Card image cap
Mustafa eşref paşa

1235 Zilhiccesinde (Eylül 1820) Bursa’da doğdu (BA, Sicill-i Ahvâl Defteri, nr. 22, s. 151). Doğum tarihi, Fatîn Tezkiresi’nin Şinâsi tarafından yeniden düzenlenerek yapılan baskısında 1234 olarak verilmektedir (Akün, TM, XIV, 303). Sıdkızâde Ahmed Sıdkî Efendi’nin oğludur. Bursa’da önce ağabeyi eski Bağdat kadısı Şerif Rüşdü Efendi’den medrese usulüne göre eğitim gördü, ayrıca müftü Ankaralı Ebezâde Abdurrahman Efendi’den özel dersler aldı. İstanbul’a giderek 1253’te (1837) Mekteb-i Harbiyye’ye girdi. Buradaki öğrenimi devam ederken Kethüdâzâde Ârif Efendi’den Farsça öğrendi, edebî ve hikemî ilimler tahsil etti. Mekteb-i Harbiyye’den mülâzım-ı evvel rütbesiyle mezun olduktan sonra (1844) tabur kâtipliğine, 1270’te (1853) binbaşı rütbesiyle Serdârıekrem Ömer Paşa’nın yaverliğine getirildi. Üç yıl sonra kaymakam, 1279’da (1862) Üçüncü Ordu Redif 1. Alayı’na miralay, bu sırada Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî’ye üye ve üç ay sonra da Maliye Nâzırı Kânî Paşa’ya damat oldu (1280/1863-64). 1283’te (1866) mirlivâlığa yükseldi, üç yıl sonra ferik rütbesiyle Hassa Ordusu kurmay başkanlığına getirildi. Oradan Altıncı Ordu’nun kurmay başkanlığına geçerek bir yıl Bağdat’ta kaldıktan sonra 1289’da (1872) Tahran sefirliğine tayin edildi. Bu görevde bir yıl kalıp istifa etti, bir süre Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî’de bulundu, daha sonra İşkodra alay kumandanlığına getirilerek kendisine buranın mutasarrıflığı görevi de verildi. İşkodra’nın vilâyet olmasıyla müşirliğe yükseltilerek önce Selânik (1876), bir yıl sonra da Trabzon valiliğine tayin edildi. Ancak Trabzon’a gitmeden Osmanlı-Rus Savaşı’nın (Doksanüç Harbi) patlak vermesi üzerine Tuna cephesi kumandanlığına gönderildi. Dört buçuk ay sonra bu görevinden azledildi. Serdârıekrem Abdülkerim Nâdir Paşa ve diğerleri gibi Eşref Paşa da mağlûbiyetten sorumlu tutularak Limni’ye sürgün edildi (1878). Birkaç ay sonra II. Abdülhamid tarafından bağışlanarak İstanbul’a getirildi, ardından da selâmlık resmine memur edildi. 8 Cemâziyelâhir 1312’de (7 Aralık 1894) vefat etti ve Merkezefendi Kabristanı’nda kayınpederi Kânî Paşa’nın kabri civarına defnedildi.

Eşref Paşa genç yaşından itibaren edebiyatla da meşgul olmuş, resmî görevleri sırasında devrin şairleriyle tanışarak onlara yakınlık göstermiştir. Nitekim Nâmık Kemal’in aruzla yazdığı ilk şiirlerinde kendisine örnek aldığı şairlerden biri de Eşref Paşa’dır. Ayrıca Nâmık Kemal dedesi Abdüllatif Paşa’nın yanında Sofya’da bulunduğu sırada (1855-1856) evlerine misafir olan Eşref Bey Kemal’in şiirlerini görünce ilgilenmiş, ona Nâmık mahlasını verip geleneğe uyarak bir de mahlasnâme düzenlemiştir.

“Muhibb-i Âl-i abâ” olmakla iftihar ettiğini söyleyen Eşref Paşa, eski tarzda yazdığı ilk dönem şiirlerinde Ehl-i beyt sevgisini terennüm eden Nâmık Kemal’deki bu tesiri daha da güçlendirmiştir. Şiîlik, Hurûfîlik ve Bektaşîliğe meyli şiirlerinden anlaşılan Eşref Paşa’nın divanında Sa‘deddin el-Cibâvî ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi Sünnî akîdeye sahip tarikat kurucularını övücü manzumeler de yer almaktadır.

