Card image cap
Sidki baba

Madde Detay

  • ANASAYFA
  •  
  • MADDE DETAY

SITKI PERVÂNE/SIDKÎ BABA, Zeynel Abidin

 
(d. 1865 / ö. 1928)
âşık
(Âşık ve Tekke / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)
 

Asıl adı Zeynel Abidin olan Sıdkî Baba, 1865 yılında Mersin’in Tarsus ilçesine bağlı Yenice köyünde dünyaya gelmiştir. Babasının adı Mehmet, annesinin adı ise Eşeli’dir. Sıdkî’nın ailesinin soyu Oğuzların Bozok koluna bağlı Dede Garkın aşireti ve ocağından gelmektedir. Sıdkî, henüz çocukken babası vefat etmiş ve yetim kalmıştır. Kardeşiyle birlikte köy medresesinde okuma yazmayı öğrenen Sıdkî’nın, henüz altı yaşındayken “Pervane” mahlasıyla şiir söylemeye başladığı rivayet edilmektedir. 12 yaşındayken annesi izin vermemesine rağmen gönlündeki aşk ateşiyle evden kaçarak ününü duyduğu Hacıbektaş Veli Dergâhı’na gider. Sıdkî’nın şiirlerinden Hacıbektaş Dergâhı postnişini Feyzullah Efendi’ye intisap ettiğinde, yani 1876 yılında 12 yaşında olduğunu anlamaktayız. İki yıl sonra annesine duyduğu hasret nedeniyle mürşidinden üç ay izin alarak Yenice’ye gelen Sıdkî, Dergâh’a döndüğünde Feyzullah Efendi’nin vefat ettiğinin haberini alır. Dergâh postuna Feyzullah Efendi’nin büyük oğlu Cemalettin Efendi oturur. Sıdkî aynı zamanda medrese arkadaşı olan mürşidi Cemalettin Efendi’ye bağlılığı o derece güçlüdür ki, Cemalettin Efendi kendisine on dört yaşındayken o zaman kadar şiirlerinde kullanmış olduğu “Pervane” mahlası yerine, “Sıdkî” mahlasını verir. Sıdkî; “On dört yıl dolandım pervanelikte/ Sıdkî ismin buldum divanelikte” şeklindeki dizelerinde ve daha birçok şiirinde bu mahlası alışını konu edinir (Altınok 2013: 1-5).

Sıdkî Baba, Cemalettin Efendi’nin taliplerine yapmış olduğu ziyaretlerinin tamamına iştirak etmiş ve kendisine Hacıbektaş Dergâhı onaylı Cemalettin Efendi’nin halifesi ve vekili olduğuna dair bir berat verilmiştir. Sıdkî Baba, 1893 yılının temmuz ayında Dergâh’ta hizmet gören Çorum’un Alaca ilçesi İmad Hüyüğü köyünden Mehmed Dede Ocağı evlatlarından Ali Ağa’nın kızı Hatice ile evlenmiştir. Evliliğinden kısa bir süre sonra taliplerinin köylerini dolaşırken Merzifon’un Harız (Gümüştepe) köyünü beğenmiş ve eşiyle birlikte bu köye yerleşmiştir. Sıdkî Baba’nın ilk evinin burada olması, nüfusunun bu köye kayıtlı olması, çocuklarının burada dünyaya gelmesi ve ömrünün kalan kısmını bu köyde tamamlaması onun çeşitli kaynaklarda Merzifonlu ve Harızlı olduğunun aktarılmasına neden olmuştur. Kendisi de çeşitli vesilelerle Merzifonlu olduğunu vurgulamıştır (Altınok 2013: 1-5). Hayatının kalan kısmını Merzifon’da geçiren Sıdkî Baba, Hacıbektaş Veli Dergâhı’nın bu yöredeki “Baba”sı olarak uzun yıllar hizmet etmiş ve burada bulunan Piri Baba ve Koçu Baba Türbelerini de onartmıştır. 1. Dünya Savaşı sırasında vatanın savunması için Cemalettin Çelebi’nin isteğiyle Alevi topluluklar tarafından oluşturulan gönüllü mücahit alayının fahri yüzbaşısı olarak mücadele vermiştir. Sıdkî Baba; Agahî Baba ve Yediharf adlı şairlerin de bu alaya katıldığını şiirlerinde ifade etmiştir (Altınok 2013: 6-11).

