Card image cap
Bi̇rhan keski̇n

 

Birhan Keskin

Şair

Doğum
22 Aralık, 1963
Kırklareli
Eğitim
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü
Burç
Oğlak
 

Şair. 22 Aralık 1963, Kırklareli doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini İstanbul’da yaptı. İÜ Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü (1986) mezunu. Bir süre TRT’de program danışmanlığı (1989) yaptı, bir süre ticaretle uğraştı. Yapı Kredi Yayınlarında editör olarak çalıştı. İbrahim Kiras’la birlikte Geniş Zamanlar (3 sayı, 1990-91) ve üç arkadaşı ile birlikte Göçebe (7 sayı, 1995-98) dergilerini çıkardı. TRT’de çalışarak yaşamını İstanbul’da sürdürdü.

İlk şiiri, Yeryüzü Konukları (1984, tek sayı) dergisinde çıktı. Diğer şiirlerini Şiir Atı, Fanatik, Bürde, Yönelişler, Düşler, Yedi İklim, Geniş Zamanlar, Sombahar, Göçebe, Kitap-lık ve Kaşgar dergilerinde yayımladı. Ba adlı kitabıyla 10. Altın Portakal Şiir Ödülünü (2006) alarak Gülten Akın’dan sonra bu ödülü alan ikinci kadın şair oldu. Türkiye Yazarlar Sendikası üyesidir.

“Birhan Keskin anlatır, ama çoktan olup bitmiştir anlattıkları, artakalanlardır. Onlardan bir ders çıkmaz, bir hisse alınmaz. Kendi içine kapalı, gelecekte bir şekilde bir başka hikâyeye bağlanmazlar. Belki aynı hikâye bir başka biçimde yeniden yaşanır. Şiiri geçmiş zamanda devinir, keşkesi yok, çünkü biten hikâyenin bir geleceği dolayısıyla yeniden yaşanma imkânı yok. (…) Bu açıdan bakıldığında anlattıkları bir yaşantının dökümüdür. Ne umut kırıcı ne de umut vericidir. Sadece bir ‘hikâye’dir, bitmiştir, yok olmuştur.” (Osman Çakmakçı)

“Birhan Keskin, sanki o romantizmle bir hesaplaşmaya girişmiş gibi... Tarihin dilsiz tanık ve kurbanları olmaktan, hızla medeniyetin aktif özneleri olmaya geçen kadınların devraldıkları mirasın, suçla, cürümle, ihanetle örülmüş olduğu bilincini dile getirmek istiyormuşcasına... Yüceltilen anlar bile birer tuzaktan ibarettir.” (İskender Savaşır)

ESERLERİ (Şiir):

Delilirikler (1991), Bakarsın Üzgün Dönerim (1994), Cinayet Kışı+İki Mektup (1996), 20 Lak Tablet + Yolcunun Siyah Bavulu (1999), Yeryüzü Halleri (2002), Kim Bağışlayacak Beni (ilk beş kitap toplu şekilde, 2005), Ba (2005), Y’ol (2006).

HAKKINDA: Bedihan Tamsöz / Osmanlıdan Günümüze Kadın Şairler (1994, s. 291), Göçebe dergisi (1995, sayı: 1), Ne Yazıyor Bu Kadınlar / Osmanlıdan Günümüze Örnekleriyle Kadın Şair ve Yazarlar (1995), Özel Bölüm: Metin Celâl – Necmiye Alpay – Orhan Kahyaoğlu – Evren Erem -Osman Çakmakçı / Sombahar (Ocak-Şubat 1996), Haydar Ergülen / Bazı Şiirler Bedeliyle Birlikte Büyür (Kitap-lık, Ocak-Şubat 1997), İskender Savaşır / Romantizmi Reddeden Kadınlar (Virgül, sayı: 2, Kasım 1997), TBE Ansiklopedisi (2001), Cihad Şahinoğlu / Birhan Keskin’le Yeryüzü Hallerine Doğru (Yom Sanat dergisi, Kasım-Aralık 2001), Mehmet Çetin / Tanzimattan Günümüze Türk Şiiri Antolojisi (c.4, 2002), Pelin Özer / ‘Artık Gözümü Sonsuza Dikip Bakabilirim’ (Cumhuriyet Kitap, 30.5.2002), Serdar Koçak / Keskin’in Yeryüzündeki Halleri (Radikal Kitap, 29.9.2002), 2006 Altın Portakal Şiir Ödülü Birhan Keskin’in (Zaman, 27.2.2006).