Eşref Paşa, edebî yeniliğin aydınları sardığı XIX. yüzyılda eski tarz şiiri devam ettiren şairlerdendir. Aynı zevki paylaşan şairlerin oluşturduğu Encümen-i Şuarâ toplantılarına da katılmıştır. Ancak şiirinin nazım tekniği bakımından kuvvetli olduğu, divan tarzının bütün özelliklerini taşıdığı ayrıca kaside ve mersiyelerindeki başarısı ifade edilmekle birlikte genellikle sanatında dikkate değer bir incelik ve orijinalliğin bulunmadığı da belirtilmiştir.

1861’de o zamana kadar yazdığı şiirlerini topladığı divanı Eşrefü’ş-şuarâ adıyla basılmıştır (İstanbul 1278). Bu esere Nâmık Kemal, Kâmil, Rüşdü, Senih, Sâlih Nâilî Efendi, Hakkı Efendi, Recâizâde Mehmed Celâl, Râzî, Fatîn Efendi gibi devrin tanınmış şairleri tarafından tarih beyitleri yazılmıştır. Divanda bir münâcât, on bir na‘t, bir müseddes na‘t, bir muhammes na‘t, Râsih’in na‘tına bir tahmîs, İmam Ali hakkında iki methiye, İmam Hüseyin hakkında on mersiye, âşıkane ve dervişâne bir müseddes, Kâzım Paşa ile ortak iki müseddes, “adem” ve “kalem” redifli iki kaside, Rüşdü Paşa hakkında iki kaside, Mustafa Reşid Paşa için beş kaside, Serdârıekrem Ömer Paşa hakkında üç kaside, Mehmed Reşid Paşa’yı konu alan bir kaside, tamamlanmamış iki kaside, Vezir İsmâil Paşa hakkında bir kaside ile tarihler, gazeller, kıtalar, müfredler, tahmîsler ve diğer bazı manzumeler yer alır. Ayrıca Fuzûlî, Uncuzâde Fehîm, Sâmî, Halîm ve Nahîfî’nin gazellerini tahmis etmiştir. Divanının basıldığı tarihten sonra yazdığı otuz dört gazel ile diğer manzume ve tarihlerden meydana gelen şiirlerinin bulunduğu defter oğlu Rüşdü Bey tarafından İbnülemin Mahmud Kemal’e intikal ettirilmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

BA, Sicill-i Ahvâl Defteri, nr. 22, s. 151.

Fatîn, Tezkire, s. 16.

Mehmed Tevfik [Çaylak], Kāfile-i Şuarâ, İstanbul 1290, s. 44.

Osmanlı Müellifleri, II, 84-85.

İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, s. 331-333.

Ergun, Türk Şairleri, III, 1353-1357.

Gövsa, Türk Meşhurları, s. 124.

TA, XV, 475.

Ömer Faruk Akün, “Şinasi’nin Fatin Tezkeresi Baskısındaki Yeni Biyografik Bilgiler”, TM, XIV (1965), s. 303.

a.mlf., “Nâmık Kemâl”, İA, IX, 56.

TDEA, III, 115.

ESERLERİ: 

Deccal (2 cilt, 1904-1907 ,İstimdad (1905) ,Şah ve Padişah (1906) ,Hasbihal yahut Eşref ve Kemal (1908) ,İran'da Yangın Var (1908) ,Şair Eşref Külliyatı (Ölümünden sonra, 1928)

 

 

 

HİCİVLERİ VE ANEKTODLARI

Beyt-i atiyi reva eylese herkes nakarat 
Vali Paşa bu gece dar-ı bekaaya gitti.
Hiç iş görmedi eyyam-ı hayatında habis
Milletememlekete öldü de hizmet etti.

( Beyti ati- gelecekteki beyit- dar ı beka- öbür dünya, ahret- habis kötü )

-----------

Kör kader saikımız oldukça
Atlı girsek hana harlı çıkarız
Bizde oldukça bu baht-ı nasaz
Hızr’ı görsek te zararlı çıkarız.

(saik:götüren har:eşek-baht-nasaz:uygunsuz talih)

Eksen hicvimde ta’yîn-i esâmi eylemem,
Fikr-i mahsûsıımca bu halin şudur ki mucibi:
İsterim her bir denîye kaabil-i tatbik olup
Kullanılsın her biri bir numrasız gözlük gibi.

Kendi oğlunu bile hicvetmekten geri kalmaz


Rahm-i maderden* nasıl çıktıysa hali öyledir
Gezmeden seyyah-ı alem, bilmeden allamedir
Gam mıdır mektebden olmazsa şehadetnamesi
Eşrafa oğlum için namım şehadetnamedir. 

