Card image cap
Hubbi̇ hatun

Asıl adı Ayşe’dir. Şiirlerinde “çok sevilen, çok beğenilen, güzel” anlamındaki Arapça hubbâ kelimesinden gelen Hubbî mahlasını kullandığı için genellikle Hubbî Hatun diye anılır. Kâtib Çelebi onun Amasyalı olduğunu söyler (Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 594). Bu bilgi bazı son devir kaynaklarında da tekrar edilmiştir. Beşiktaşlı Şeyh Yahyâ Efendi’nin torunu olan Hubbî, şehzadeliğinde II. Selim’e hocalık yapan Tabakāt-ı Hanefiyye müellifi Akşemseddinzâde Şemseddin Çelebi ile (ö. 957/1550) evlenmiş (Âşık Çelebi, vr. 185b), bu evlilikten iki oğlu ve bir kızı olmuştur. Kocasının ölümünden sonra şehzadeyle irtibatını devam ettirmiş, bir rivayete göre hareminde bulunmuş, padişahlığı döneminde de (1566-1574) nedimesi olduğu gibi saraydaki nüfuzlu kişilerden biri haline gelmiştir. Devrin ulemâsından Vüsûlî Mehmed Efendi’nin, Hubbî’nin kızıyla evlendikten sonra İstanbul kadılığına kadar yükseldiği için “Hubbî Mollası” adıyla anılması Hubbî’nin nüfuzunu gösteren önemli bir delil olarak zikredilir. Padişaha yakınlığı yanında güzelliğiyle de dikkati çeken Hubbî hakkında çeşitli dedikodular çıkmıştır. Onun, “Râsttır reftârımız mânend-i mîl-i tûtiyâ / Biz hezâran dîde-i mahmûra girmiş çıkmışız” beytini bu dedikodulara karşı söylediği belirtilmektedir. Hubbî’nin III. Murad’ın saltanat döneminin (1574-1595) ortalarında öldüğünü ileri süren kaynaklar yanında (Sicill-i Osmânî, II, 110) 998’de (1590) vefat ettiğini belirten kaynaklar da vardır (Osmanlı Müellifleri, II, 137).

Hubbî’nin türbesi, Eyüp’te Feshâne caddesiyle Kızıldeğirmen sokağının birleştiği yerde ve cadde üzerindedir. Yapı kesme taştan ve sekizgen planlı olup kurşun kaplı bir kubbe ile örtülüdür. Kapı cephesi hariç diğerlerinde altta sivri kemerli birer, üstte ise iki cephede bir tek pencere ile aydınlanan türbenin ahşap kapısı üstünde bulunması gereken kitâbenin yeri boştur. İçinde tek ahşap sanduka bulunan türbe 1942’de onarılmıştır.

Âşık Çelebi Hubbî’nin, adlarını saydığı İran ve Osmanlı kadın şairlerinin en üstünü olduğunu söyleyerek her türde şiir yazdığını belirtmiştir (Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 186a). Kınalızâde Hasan Çelebi de onun kadın şairlerin en fasihi ve merdâne şiirleriyle dikkat çekeni olduğundan söz eder (Tezkire, I, 281). Tezkirelerde bir divan teşkil edecek kadar şiirinin bulunduğu söylenmekteyse de kaynaklarda yer alan manzumeleri fazla değildir. Müjgân Cunbur, İmâdü’l-cihâd adlı on sekiz varaklık tercüme bir eserin (Millî Kütüphane, Yazma Eserler, nr. A 3987) sonunda Hubbî’nin bazı şiirlerini tesbit etmiş ve bunlardan beş gazeliyle birkaç mesnevi parçasını yayımlamıştır. İmâdü’l-cihâd’ın, Muhyiddin Ahmed b. İbrâhim ed-Dımaşkī ed-Dimyâtî’nin (ö. 814/1411) Meşâriʿu’l-eşvâḳ ilâ meṣâriʿi’l-ʿuşşâḳ adlı eserinin tercümesi olması gerektiğini söyleyen Cunbur, mukaddimesinde bir sefer esnasında üç gün içinde çevrildiği belirtilen, ancak mütercimi hakkında bir kayıt bulunmayan bu risâlede mevcut mesnevi parçalarının ve hatta tercümenin Hubbî’ye ait olabileceği ihtimali üzerinde durmaktadır. Onun Arapça şiir yazacak derecede bu dile vâkıf olması da bu ihtimali güçlendirmektedir (III. Murad’a nazîre olarak söylediği Arapça-Türkçe mülemma‘ gazelin metni için bk. Mehmed Zihni, II, 17). Risâlenin sonunda Hubbî’nin divan edebiyatında örneğine çok az rastlanan gazâ konulu gazellerine yer verilmiştir. Şairin eski ve yeni birçok kaynakta adı geçen (meselâ bk. Âşık Çelebi, vr. 186a; Levend, s. 131) ve 3000 beyitten fazla olduğu söylenen Cemşîd ü Hurşîd adlı mesnevisinin bugüne kadar nüshasına rastlanmamıştır. Eserden sadece Âşık Çelebi’nin naklettiği yirmi yedi beyitle Hasan Çelebi’nin zikrettiği bir beyit bilinmektedir.

HUBBÎ HATUN (ö. 1589-90)/Gazel

1. Hak yolunda bezl eder mâl u dil ü cân gâzîler

Karşı dergâh-ı Hudâya tuttu meydân gaziler

 

2. Varlığın bezi eyleyip makbûl-i Hazret oldular

Baş u cân meydân-ı Hakta kıldı kurbân gâzîler

3. Erdiler bezm-i bekâya verdiler cânâna cân

Hak yolunda aşk ile sekrân u hayrân gâzîler

 

4. Birliği aşkına Hakkın gayret-i tevhîd ile

Aşk ile râh-ı Hudâda akıtır kan gâzîler

5.Kühl-i cândır Hubbiyâ hâk-i rehi gazîlerin

Buldular Haktan atâ bî-hadd ü pâyân gaziler

 

Günümüz Türkçesiyle

 

1. Gaziler Hak yolunda mallarını, gönüllerini ve canlarını verdiler. Onlar Allah’ın dergâhına karşılık (oraya kavuşmak için) harp meydanlarında savaştılar.

 

Gaza, Allah yolunda vatan ve millet için savaşmak­tır. Bu harplere katılanlar gazi, bu yolda ölenler ise şehit­tirler. Kadın Divan şairlerimizden Hubbî Hatun, gaza sıra­sında ölen şehitlerin Allah katma ulaşacağı ve büyük mükâfatlar göreceği inancıyla, savaş meydanlarını Allah’ın huzuruna, dergâhına çıkmak üzere kurulmuş bir meydan olarak düşünmüştür.

 

2. Varlıklarını harcayarak Allah’ın makbul ve sev­gili kullarından oldular. Başlarını ve canlarını Hak meyda­nında kurban ettiler.

 

3. Hak yolunda aşk şarabıyla sarhoş olup kendinden geçen gaziler, sevgiliye canlarını vererek ebedilik meclisi­ne ulaştılar.

 

Beyitteki uğrunda can verilen sevgili Allah Teâlâ’dır.

 

4. Gaziler Allah’ın birliğini yayma aşkına ve tevhit gayretiyle, canugönülden onun yolunda kan akıtırlar.

 

5. Ey Hubbî! Gazilerin yolunun toprağı can gözü­nün sürmesidir. Gaziler Hak’tan sayısız ve sonsuz ihsanla­ra kavuştular