Card image cap
Neşati̇

Asıl adı Ahmet olan sanatçının yaşamıyla ilgili bilgiler sınırlıdır. Edirne’de doğmuş ve yine orada 1674’te vefat etmiştir. 17. yüzyılın usta şairi, büyük ölçüde Nef’î ve Urfî’nin etkisinde kalmıştır. Sultan IV. Murat, Sultan İbrahim, IV. Mehmed gibi padişahlarla; Köprülü Mehmed Paşa, Köprülüzâde Fâzıl Ahmet Paşa gibi devlet büyüklerine kasideler yazmıştır.

Edebi Kişiliği

  • Divan’ında kasideler daha çok olmakla birlikte o, şairliğini gazelleriyle göstermiştir.
  • Sade bir dille, zarif bir üslupla, titiz bir sanatçı tavrıyla başarılı gazeller yazmıştır.
  • Sanatçının 187 beyitlik Hilye-i Enbiya ve 144 beyitlik Şehrengiz’i vardır.
  • Kaside de yazmış olmakla birlikte, esas ününü gazelleriyle kazanmıştır.
  • Kasidelerinde Nef’î’nin etkisi görülür.
  • Divan edebiyatının Sebk-i Hindî tarzının öncülerindendir.

Eserleri:

Dîvân, Hilye, Edirne Şehrengîzi, Şerh-i Müşkilât-ı Urfî

 

Neşati Divanı ve Şiirleri

 

Sebk-i Hindi'nin 17. yüzyılda yaşamış bir başka temsilcisi de Neşatî'dir. Neşâtî'nin doğum tarihi bilinmemektedir. Ancak, 17 Yüzyılın ilk yarısında yaşadığı ve 1674 yılında öldüğü, kaynakların onun hakkında verdiği bilgiler arasındadır.[1]

 

Neşati 17 Yüzyılın gazel ustalarındandır kaside de yazmış olmakla birlikte, esas ününü gazelleriyle kazanmıştır. Kasidelerinde Nefi’nin etkisi görülür. Neşâtî tasavvuf terbiyesi almış olmasına rağmen şiirlerinde mutasavvıf ruhu görülmez. Şiirleri içten ve duygulu olup daha çok âşıkane tarzda yazılmıştır. Neşati, divanında yer alan şiirlerin çoğu başkalarınınkine nazire olmakla birlikte bunlar sıradan nazireler olmayıp Neşati'ye özgü şiirler görünümündedir. Neşâtî, Sebk-i Hindi 'nin öteki temsilcileri olan Naili Kadim ve Fehim-i Kadim 'le birlikte Kâmî ve Nâzım gibi kendisinden sonra gelen bazı şairleri etkilemiş ve bu şairlere üstatlık etmiştir.[2]

 

“Dil ve eda mükemmeliyeti bakımından Nefi an’anesini yaşatanlardandır. Şiirlerinde tamamıyla estetik gaye güden ve maddi âlemi terennüm eden bir ruh görülür. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ifadesiyle, “ içinde mahpus bulunduğu estetiğin sıkı kaidelerine rağmen Türkçeye dikkati sayesinde, umumî zevkin kabul ettiği havalı mısra ve beyitler” söyleyebilmiş sanatçılardan biri kabul edilir.” ( Tanpınar, 1984:4)

 

Neşati Sebk-i Hindi akımının temsilcilerinden biri olan bir şairdir. Neşâtî'nin edebiyatımızdaki asıl önemli yönü, gazellerinde "Sebk-i Hindî"yi yansıtma başarısıdır. Şair, Sebk-i Hindi özelliklerini başarıyla uygulamış; anlamı gazelin bütününe yaymaya çalışmış; âhenk ve hayal zenginliğiyle birlikte duyuş inceliğini de başarıyla uygulamıştır. [3]

 

Neşati Sebk- Hindi tesiriyle şiirlerinde yer yer Arapça ve Farsça kelimelerden, hayallerin genişliği, sözün kolay anlaşılır olmaktan uzaklaşması hedeflerini gerçekleştirmek için,uzun, zincirleme izafet terkiplerine başvurmuştur. Divanında üçlü ve ikili izâfet terkibi ile yapılmış tamlamaların sayısı oldukça fazladır. Neşâtî, Nabi ve diğer Sebk-i Hindî şairlerinde de gördüğümüz "hikmet-âmîz" (hikmetli, hikmeti içine alıcı) söyleyişler söylemeye de meyillidir.

