma yön veriyorlar. Yardım ve hayr deyince, insanlara keşkek ya da pilav
yedirmek akla geliyor.
Bu toplumun
bireyleri, beleş yediği hiçbir şeye laf söyletmiyor.
Bu
zamlardan sonra bedava yemek işi daha da önem kazandı. Lokantalarda bir
porsiyon yemeğin 100 lira olmasından sonra, yapılacak en güzel şey; bu bedava
yiyecek dağıtan araçları takip etmek. Nerede küçük altın ya da hediye
götürülmeyecek cemiyetleri takip etmek. En iyileri hacı hayrı ve kırk hayrıdır,
benden söylemesi. Masrafı, “Allah kabul etsin” demekle ödeniyor.
Şaka bir
yana, yoksul insanların arasında, bu işin istihbaratı bile var. Cuma günleri
hangi camide tavuklu pilav varsa kesin olarak biliniyor. Bu bilgiler anında
dört yana yayılıyor.
Bedava
yemek meselesi, artık bir sektörün ve siyasetin içinde.
Yaşadığınız
yerlerde, gözleyin insanları kısa zamanda her şeyi görür ve öğrenirsiniz.
Aman
hipertansiyon ile şekerinize dikkat edin.
Bedava
beleş yemenin bedeli ağır olmasın!
Şuayip
ODABAŞI