63 yıllık ömrünün 51 yılını Hacıbektaş Veli Dergâhı’na hizmet ederek geçiren Sıdkî Baba, Merzifon’un Harız köyüne geldikten bir müddet sonra 1911 yılında eşi Hatice vefat edince bu köyden Naciye isimli bir kızla ikinci evliliğini yapmıştır. İlk eşinden Kenzi, Fadime, Güleser ve Sakine adından dört kızı ve Ali Baki adını verdiği bir oğlu olmuş; ikinci eşinden ise Hamdullah adını verdiği bir oğlu ile Kadıncı ve Naile adlı iki kızı dünyaya gelmiştir. 1928 yılında Harız köyünde vefat eden Sıdkî Baba’nın kabri de bu köyde bulunmaktadır. Sıdkî Baba’nın hayatına dair ayrıntılı bilgileri, torunu Muhsin Gül’ün hazırladığı; “Şeyh Cemaleddin Efendinin Aşığı Halk Ozanı Sıdkî Baba Hayatı ve Şiirleri” (Ankara 1984) adlı kitap ile Baki Yaşa Altınok'un, "Sıdkî Baba Divanı" (Ankara 2013) adlı kitabında bulmak mümkündür.

Şiirlerinde sevgi, hoşgörü, birlik, beraberlik ve kardeşlik kavramlarını ön planda tutan Sıdkî Baba, Kurtuluş Savaşı dâhil olmak üzere çeşitli tarihî olayları da konu edinmekten geri durmamıştır. Çeşitli cönklerde ve yazma eserlerde sekiz yüzden fazla şiiri olan Sıdkî Baba, II. Meşrutiyet’in ilânında “Hürriyet ve Müsavat Destanı”, Kurtuluş Savaşı sonunda ise “Sulh Destanı” adını verdiği şiirlerini kaleme almıştır. Şiir yazma tekniği oldukça güçlü olan Sıdkî Baba’nın şiirlerindeki sözcükleri ustaca seçtiği görülür. Şiirlerini hem hece hem de aruz vezniyle kaleme almıştır (Altınok 2013: 19).

Sıdkî Baba’nın şiirlerinde sadelik içerisinde bir güzellik vardır. Yabancı sözcüklere ihtiyaç duymaz. Dili halk dili olduğu gibi, işlediği konular da halkın derdi, halkın neşesi ve halkın hayatıdır. Kısacası onun şiirleri “geleneksel halk şiirimizin su katılmamış şiirleridir” (Aslanoğlu 1973: 24’ten aktaran Altınok 2013: 18-19). Ayıca Sıdkî Baba’da Alevi-Bektaşi şiir geleneğinin bütün izlerini görmek mümkündür. Meydan, talip, muhip, derviş, ayin-i cem, dört kapı, mürşid vb. gibi sözcükler bu gelenek çerçevesinde oluşan şiirlerinin yapısını oluşturur. Deyişleri, semahları ve nefesleri günümüze dek Alevi topluluklar arasında yaygın olarak icra edilmektedir (İvgin 1987: 143’ten aktaran Altınok 2013: 19). Diğer taraftan Âşık Veysel’in etkilendiği şairlerden birisi de Sıdkî Baba’dır. İbrahim Aslanoğlu, Âşık Veysel ile yaptığı bir mülakatta Veysel, gözlerini kaybettiğinde oyalanması için babasının eline bir saz verdiğini ve sonrasında da Pir Sultan Abdal, Âşık Veli, Hüseyin, Kul Sabri, Kemter Baba ve Sıdkî’dan derlediği şiirleri kendisine ezberlettiğini nakleder (Aslanoğlu 1973: 24’ten aktaran Altınok 2013: 19).

Saz Sanatçısı Ali Ekber Çiçek tarafından seslendirilen ve “Haydar Haydar” adıyla şöhret bulan eserin sözleri de Sıdkî Baba’ya aittir. Aslı “on dört yıl dolandım pervanelikte” olan ve Sıdkî Baba’nın önceki mahlası olan “Pervane” mahlasını on dört yıl kullandığına gönderme yapan dizeler, Ali Ekber Çiçek tarafından “on dört bin yıl gezdim” şeklinde okunmuş ve kayıtlara da bu şekilde geçmiştir (Altınok 2013: 21-22). İyi bir medrese eğitimi almış olan Sıdkî Baba’nın başta medrese rik’asıyla kaleme aldığı 1393 beyitlik “Nasihatnâme” adını verdiği eser olmak üzere, nesih ile yazdığı bir cönkü, “Destan-ı Hürriyet-i Osmanî” adıyla yazdığı 104 beyitlik rika ile yazılmış eseri ve Şeyh Cemalettin Efendi’nin vefatı üzerine yazmış olduğu mersiye ve koşmalardan oluşan bir defteri mevcuttur.

Hem hece ölçüsü hem de aruz ölçüsüyle şiirler yazan ve güçlü bir Âşık olan Sıdkî Baba, divan şiirini de iyi bilmektedir. Şairin türkü olarak da söylenen deyişleri ve semahları dinleyiciler tarafından çok sevilmektedir (İvgin 1987: 143-157). Bektaşi tarikatına bağlı bir ozan olan Sıdkî Baba şiirlerinde, her Alevi-Bektaşi ozanında olduğu gibi “Ehl-i beyte sevgi, Hz. Ali hakkında övgü, Hacı Bektaş’a bağlılık” gibi konulara yer vermiştir (İvgin 1976: 10-11).