 

Ara...

 

Edebiyat ve Sanat Akademisi

 

 

 

EDEBİYAT

Divan Şiiri ve Şairler

Neşati Divanı ve Şiirleri

 

Şahamettin Kuzucular

15.3.2015

 

 

 

 

Neşati Divanı ve Şiirleri

 

Sebk-i Hindi'nin 17. yüzyılda yaşamış bir başka temsilcisi de Neşatî'dir. Neşâtî'nin doğum tarihi bilinmemektedir. Ancak, 17 Yüzyılın ilk yarısında yaşadığı ve 1674 yılında öldüğü, kaynakların onun hakkında verdiği bilgiler arasındadır.[1]

 

Neşati 17 Yüzyılın gazel ustalarındandır kaside de yazmış olmakla birlikte, esas ününü gazelleriyle kazanmıştır. Kasidelerinde Nefi’nin etkisi görülür. Neşâtî tasavvuf terbiyesi almış olmasına rağmen şiirlerinde mutasavvıf ruhu görülmez. Şiirleri içten ve duygulu olup daha çok âşıkane tarzda yazılmıştır. Neşati, divanında yer alan şiirlerin çoğu başkalarınınkine nazire olmakla birlikte bunlar sıradan nazireler olmayıp Neşati'ye özgü şiirler görünümündedir. Neşâtî, Sebk-i Hindi 'nin öteki temsilcileri olan Naili Kadim ve Fehim-i Kadim 'le birlikte Kâmî ve Nâzım gibi kendisinden sonra gelen bazı şairleri etkilemiş ve bu şairlere üstatlık etmiştir.[2]

 

“Dil ve eda mükemmeliyeti bakımından Nefi an’anesini yaşatanlardandır. Şiirlerinde tamamıyla estetik gaye güden ve maddi âlemi terennüm eden bir ruh görülür. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ifadesiyle, “ içinde mahpus bulunduğu estetiğin sıkı kaidelerine rağmen Türkçeye dikkati sayesinde, umumî zevkin kabul ettiği havalı mısra ve beyitler” söyleyebilmiş sanatçılardan biri kabul edilir.” ( Tanpınar, 1984:4)

 

Neşati Sebk-i Hindi akımının temsilcilerinden biri olan bir şairdir. Neşâtî'nin edebiyatımızdaki asıl önemli yönü, gazellerinde "Sebk-i Hindî"yi yansıtma başarısıdır. Şair, Sebk-i Hindi özelliklerini başarıyla uygulamış; anlamı gazelin bütününe yaymaya çalışmış; âhenk ve hayal zenginliğiyle birlikte duyuş inceliğini de başarıyla uygulamıştır. [3]

 

Neşati Sebk- Hindi tesiriyle şiirlerinde yer yer Arapça ve Farsça kelimelerden, hayallerin genişliği, sözün kolay anlaşılır olmaktan uzaklaşması hedeflerini gerçekleştirmek için,uzun, zincirleme izafet terkiplerine başvurmuştur. Divanında üçlü ve ikili izâfet terkibi ile yapılmış tamlamaların sayısı oldukça fazladır. Neşâtî, Nabi ve diğer Sebk-i Hindî şairlerinde de gördüğümüz "hikmet-âmîz" (hikmetli, hikmeti içine alıcı) söyleyişler söylemeye de meyillidir.

 

 

 

DİVANI

 

Neşati Divanının bazı yazma nüshaları İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 545), Millet (Ali Emîrî Efendi, Manzum, nr. 449) ve Topkapı Sarayı Müzesi (Hazine, nr. 937) kütüphanelerinde bulunan divanı ilk defa Sadettin Nüzhet (Ergun) yayımlamıştır. [4] (İstanbul 1933) Sadettin Nüzhet Ergun hazırlamış olduğu bu divanın sonuna Neşati’nin Hilye-i Enbiya [5]adlı eserini de eklemiş ve serini bu şekilde bastırmıştır.

 

Neşeti’nin Hilye-i Enbiya [6]adlı eserini Bayram Ali Kaya incelemiş ve üzerinde bir Yüksek Lisans çalışması hazırlamıştır.

