Hi̇cri̇ i̇zgören
Şair ve yazar. 1950, Siverek / Şanlıurfa doğumlu. İlk ve ortaokulu doğduğu yerde tamamladı. Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi (1972), Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler Bölümü mezunu. Millî Emlak Müdürlüğünde memurluk yaptı (1976-79). Daha sonra öğretmenliğe geçti. İlk kitabı Acıyla Diri’den dolayı 1981 yılında Diyarbakır’da gözaltına alındı. Ardından Kırşehir’e sürgün edildi. 1999 yılında emekliye ayrıldıktan sonra da, çalışmalarını, hayatının büyük bölümünü -halen yaşadığı- Diyarbakır’da sürdürdü. Türkiye Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar Derneği ve PEN üyesidir.
Şiirlerini 1980 yılından itibaren Türkiye Yazıları, Yeni Olgu, Sanat Edebiyat 81, Yaba, Oluşum, Yarın, Parantez (Almanya), Sanat Rehberi, Varlık, Karşı Edebiyat, Kıyı, Dönemeç, Yazıt, Bakış, Çevren (Yugoslavya), İletişim (Almanya), Evrensel Kültür, Nudem (İsveç), Ayrım, Amida, Mavi Derinlik, Poetikus, Mısralık (Kıbrıs), Eylül, Homeros, Türkü (Hollanda), Tan (Yugoslavya), Kedi, Yaratım, Yeni Biçem, Agora dergilerinde yayımladı. Yeni Ülke, Özgür Bakış, Demokrasi, Yeni Gündem gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Ürünleriyle “İnsan Hakları-Ekmek Barış Özgürlük” Şiir Birincilik Ödülünü (1989), İsveç Hümanist Enternasyonal (Efos Universal Culture House) Şiir İkincilik Ödülünü (1992), Suç Duyurusu adlı eseriyle Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülünü (1999) aldı.
“A. Hicri İzgören, yaşanılan dünyanın her durumunu şiirine yansıttı. Şiirlerinde duygusallıkla katılık, eleştiriyle hoşgörü, öfke ile dinginlik birbirini dengeler.” (Eray Canberk)
“A. Hicri İzgören, 1980 sonrası şiirimizde, arayışlarını tamamlamış olarak giren, yaralanmış ve kanlı bir coğrafyadan, şiddet içeriği yoğun sözcüklerle, insanlık sevgisi ve onuru yanlısı, olgun, imgeleri ve söyleyişi özgün, izlekleri sürükleyici, akıcı şiirler yazdı.” (Tuğrul Asi Balkar)
“Hicri İzgören’in Suç Duyurusu adlı kitabını okurken ben de şiirin kalbine dokundum. Şiirin saydam kalbine. Hicri İzgören yüksek sesle okunabilen bir şiir yazıyor. Lirik, özgün bir şiir. Yaşadığı coğrafyanın hüzünlü dokusu şiirine sinmiş.” (Betül Tarıman)
“İzgören’in şiirine doğal olarak sinen, Doğu’yu çağrıştıran imgeler, Doğu’yu söyleyen imgelerin, en büyük ve en doğal nedeni Doğulu (Siverekli) oluşundan kaynaklanmaktadır.” (Metin Fındıkçı)
“Hicri İzgören, ilk kitabının yayınlandığı 1981’den bu yana,hemen hiçbir edebiyat çevresine dahil olmadan,her oluşumu,her kuşağı belli bir mesafeden izleyerek oluşturdu şiirlerini. Merkezde olmanın,iktidar ilişkilerinde bulunmanın bir şairde yaratacağı tahribatın farkındalığı mı bu? Yoksa şiiri ile kendisi arasına girecek olan ne varsa dışta bırakma çabası mı? Galiba bunların hepsi.Hem kendisi hem şiiri böylece temiz kaldı.Bunu Hicri’nin kişilik özelliği kadar ilişkilerindeki seçiciliğe bağlamak mümkün..Olaylar,duyumlar,görünümler karşısında kendini korumanın refleksi,gardını almış bir şair olarak görünmesine yol açıyor belki. Özgürlüğü, eşitliği,adaleti ve bireysel vicdanı yaralayan toplumsal yaşamın ağrıları, kanamaları görülür yazdıklarında.En bireysel olandaki toplumsallığı; toplumsal olanda da bireyselliğin devinimini duyumsatıyor. Felsefi dokusu olan bir şiirdir onun şiiri…” (Ahmet Telli)
ESERLERİ
ŞİİR: Acıyla Diri (1981), Sessizliğin Sağnağı (1984), Verilmiş Sözdür (1987), Bedeli Ödenmiştir (1992), Ve Öteki (İlk dört kitabından seçmeler, 1998), Suç Duyurusu (1999), Bebaran (Yağmursuz. Kürtçe çeviri - seçmeler, 2007), Zam an Ayarlı (2012).