* mader=ana
 

Ben ölünce demeli ahbabım
Behresi söğmek için eksikti
.ıçtı şairliğe Eşref, gitti
Üstüne oğlu gelüp tüy dikti.

----------

Her biri kendince zulüm etmekte:
İnsan bir memur görünce eşkıya sanıyor...
Ey zavallı, bos yere yakınma, bağırıp çağırma;
Çünkü ezilenlerin ahını işiten hükümet bunu musîki sanıyor!

 

Çektiğim çevr ü cefanın sebebinden sorma
Deme kim: -badı hava menkıbe dellalı budur!
Habs ile, nefy ile, işkence ile ömür geçer,
İşte Türkiye’de şair olanın hali budur !

 

( cevr ü cefa: eziyet ve işkence- badı hava: kötü haber )

---------

Abdulhamid ve sansür üzerine

Öyle bir hünkâr ile millet belaya düştü kim,
Haşre dek kan dökmeye iblise karşı vaadi var.
Şimdi de kalkıştı tebdil-i veraset etmeye,
Zulmü bitmek bilmiyor, mabadinin mabadı var

-------------

Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için
Gelmesin reddeylerim, billahi öz kardeşimi
Gözlerim âdemoğlu görmekten o derece yıldı kî
İstemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı.

---------

Akhisar eşrafından Ragıp Paşa, Eşref'i misafirliğe çağırır. Eşref yakın dostlarından Zeytinzade Remzi Beyle birlikte gider.Bu arada Şerif Paşa da Tokadizade Şekip'le birlikte gelip aynı eve konuk olurlar. Şerif Paşa, Akhisar 'da daha önceden gözüne kestirdiği bir bağı satın almak ister. " Haydi hep birlikte gidip şu bağı görelim "der. Eşref'le Remzi Bey: " Biz yaşlı kişileriz. Bu sıcakta onca yolu yürüyemeyiz " diye özür dileyerek evde kalırlar. Ev sahibiyle öteki konuklar Paşanın peşine takılırlar. Bir süre sonra, Şerif Paşa ile çevresindekiler dönerlerken, Eşref kalabalığa bir süre bakar ve şunları söyler.

 

Bârekallah taban keş olarak
Miri miran yine bağdan geliyor.
Seyredenler sanır ol manzarayı
Sürüsüyle ayı dağdan geliyor.[11]

-----------

Gâvur İzmir'de sokaklar dardır
Bir selâm tavrı ile can koruruz
Şöyle dursun atlarla araba
Yolda eşeklere biz has dururuz.

---------

Eşref'ten Neyzen'e:

Kimseler Hafız'a (Neyzen) alnı yere gelmiş diyemez, 
Doğduğundan beri kıç dönmedi Şeytan'a bile!
Çok camide, mescidde dolaştı amma,
Koymadı alnını hiç secde-î Rahmâna bile!

Hacıyatmaz gibidir sanki köpoğlu köpek
Ayak üstünde kalır düşse de mîzâna bile!

 

----------------
Yağlasın kız neyini hazret-î pir
Barekâllah koca Hâfiz alıyor,
Kamışı şimdi g*tünden çalıyor

--------------

İstimlak denilen kanun
Öyle gitmekte ki artık dikine
Biri memişhanede görülse, derhal
Vaziyed eyleyecekler s*kine. 
 

 

( Mısır Osmanlı'nın elinden büsbütün çıktığı zaman: )

Vakfı fırsat gözetir şahı cihan
Tutar elbette elinden kaçanı
Gene sahip olur inşallah
Mısır'ın kaldı elinde koçanı.

----------------------

" Şeytan, Abdülhamid'den elini çekiyor. Sen de bu adamla uğraşmaktan vazgeç" derler. Eşref, Abdülhamid'e hitaben şu dörtlüğü söyler:

Toprak altında da olsan bulurum
Erişir burnuna birkaç tekmem.
Can verip kurtulurum zannetme
Şeytan elini çekse de ben elimi çekmem!

--------------

İngiliz palyaçosu şu kralın halini gör,
Yurdun sinesine tohum-u esaret ekiyor.
Yuları düşman elinde, beşere çifte atar
Bir Mısır eşeğini bak sekiz at zor çekiyor.

