Card image cap
Yusuf emi̇ri̇

Çağatay edebiyatının 14. yüzyılın ikinci yarısı ile XV. yüzyılın ilk yarısında yaşayan Türk asıllı şairlerinden Yûsuf Emîrî’nin hayatı hakkındaki bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Alî Şîr Nevâyî, onun Türkçe şiir söylemede başarılı olmasına rağmen şöhrete ulaşamadığını (Eraslan 2001: 22); Devletşâh ise Şâhruh’un oğullarından Baysungur Mîrzâ’nın (sal. 1397-1434) himaye ettiği şairin eserleriyle Şâhruh devrinde büyük şöhret kazandığını belirtmektedir (Lugal 1967: 29). Ölüm tarihi bilinmeyen şairin mezarı Bedahşan taraflarında Erheng Saray’dadır. Yûsuf Emîrî’nin bilinen üç eseri vardır:

 

1. Dîvân: Yûsuf Emîrî adına kayıtlı Dîvân’daki şiirlerin kime ait olduğu konusu tartışmalıdır. Nitekim onun musammatları üzerine bir çalışma yapan Aslan (2011: 43); Dîvân’daki tahmis ve tesdislerin 16. yüzyıl şairlerinden Fuzûlî ile Bâkî’nin şiirlerine yazıldığını tespit etmiş, bundan hareketle başta Samoyloviç olmak üzere Türk ve Özbek ilim adamlarının 15. yüzyıl şairi Yûsuf Emîrî’nin şiirleriyle Emîrî mahlaslı 19. yüzyıl Türkistan Hokand hanlarından Ömer Han’ın şiirlerini karıştırdıklarını, dolayısıyla Kocasavaş (2003), Tanç (1994) ve Köktekin’in (2013) yayımladıkları Dîvânların Yûsuf Emîrî’ye değil Ömer Han’a ait olduğunu iddia etmiştir.

 

2. Beng ü Çağır: Münazara tarzında nazım-nesir karışık yazılmış bu allegorik eserde beng (afyon) ile çağır (şarap) karşılaştırılmıştır. Dervişlerin esrar ve afyon yeme alışkanlığından esinlenen Yûsuf Emîrî afyonu, bir bitkiden elde edildiğini göz önünde tutarak, yeşiller giymiş ihtiyar bir derviş; şarabı ise rengi nedeniyle kırmızı giysiler içinde atılgan, heyecanlı, çabuk öfkelenen, savaşçı bir genç olarak tanıtmıştır. İhtiyar dervişle genç savaşçının birbirlerine üstünlüklerini ortaya koymaya çalıştıkları eserde Yûsuf Emîrî, şarabı ve afyonu birbirine paralel bir şekilde karşılaştırmış, metni her ikisinin faydasının ve zararının eşitliği fikriyle oluşturmuştur. Münazaranın sonunda bal araya girerek ikisini barıştırmıştır. Alpay Tekin’e göre Yûsuf Emîrî, risaleyi afyonla şarabın insanlar için zararlı olduğunu göstermek amacıyla kaleme almıştır. Bu ahlakî amacını da afyona ve şaraba alışanların asıl kişiliklerini gizleyerek kendilerini beğenilen ve saygı gören birileriymiş gibi sunmalarını sağladığı alayın arkasına yerleştirmiştir. Eser, şaka niyetiyle yazılmış bir metin gibi okuyucuya, özellikle içki yüzünden ölen Baysungur Mîrzâ’ya sunmuştur. Emirî’nin konuya tasavvufî anlamda değil dünyevî anlamda yaklaşması ve münazarayı eşit olarak bitirmesi de risalenin, Alî Şîr Nevâyî ve Fuzûlî’nin aynı konuda yazdıklarından farklı ve orijinal olmasını sağlamıştır (Alpay Tekin 1973: 107-108).