Anadolu’nun tüm yörelerinde bilhassa Alevi-Bektaşi inancına mensup topluluklar arasında çok iyi tanınan Sıdkî Baba’nın şiirleri, cem ritüellerinde semah, düvaz imam ve tevhid gibi hizmetlerin icrasında “hizmet hakkı” nefesi olarak icra edilmekte ve ritüelin değişmeyen bir parçası olarak gelenekte yerini korumaktadır. Yine birçok deyişi Ali Ekber Çiçek, Âşık Gülabi, Dertli Divani, Âşık Sefai, Arif Sağ, Erdal Erzincan, Cengiz Özkan, Erkân Oğur gibi saz sanatçıları ve âşıklar tarafından çeşitli müzik albümlerinde ve konserlerde icra edilmiş; onlarca eseri TRT repertuvarına girerek çeşitli saz ve ses sanatçıları tarafından seslendirilmiştir. Sıdkî Baba ile ilgili Mersin Büyükşehir Belediyesi tarafından ilki 2016, ikincisi 2018 yıllarında olmak üzere iki ayrı sempozyum düzenlenmiş, bunlardan birincisi “Yeniceli Âşık Sıdki Baba ve Popülerlik Çerçevesinde Kültür Sanat Sempozyumu Bildirileri” adı altında 2016 yılında yayımlanmıştır (Çıblak Coşkun vd. 2016).

Alevi- Bektaşi tarzı güçlü bir gelenek bilgisi ve muhabbeti şiirlerinde dikkat çeker. Şiirlerinin yanında “Nasîhatnâme-i Sıdkî” adıyla bilinen mesnevi şeklinde bir eseri daha vardır. Bu eser dinî-tasavvuf konulu olup dört bab, kırk makam halinde şeriat, hakikat, marifet, tarikat konuları işlenmiştir. Sıdkî Baba, bu konuları işlerken külfetten uzak, sade, açık ve anlaşılır bir dil kullanır. Onun eserlerinde az sayıda Arapça ve Farsça terkibe rastlanır. Şair, anlatımda ahengi sağlayan tam ve zengin kafiyelere sıkça yer verir. Bu kafiyeler bazen Arapça ve Farsça kelimelerle yapılırken bazen de Türkçe kelimelerle yapılmıştır (Aydoğan 2011).

 

 

Aşk Atına Süvar Olan Aşıklar
Aşk atına süvar olan aşıklar
Ölünceye kadar yorulmaz imiş
Hakkı can gözüyle gören sadıklar
Bu fani dünyaya sarılmaz imiş

Kiraman katibi cümleyi yazan
Berhudar mı olur doğrudan azan
Fırsat elde iken sermaye kazan
Eli boş divana varılmaz imiş

Sıdkı der yar olma kavl-i yalana
Sakın emeğini verir talana
Burda hünkar evladına muhib olana
O divanda sual sorulmaz imiş
SIDKI BABA

 

 
Lamekan elinden kan'a getirdin
Ya Rabbena şükür elhamdülillah.
Hayat verdin bu cihana getirdin
Ya Rabbana şükür elhamdülillah.
 
On iki yaşımda aşka düşürdün
Biryan ettin bu sinemi pişirdin
Kanat verdin nice dağlar aşırdın
Ya Rabbena şükür elhamdülillah.
 
Sürdüm yüzlerimi ulu dergaha
Dergahta oturan gül yüzlü şaha
Dönmüşem yönümü ol kıblegaha
Ya Rabbena şükür elhamdülillah.
 
Sene bin iki yüz doksan üçünde
İçirdiler aşk badesin düşümde
Bir güzelin sevdası var başımda
Ya Rabbena şükür elhamdülillah.
 
Ayal verdip, evlat verdin, zat verdin
Kılıç verdin, kalkan verdin, at verdin
Her bir dileğimi iki kat verdin
Ya Rabbena şükür elhamdülillah.
 
Biri üç yüz kırk oldu tarihi hicret
Kırk yedi yıl kıldım mürşide hizmet
Şeyh Sultan Feyzullah eyledi himmet
Ya Rabbena şükür elhamdülillah.
 
Cemaleddin hünkar dil-i şadıma.
İrşad ile SIDKİ dedi adıma
Hasılı yetirdin her muradıma
Ya Rabbena şükür elhamdülillah
SIDKI BABA

Yar Delisiyim (İçtim Aşk Meyini)

İçtim aşk meyini oldum bir divane
Düştüm sevdalara yar delisiyim
Yandı gönül yandı aşkın narına
Sönmez yüreğimde nar delisiyim

Düştüm Sahralara ağlamak karım
Bir Mecnun misali yari ararım
Kalmadı tah'mülüm yoktur kararım
Başladım efkara zar delisiyim

Sıdkı der eyledim bu yolda ikrar
Her can bilmez nedir bendeki esrar
Gönül vaz mı geçer etseler berdar
Şimdi Mansur gibi dar delisiyim

Aşık Sıdkı Baba