---------

“ Şair Eşref, birgün eşeğe binmişti, yolda giderken arkadan İzmir Valisi Kâmil Paşa'nın arabası ile gelmekte olduğunu görmüş ve yol vermek için sağ kenara çekilmişti. Yolun bu kenarında büyük bir çukur vardı. Kamil Paşa espri olsun diye:

" Aman Eşref, eşeğe dikkat et çok kenara çekilme çukura düşersin " dedi. Eşref:
" Meraklanma Paşam, eşek yeterince kâmildir "cevabını verdi. “

--------------

Ey bana tiynet-î Adem'de saman var mı diyen,
Bir daha etme bana gel bu sual-î hami
Balçığında saman olsaydı eğer ademoğlunun
Çatlayıp da yarık olmazdı ananın *mı.

 

( suali hami= ham , soru,)

----------------

Bir ara, fahişelerden de vergi alınmasını öngören bir yasa taslağı hazırlanmış. Bu taslağın basında çeşitli eleştirilere konu olduğu bir dönemde, Eşref şu dörtlüğü yazıyor:

Vergi miktarını ol mertebe artırmalı kim
Sahib-î servet olanlar da züğürt kalmalıdır.
Yalnız fahişeler vergisi haksızlık olur,
Evlilerden de s*kiştikçe rüsum alınmalıdır.

( rusum, vergi)

----------------

 

Eşref, büyük bir hiciv şairimizdir. En etkin yergi şiiri temsilcisidir. Eşref, keskin yergilerinde kendisinden önceki şairlerin hiçbirinde rastlanmayan söyleyiş ve anlatım yetkinliğine ulaşmayı başarmıştır. Eşref, rejimi ve yolsuzlukları eleştirmekle kalmamış, Osmanlıların Batı dünyasından geri kalması, doğal kaynakların işletilmemesi gibi konulara değinerek, çağına göre "ilerici" sayılan görüşlerin de savunucusu olmuştur. O da divan şiirinin kullandığı biçimlerden yararlanır. Kıt'a, gazel, kaside, musammat yazar. Çağdaşlarının yüz vermedikleri halk söyleyişlerini ve deyimlerini de yerlerinde kullanır. Eşref kimi yergi şiirlerinde çok çarpıcı sözcükleri ve küfürleri kullanmaktan kaçınmazdı. Ana-avrat sövmek gibi. Böylesi sözler Eşref'in yergilerinin tuzu biberi sayılmıştır. Onun yergileri, öncelikle Meclis'i kapatarak otuz üç yıl süren ve her geçen yıl özgürlükleri biraz daha kısıtlayan, kurduğu jurnal, hafiye düzenekleriyle kafaların içini bile denetim altına almaya çalışan ikinci Abdülhamit'in baskı rejimine yönelir. Bu rejimin yasa ve ahlâk dışı, insan haklarını ayaklar altına alan her çeşit yaptırımı üzerinde durmaktan usanmaz. Ayrıca Padişah'ın çevresindeki yüksek rütbeli ikiyüzlüler, rüşvetçiler, ahlâksızlar ve sarayın bu gidişine ayak uyduran tüm yöneticiler onun yergi oklarının hedefleridir.

Eşref’in hicivlerinden örnekler:

Abdülhamit'i ve onun mabeyincisi Arap İzzet Paşa’yı şu kıta ile ne güzel hicveder:

Besmele gûseyleyen şeytan gibi
Korkuyorsun höt dese bir ecnebi
Padişahım öyle alçaksın kî
İzzetin nefsin Arap İzzet gibi.

Kâmil Paşa, Kıbrıs'a geziye gidiyordu. Eşref'e " Bir isteğin varsa getireyim " dedi. Eşref buna çok sevinip “Bana bir Kıbrıs eşeği getirirseniz ömür boyu size duacı olurum " der.
Kâmil Paşa'yı dönüşünde, Eşref de karşılamaya gitmiştir. Paşa, Eşref'i görünce: " Aaa Eşref, affedersin istediğini getirmeyi unutmuşum. Seni görünce eşek aklıma geldi " der. Eşref'de:
" Aman Paşam, üzülmeyin o eşek gelmese de olur. Siz gelmişsiniz ya o bize yeter."

-------------

Eşref bir gece rüyâsında cenneti gezerken bir ayı görür.
" Hani ya buraya hayvanlar girmeyecekti?" der.
Ayı cevap verir: " Evet, öyleydi fakat benim hayatımda bir dönem kadılık yapmışlığım var. " der.
---------
Eşref'e sordular: "Neden o zehirli taşlamalarında çoğu kez isim kullanmıyorsun? Kimin için yazıldıkları belli değil?"
Eşref: " Neden olacak, bütün alçaklara uygulanıp, numarasız gözlük gibi kullanılsın diye.." der.