 

Neşati divanın yazma nüshalarının karşılaştırılması ile oluşturulan eserin tenkitli neşrini Mahmut Kaplan gerçekleştirmiştir (İzmir 1996). Mahmut Kaplan’ın hazırlamış olduğu Neşatıi Divanının tenkitli baskısında yirmi yedi kaside, 137 gazel, bir murabba, bir tahmis, on beş rubâî, dört tarih, iki kıta ve üç matla‘ bulunmaktadır.

 

Mahmut Kaplan Neşati divanına ait olan yazma nüshaları karşılaştırak bu divanı hazırlarken çalışmasının sonuna Neşati’nin yazmış olduğu 144 beyitlik Edirne Şehrengîzi adlı mesnevisini de eklemiştir. Neşati divanı Mahmut Kaplan tarafından bastırılmıştır. KAPLAN (1996), Dr. Mahmut, Neşâtî Dîvânı, Akademi Kitabevi, İzmir 1996,

 

Mahmut Kaplan’ın hazırladığı tenkitli divanın üzerinde İsmail Ünver [7]ve Bayram Ali Kaya seçmeler yapmış, Ömer Savran ise Neşati divanı üzerinde söz kalıpları açısından bir tahlil çalışması hazırlamıştır.[8]

 

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

 

Gazel / Nihanız

Şevkiz ki dem-i bülbül-i şeydâdâ nihânız
Hûnuz ki dil-i gonce-i hamrâda nihânız

Biz cism-i nizâr üzre döküp dâne-i eski
Çun rîşte-i cân gevher-i ma'nâda nihânız

Olsak n'ola bî-nâm ü nişan şöhre-i âlem
Biz dil gibi bir turfe muammada nihânız




Mahrem yine her hâlimize bâd-ı sabâdır
Dâim şiken-i zülf-i dil-ârâda nihânız

Hem gül gibi rengînî-i ma'nâ île zahir
Hem neş'e gibi hâlet-i sahbâda nihânız

Geh hâme gibi şekve-tırâz-ı gam-ı aşkız
Geh nâle gibi hâme-i şekvada nihânız

Etdik o kadar ref'-i taayyün ki Neşâtî
Âyîne-i pür-tâb-i mücellâda nihânız


Bile

Gitdin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile

Devr-i meclis bana girdâb-ı belâdır sensiz
Mey-i zehrâb-ı sitem sâgâr-ı gerdânı bile

Bağa sensiz bakamam çeşmîme âteş görünür
Gül-i handânı değil serv-i hırâmânı bile

Sineden derd ile bir âh edeyin kim dönsün
Aksine çarh-ı felek mihr-i dırahşanı bile

Hâr-i firkatinle Neşâtî-i hazînin vâ-hayf
Dâmen-i ülfeti çâk oldu giribânı bile


Gazel / Değil Mi Ya

Çeşmin mey-i işveyle mestâne değil mi yâ
Kasd-ı niğeh-i inektin hep câne değil mi yâ

Olsa ne aceb âlem evzâına dil-beste
El-hak heme etvârın rindâne değil mi yâ

Olsam n'ola aşkınla rüsvâ-yı heme-âlem
Dil mest-i mahabbet cân dîvâne değil mi yâ

Ursa ne aceb kendin şem'-i ruhuna bî-bâk
Dil bezm-i mahabbetde pervane değil mi yâ

Gamzenden emîn olmak mümkin mi Neşâtî-veş
Hançer-be-kef-i fitne mestâne değil mi yâ


Gazel / Nesin Gördük

Zihî safa diyecek âlemin nesin gördük
Sitemden özge dahî hem-demin nesin gördük

Humarı derd-i ser ü neşvesi bükâ-engiz
Bu bezm-gâhda câm-ı Cem'in nesin gördük

Nişân-ı tîr-i sitem olduğundan özge meğer
Derûn-i sinede dâğ-ı gamın nesin gördük

Hemîşe hâl-i ruhun dâmeniyle setr eyler
Biz ol dü zülf-i ham-ender-hamın nesin gördük

Neşâtiyâ keder-i keşf-i râzdan gayrı
Akan bu dîde-i terden demin nesin gördük


Gazel / Olmak Da Güç

Bî-safâ-yı aşk olup bî-derd-i yâr olmak da güç
Bir sitem-ger âfetin cevriyle zâr olmak da güç

Evc-i istiğnâda pervâz etmedikçe mürg-i dil
Pâybend-i aşk ile âşüf te-kâr olmak da güç

