Card image cap
Feri̇de hanim

Bahâr-zâde Ferîde Hanım 1837 yılında Kastamonu’da doğmuştur. Babası Bahâr-zâde Hamâmî Mehmed Râşid Efendi’dir. Devrin aydınları arasında yer alan Mehmed Râşid Efendi hem müderris hem şair hem de hattattır. Kastamonu’da bulunan Vakıf Hamamı’nın işletmesini üstlendiğinden dolayı Hamâmî olarak anılır. Ferîde Hanım'ın annesi hakkında pek bilgi bulunmamaktadır. Sadece adının Rahîme olduğunu Ferîde Hanım’ın bir şiirinden öğreniyoruz. Son derece münevver bir ailede dünyaya gelen Ferîde, bu ortamın kıymetini bilir ve kendisini yetiştirir. Eğitiminin çoğunu babası vasıtasıyla alır. Evvela Kur’an-ı Kerim’i okumuş ve yedi yaşında hafız olmuştur. Daha sonra yine babası vasıtasıyla Arapça ve Farsça öğrenmiştir. Babasından hat sanatını da öğrenen Ferîde, sülüs ve nesih meşk ederek hat icazetine sahip olmuştur (Çağlayan 2006: 2). Daha çocuk yaşlarda şiire ilgi duyan Ferîde’ye babası yardımcı olur, fakat bu konuda annesi Rahîme Hanım eşiyle aynı fikirde değildir. Rahîme Hanım’ın, kızının şair olmasını istemediğini hatta onu azarladığını Ferîde Hanım’ın bir şiirinden anlıyoruz. Şiirin ilk beyti şöyledir: Duhterine böyle ider mi mâderi söyle bana/Görmedim billah cihânda böyle bir azar ana. Ferîde bu manzumeyi yazdığında henüz altı yaşındadır. Ferîde Hanım, 16 yaşındayken Esbak Zabtiye müşiri Bolulu İzzet Paşa’nın maiyetinde hâcegân rütbesiyle divan kâtibi ve sonra zabtiye azası olarak aynı görevle Kastamonu’ya tayin edilen ve kendisi de aslen Kastamonulu olan Ali Râif Efendi ile 1852 yılında evlenir (Çağlayan 2006: 3). Ferîde Hanım, eşiyle beraber önce İstanbul’a sonra da eşinin vazifesinden dolayı Batum’a gider. Batum dönüşü eşi Ali Râif Efendi hastalanır ve hava değişimi için Kastamonu’ya gelirler. 1858 yılında Ali Râif Efendi burada vefat eder. Bir müddet Kastamonu’da kaldıktan sonra Ferîde Hanım, 1872 yılında tekrar İstanbul’a gider. Midhat Paşa’nın sadrazamlığı dolayısıyla paşaya bir tebrik-nâme yazar. Paşa da memnuniyetini bildiren bir teşekkür-nâme yazarak Ferîde Hanım’ı taltif eder. Babasının rahatsızlığı dolayısıyla tekrar Kastamonu’ya dönmek zorunda kalan Ferîde Hanım, beş yıl sonra hem babası hem hocası olan Mehmed Râşid Efendi’yi kaybeder. Hemen sonra da annesini yitiren Ferîde, ömrünün sonuna kadar Kastamonu’da yaşar. Ferîde Hanım’ın ömrü 1903 yılında şahm yani vücutta yağ birikmesi hastalığından dolayı 66 yaşında tamamlanır. Kastamonu’da Ağa İmareti adı ile bilinen Yakup Ağa Camii haziresinde baba ve annesinin yanına defn olunur (Çağlayan 2006: 13).

 

19. yüzyıl Kastamonu’su kültür faaliyetlerinin yoğun bir şekilde yaşandığı bir muhittir. Özellikle Çankırı Panayırı için gelen şair ve âşıklar muhakkak Kastamonu’ya da uğrar burada kalırlarmış. Hal böyle olunca Kastamonulu şair ve âşıklar da gelen kişilerle sohbet imkânı bulurlar. Ünlü âşık Erzurumlu Emrah da birkaç kez Kastamonu’ya gelmiş ve bir müddet burada yaşamıştır. Ferîde Hanım, Emrah’ın Kastamonu’da bulunduğu yıllarda onunla görüşmüş ve şiir sohbetinde bulunmuştur. Onun şiirlerine tahmis ve nazireler yazmıştır (Akman 2011: 19). Ferîde Hanım’ın, şiirlerine nazire yazdığı bir başka şaire de Leylâ Saz Hanım’dır. Leylâ Hanım, Kastamonu Valisi Sırrı Paşa’nın hanımıdır. Ferîde Hanım onun iki gazeline nazire yazmış bir gazelini de müstezad hâline getirmiştir. Onların Kastamonu’ya gelişleri ve buradan ayrılışları üzerine de şiirler yazan Ferîde Hanım, Leylâ Hanım'la ortak bir gazel de kaleme almıştır. Leylâ Hanım her vesileyle Ferîde Hanım’dan övgüyle söz etmiş onu bir kır çiçeğine benzetmiştir: “Şiir alanında en çok Fitnat Hanım’ı ve benden bir yaş küçük olan Abdülhak Hâmid’i beğenirim. Hayran olduğum kadın şairler arasında yine benden bir yaş küçük olan ve genç yaşta ölen Makbûle Lem'ân ile şair Nigâr Hanım yer alır. Her ikisinin ölümüne ebcedle tarih yazdım. Fakat Anadolu’da öyle bir kır çiçeği gördüm ki kokusu beni mest etti. Bu kadın, Kastamonu’da tanıdığım Bahar-zâde Ferîde Hanım’dır. O dar çevrede öylesine kültürlü bir kadının yetişmiş olması göğüs kabartıcıdır. O, benim görüşüme göre Anadolu’nun sessiz bir tepesinde nefis kokusu ile bir vadiyi dolduran kır çiçeği gibidir”(Çağlayan 2006: 12).