 

3. Deh-nâme: Şâhruh’un oğlu Gıyâseddîn Mîrzâ Baysungur’a (1397–1433) ithaf edilen 906 beyitlik bu mesnevî; tevhid, naat, Sultân Baysungur’a övgü, kitabın yazılış sebebi, beşi âşıktan sevgiliye, beşi de sevgiliden âşığa olmak üzere on mektup ve bir hâtimeden oluşmaktadır. Her mektuptan sonra yedi beyitlik bir gazelle bir ferd yer almaktadır. Âşık ve sevgilinin karşılıklı soru ve cevapları üzerine kurgulanan manzume, türünün başarılı örneklerinden sayılmaktadır. Sevgiliye gönderilen mektuplara veya âşıkla sevgili arasındaki mektuplaşmaların on bölüm içinde mesnevî nazım şekliyle kaleme alındığı deh-nâme türü Fars edebiyatı kökenli olup Türk edebiyatına ait belirlenebilen örnekleri Çağatay sahasına aittir. Bu sahada Nevâyî öncesinde kaleme alınan dört deh-nâmeden biri Yûsuf Emîrî’nin eseridir (Kuru 1993: 15-21). Metnin tam nüshası “British Library 7914”te kayıtlı olan bir mecmuanın 228-272 varakları arasındadır. Ayrıca başka bir mecmua içinde de manzumenin Uygur harfli 23 beyitlik ilk bölümü (tevhid) tespit edilmiş ve yayımlanmıştır (Arat 1953: 17-29). Deh-nâme’nin bilimsel neşri Köktekin (2013) tarafından yapılmıştır.

 

Yûsuf Emîrî, “kabiliyetli şairlerden olup sanat faaliyetinin semereli devri 15. asrın başına rastla[maktadı]r.” (Rüstemov 1959: 214). O; Fars edebiyatına vâkıf olduğu anlaşılan, aruz veznini Türk şiirine uyarlamada başarılı olmuş yetenekli bir şairdir. Beng ü Çagır mesnevîsinde Alî Şîr Nevâyî ve Fuzûlî'den farklı bir anlayışla konuya yaklaşması da şiirindeki orijinalliğin göstergesi sayılmalıdır.

Beng ü Çağır’dan

 

Çagır işitkeç mütegayyir bolup tidi: egerçi zâhirde hey’etimiz muhâliftur ammâ batında hâletimiz muvâfıktur. Velîsin kayda min kanda. Mining hâsiyetim yüz kızartmak turur ve sining âdeting sargartmak. Nazm:

 

Kîmyâ hânend ânân kez hired bîgâne end

 

Râst mî-gûyend ârî çihrehâşân çün zerest 

 

(Alpay Tekin, Gönül (1972). “Yûsuf Emîrî’nin Beng ü Çağır Adlı Münazarası”. TDAY Belleten. 115.)

 

Deh-nâme’den

 

Sanga körgüzmegey ruh u zülf ü hâlim

 

Eger yüz katla bolsang pây-mâlim

 

Mini sin körmegey sin özge hergiz

 

Peri tig közünge geh geh cemâlim

 

Yüzüm âyînesindin ger dem ursang

 

Köringey közünge geh geh hayâlim

 

Özüngni kılma asru bî-ser ü berg

 

Kim igilmes sining sarı nihâlim

 

Niçe bu best tig ser-beste sözler

 

Ki tuttı pûç-ı davîdin melâlim

 

Mining dik ay kök üstide yoktur

 

Bu kün kör kim ni yirge yitti hâlim

 

Manga körgüzmesün Tingri hod ol kün

 

Ki tofrak birle bir bolgay zülâlim 

 

(Köktekin, Kazım (2013). Yûsuf Emîrî, Deh-nâme. Ankara: TDK Yay. 60-61.)

 

Deh-nâme’den

 

Meni sendin ayırdı gerçi gerdûn

 

Közüm seylâbesidin aktı Ceyhûn

 

Nasîbim mesned-i derd ü belâdır

 

Belâdın cânıma yok ming cefâdır

 

Velî zülfüngle kim baglap men ay cân

 

Hem ol devrde kıyâmet ahd ü peymân

 

Men imdi bir gedâ sen pâdşâhî

 

Men cân tartkay allında ahi

 

Ayagıng tofragıng ger tapsam erdi

 

Anı elning közidin yapsam erdi

 

Yüzüm altunga tutkay erdi anı

 

Közide asragay erdi nihânî

 

Velî ol mertebe her kimge yetmez

 

Bu sevdâda temennâ âsıg etmez

 

İting ey kâşkî bolsam karînim

 

Özin etse bu yerde hem nişînim