Bir nigâh-ı gamzeye takat getürmezken gönül
Günde bin tîr-i cefâya sîne-dâr olmak da güç

Va'de-i ferdasına gâhî ederdim i'timâd
Hayret-âlûd-i belâ-yi intizâr olmak da güç

Gerçi yok takat Neşâtî seyr-i dîdâr etmeğe
Gûşe-gîr-i hasret-i dîdâr-ı yâr olmak da güç


Gazel / İderin Ben

Her gâh ki yâd-ı ruh-ı cânân iderin ben
Künc-i gamı bir demde gül-istân iderin ben

Bir dem mi geçer dîdelerim olmaya pür-hûn
Râz-ı dili bilmen nice pinhân iderin ben

Bu âteş-i hasret ki dil ü sînede vardır
Bir lâhzada bin âlemi sûzân iderin ben

Bu âh-ı pey-ender-pey eğer böyle kalursa
Bir gün feleğin cerhini viran iderin ben

Rağbet mi var erbâb-ı dile şimdi Neşâtî
Bî-hûde heman da'vi-i irfan iderin ben


BİLÜRÜZ REDİFLİ GAZEL

Cünûn-ı ‘ışkumızı hatt-ı yârdan bilürüz
Güşâyiş-i dili seyr-i bahârdan bilürüz

Sebât-ı derd-i dili ıztırâb-ı hâtırdan
Karâr-ı ‘ışkı dil-i bî-karârdan bilürüz

Çemende bülbül-i şeydâyı âteşîn-nagme
Fürûg-ı câm-ı gül-i şu’le-bârdan bilürüz

Ne şûr saldugını bâğa neş’e-i ‘ışkun
Figân-ı bülbül-i âşüftekârdan bilürüz

Şikâyet eylemezüz çarhdan Neşâtîyâ biz
Ne gelse cânib-i Perverdigâr’dan bilürüz


TAHAMMÜL REDİFLİ GAZEL

İtmiş tutalum sûz-ı dile hâme tahammül
İtmek gereke havsala-i nâma tahammül

Olsa n’ola geh dilde gehî gözde hayâli
Kâbil mi meger germî-i hammâma tahammül

Çözmiş yine gülşende sabâ bend-i kabâsın
Bildüm yog imiş gonçede ibrâma tahammül

Çâk itdi girîbânını gül bezm-i çemende
Mestâne olup itmedi bir câma tahammül

İnsâf hele ancak olur sende Neşâtî
Bu za’f ile bâr-ı gam-ı eyyâma tahammül

İy dil bu kadar keş-me-keş-i gamla idersin
Dâ’im sitem-i düşmen-i hod-gâma tahammül

Sânî-i Nizâm’em dimesi hazm olınur mı
Olmış tutalum tafra-yı nazzâma tahammül


GİDERÜZ REDİFLİ GAZEL


Ne seyr-i gülşene ne cûybâre dek giderüz
Sirişk-i çeşm ile biz kûy-ı yâre dek giderüz

Yem-i mahabbete salduk ten-i şikestemüzi
Bu tahta-pâre ile bir kenâre dek giderüz

Bu yolda peyrev olub biz de rûh-ı Ferhâd’a
Hevâ-yı şevk be-ser kûhsâre dek giderüz

Çemende sünbül ile gönlümüz güşâd olmaz
Sebû be-dûş-ı safâ lâlezâre dek giderüz

Teveccüh-i dili pûyân-ı feyz idüb şimdi
Cenâb-ı pâ-i Hudâvendigâr’e dek giderüz

Sudâ’-ı nâliş-i dil tâ-be-key Neşâtîveş
Şikâyet eyleyerek kûy-ı yâre dek giderüz


GUŞADE REDİFLİ GAZEL

Gâhî ki gelüb bezme ol yâr güşâde
Meclisde olur sad dil-i gam-hâr güşâde

Seyr it beden-i nâzükini çâk-i kabâdan
Mestâne o şeh dügme-i zer-târ güşâde

Çöz bend-i ser-i zülfini iy şâne ki olsun
Dillerde olan ‘ukde-i efkâr güşâde

Gör lutfını sâkî-i safâ-bahş-ı bahârun
Bir câm ile olmış gül-i gülzâr güşâde

Olsa yaraşur bülbül-i pür-şevk Neşâtî
Olmakda yine gül gibi dil-dâr güşâde