KAN RENGİNDE
Şimdi hangi sayfasına başvursam
Bir sebep-sonuç ilişkisi buluyor hemen
Her satırı bir ´tashih`le yaralı
Bir masalcı oluyor zaman
Ölümleri kutsuyor, yalanlar emziriyor
İnfazlar büyütüyor tarihin beşiğinde
Her köşe başında kimlik soruyor benden
Açıp yaramı gösteriyorum
Sen yüzünün haritasında koyaklar çiziyorsun
Gözlerinde sessizce yatak değiştiriyor bir nehir
Bir şarkı tek tek kusuyor notalarını
Ben orda yenik düşüyorum bir geleneğe
Anlamını yitiren her ne varsa bu kentte
Pıhtılaşmış kan renginde bir nakarata yazdırıyor adını
Birer alışkanlığa dönüşüyor durmadan
Ağıtlarla yitip giden bir ömre sonsöz oluyor
Yangınların içini boşalttığı eski evlerle
Giderek sana benziyor bu kent
Şimdi bir acının taksitlerini ödüyor zaman
Yazgıma bir şerh düşüyorum helalleşiyorum kendimle
Bir soru kipinin kaçınılmaz yanıtında gözlerin
Burçlarında kurşunlu mozaikler
İşte yangından arta kalan bedenim
Son fitili ateşleyebilirsin
Onu da sana bağışlıyorum
SUSKUN
Susardın ve kar yağardı
Gözlerinde başlardı gece
Yarım kalmış kitaplarda sürerdi
Alnımızda bilenen kör bir bıçaktı günler
Zaman kırılmış aynalardı
Susardın
Durmadan susardın ve kar yağardı
Ocak ağaran saçlarımdı üşürdüm
Şubat hayırsız bir evlattı kaçaktı
Ve uzaktı yaz bir anaydı
Mart`ın izlerini taşırdım bedenimde
Aynı masalın ikizleriydi günler
Nisan saçlarımda ıslanırdı hep
Susardın
Durmadan susardın ve yağmurlar başlardı
Çok bekletti bizi
Hiç vaktinde gelmedi mayıs
Haziran Aram`dı ya da öyle biriydi
Yaraları sarar gibiydi
Temmuz bir düştü belki
Ağustos yıldızlarla basardı gecemizi
Bir gül suçüstü yakalanırdı
Eylül bir çocuğun çığlıklarıydı
Susardın
Durmadan susardın ve rüzgarlar başlardı
Yolunu yitirmiş bir yaprak gibiydi ekim
Sürgünlere uğurlardık kendimizi
Kalan mı bizdik, giden mi bilinmezdi
Kasım rüzgarda bir peşrevdi
Ve biraz Itri
Aralık kendi sesiyle irkilirdi
Soluksuz bir düş gibi geçse de
Hiçbir mevsim gözlerin kadar
Acımasız kullanmadı neşteri
Susardın
Durmadan susardın ve kar yağardı