------------

Asiyab-i devleti (devlet dolabını) bir har da (eşek de) olsa döndürür.

Neyzen Tevfik de ona bir gönderme yapmıştı:

Öyle harlar koştular kim asiyab-ı devlete,
Birbirin çiğnemekten dolabı devlet dönmüyor.
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,

Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini!"

-------------

Vakt-i, istibdatta söz söylemek memnu idi;
Ağlatırdı ağzını açsan hükümet ananı!
Devr-i hürriyetteyiz şimdi, değişti kaide.
Söyletirler evvela, sonra s..ler ananı!

( vakti istibdat- baskıcı dönem, memnu: yasak)

----------

Vükela kabrine heykel dikelim şöyle yazıp
Ki: 'bunun hal_i hayatına yeri münhal idi
Sanmayın yavm_i vefatında bilindi kadri
Sağlığında yine bu böylece bir heykel idi'

( vükela: vekiller-

----------

Padişahım, bir dirahta döndü kim güya vatan.
Daima bir baltadan bir şahı hali kalmıyor.
Gam değil amma bu mülkün böyle elden gitmesi,
Gitgide zulmetmeğe elde ahali kalmıyor

( diraht. Ağaç-)

------------

Kör kader saikımız oldukça
Atlı girsek hana harlı çıkarız
Bizde oldukça bu baht-ı nasaz
Hızr’ı görsek te zararlı çıkarız.

 

(saik:götüren har:eşekbaht-nasaz:uygunsuz talih)

 

Bir zamanlar sayda olduk müptela
Tek tüfekle indirdik turnayı
İt, köpek bir kış günü çıktık dağa,
Ben domuz vurdum , Şekip de ayı

----------------

Hükmüne bizler daha hayran olduk demekten,
Bu ne hata, ne ayıp ne de en küçük günah.
Ölmüş eşek, at, katır etleri yemekten,
Anırır, çifte atar, kişner olduk maşallah.

------------

 

Acıya hal-i sabavette alıştırmak için
Müslümanın ... ni önce şeri'at kesiyor.
Alet-i zulm ederek din-i mübini haşa,
Dilini doğruların sonra hükümet kesiyor.

-----------

Farkı yoktur ayıdan zerre kadar
Sayd için kendini dağda yoranın.
Böyle arzu eder insaniyet:
Kuş kadar ömrü ola kuş vuranın!

--------

İktidarın yoksa ispat etmeye,
Doğruyu arz eylemek bi-faide.
Gam yeme meyhanede yersen dayak,
Son meze orda bu olmuş kaide.

----------

Söz demem bir kimse hakkında tahkik etmeden,
Eski bir darb-i meseldir gerçi orman taşlamak.
Hicvedersem haini, zahid günah ettin deme,
Din-i islamda sevaptır çünkü şeytan taşlamak.

---------

Düşünsek biz ölümden korkmamak gelir zira
Yerin altında üstünden ziyade akrabamız vardır.

--------

Hani sabık ile sultanı zaman beyninde,
Bilmiyorduk, var imiş meslek-ü meşrepte tezat!
Farmason zümresine hasmı anûd idi Hamid,
Cah-ı fetvayı acep farmasona verdi Reşat?

 

 DİĞER HİCİVLERİ 

  • Hükmüne bizler daha hayran olduk demekten,
  • Acıya hal-i sabavette alıştırmak için
  • Farkı yoktur ayıdan zerre kadar
  • İktidarın yoksa ispat etmeye,
  • Söz demem bir kimse hakkında tahkik etmeden,
  • Hani sabık ile sultanı zaman beyninde,
  • Oldu on temmuzda palyaço gibi bir maskara;
  • Eksen hicvimde ta'yîn-i esâmi eylemem,
  • Millete erbâbı mansıptan biri eşek demiş,
  • Kişi, kamil oldu mu üstad mertebesinde,
  • Herkesin bu kârhane-i alemde bir davası var,
  • Hükmüne bizler daha hayran olduk demekten,
  • Ey padişah-ı âlem, düşman mısın zekâya?
  • Elinde yok adalet, olsa da sen kim, adalet kim
  • Nazır paşam halk derler bir uyuz merkebe binmiş,
  • Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler,
  • Eylemem ölsem de kızbi ihtiyar,
  • İdare gitti, maslahat elde kaldı.”