 

Kastamonu’nun manevi mimarı olan Şeyh Şa’bân-ı Velî, Halvetiliğin Şa'bâniye kolunun kurucusudur. Devrin pek çok âlim ve aydını bu tarikata intisap etmiştir. Bunlardan biri de Ferîde Hanım’dır. Ferîde Hanım birkaç şiirini Şeyh Şa'bân-ı Velî’ye mehdiye olarak yazmıştır. Ferîde Hanım, devlet ve din büyüklerine yazdığı şiirlerinden başka içinde yaşadığı toplumdaki bazı olaylara da şiirler yazar. Bu şiirler genellikle tarih düşürmek şeklinde kaleme alınmıştır.

 

Ferîde Hanım’ın Dîvân'ında münacat, gazel, kaside, şarkı, müstezad, mesnevi, kıta, terkib-i bend şekil ve türlerinde toplam 92 şiiri bulunmaktadır. Şiir dili son derece sade ve anlaşılır bir dildir. Bu da onun toplumdan kopuk yaşamadığını, halkın içinde bulunduğunu gösterir. Şiirlerinde sıklıkla yerel kelimelere, deyim ve atasözlerine rastlarız. Kastamonu folkloruna ilişkin unsurlar da şiirlerinde yer almaktadır (Akman 2006:229-238). Bazı şiirlerinde görülen süslü kelimeler eski şiir geleneğinin zaruriyeti sebebiyledir. Önceleri babasının şiirlerine nazireler yazarken sonraları kendi şiir özgünlüğüne kavuşur. Şiirlerini devlet büyüklerinin göreve başlaması ve görevden ayrılmaları için de bir tebrik-nâme olarak kullanan Ferîde Hanım, asıl şöhretini Fatîn Tezkiresi’nde "bu gice" redifli bir şiirinin yer almasıyla sağlar.

 

Eserlerinden Örnekler

Gazel

Fikr idüp baht-ı siyâhım katı yandım bu gice

Cevr-i cânân ile canımdan usandım bu gice

Seni bir şûh-ı sitem-ger diyü gûş itmiş idim

Ben dürûğ sanur idim şimdi inandım bu gice

Şol kadar hicrinle akdı gözümden hûn-âb

Baştan ayağa değin kana boyandım bu gice

Hâb içinde görüp ol mâhı olunca bîdâr

Şevk-i hüsni ile etrâfım arandım bu gice

Kasem itmişdim o yâre dimeye hâlimi ben

Düşdü fırsat yerine geldi o ân bu gice

Harc kıldımsa nola sîm ü sirişkim yoluna

Sen gibi cevher-i nâdîde kazandım bu gice

Şeb-i firkat uzadı derd ü mahabbet gibi âh

Gâh hâbîde olup gâh uyandım bu gice

Âh u zârıma bakup kıldı terahhum bana yâr

Ey Ferîde hele ben andan utandım bu gice

Gazel

Yeter bu nâz u istiğnâ behey sultânım insâf it

Büküldi bâr-ı gam ile miyânım cânım insâf it

Müşerref eylesen nola beni bu külbe-i gamda

Muâf eyle ne ise cürm ile isyânım insâf it

Kılup ahvâlime âgâh adûyı eylemek mesrûr

Revâ mıdır sana hey cevri çok sultânım insâf it

Fedâ olsun yoluna baş ile cânım kabul eyle

Tek ağyârı bana güldürme gel cânânım insâf it

Efendim bezme teşrîf it bu şeb sen de Ferîde-veş

Niyâzım gûşuna al yâr-ı âlîşânım insâf it

Şâire-i Merhûme Leylâ’nın Gazeline Müstezad

Yakdı yine yandırdı beni ateş-i firkat

Hem derd-i mahabbet

Fikr eylese reftârını dil özge kıyâmet

Bulmaz o selâmet

Rahm itmedin uşşâk-ı belâ-keşlere kat’â

Noldun yine âyâ

Ağyâra vefâ eyleyüp itdin beni mehcûr

Vaslından idüp dûr

Yetmez mi a zâlim çekilen derd ü meşakkat

Gel eyle mürüvvet

Eşkim nola çağlar ise cûlar gibi her bâr

Ey yâr-ı sitemkâr

Sönmez yine sînemdeki bu tâb-ı harâret

Yanmak bana âdet

Ey şûh-ı cefâ-pîşe yeter zulm ü felâket

Gel eyle mürüvvet

Mahrem idüp ağyârını ol bezm-i saîde

Fehm itdi Ferîde

Leylâyı idersin yine vakf-ı gam-ı hasret

Hayf ola be-gâyet