 

ÖLGÜN DOĞA

Bir anıyı bir şehre bağlayan
Hat üzerinde
Kendine kıvrılmış, kendine kurumuş
Yapraklar iyileşmez.
Ömür boş yere çıkılan bir yolculuğu anlatır
Yanlış bir yere uğramaktır sonbahar
Hışırdayan rüzgârdır
Yaprak hışırdamaz

Uzun bir yol gibidir gözleri insanın
Gelip geçen bir şey iyileşmez
Bu gece bu hat üzerinde
İyileşen zamandır,
İnsan iyileşmez.
Hadi ömrüm, geriye doğru tara kendini
İlerde bir şey yok, gördün
Yüzünü rüzgâra dön yeniden
İyileşen sen değilsin, zaman.
Zayıf belleğim, sakar algılarla
Bir ömrü hatırlamak zordur kuşkusuz
Ömrüm, hey ömrüm
Seni hatırlamak için yolumu uzattım
Daha fazla zaman verdim kendime
Bu gece, bu orta yaş ovasında
Bu hat üzerinde
Bana bir tek söz söyle.

DENİZ

Uzun uzun bir yağmuru okudum,
Uzun ıslığını taşıdım rüzgârın,
Uzak bir kıyıya mektup yolladım.
Döndüm, derinde dövdüm kendimi.
Duydum, kırıldı içimde tuz sesi
Bir derine ağladım.

(Keder saldı içime bir denizden bir midye,
Taşı gördüm ağırlık indi dilime)

Engin de kendinden uzağı özlermiş
Ufuk bir şey değilmiş bana, gördüm.
Hayal kıvamıymış aşk,
Gülün kokusunu bademin neşesini istedim.

Ah bilemedim de nasıl geniştim,
Koşup kapaklanayım bir kucak istedim.

(Yeryüzü Halleri’nden)

KARINCA

Ruhumdaki sabır, kalbimdeki aşkla kurdum
kor dantellerden bu yolu, ormanın altına
yeter ki oku onu.

Senin gördüğün ağzımın kenarında duran dua,
ben ayaklarımın altındaki toprağa, döktüğüm
gözyaşına inandım. Öyle uzun ki dünya;
katlanmaya, kıvrılmaya, açılıp çarşaf olmaya.
Mümkündür yol yapmaya bir ömür, yol almaya.

Ah! yine de yolumdaki kederi kimse bilmesin,
büyüsün, genişlesin, dolansın ömrümü;
kapısı kapalı çoktandır, penceresi dargın.

Kim anlayacak bu kor işaretleri?
Kimsenin dilinden okunmasın içimde ufalan.
Ovada ve dağda saklı bir mavi için
düştümdü yola. Benim de yaban bir çığlığım vardı,
çok zaman oldu, teslim ettim onu rüzgara.
Kışa girdik kıştan çıktık
ama değişmiyor insan
karınca duası diyorlar ördüğüm yola.

(Yeryüzü Halleri’nden)

SAF SABIR

Ben, birlikte kıyıya sürüklediğimiz kayıktan
saflığımı ve sabrımı aldım tek
kalanları kumsala göm sen de yaz boyunca
nasılsa her keder eksilir kendini doldurarak
sardunyalarla konuşarak çoğalttım
aramızdaki ayrılığı
sayarak çoğalttığım günleri tamamladım
kirpiklerimin arasına çektiğim tülde
yağmur durdu ve şimdi kış bitiyor
oysa kimse yokmuş dışarda
içim dışıma vuruyor

sardunyalara su vermekle unutamadığımız
şeymiş aşk:
alnından bir günaydın gibi düşürdüğüm sabah,
sağ yanımda unuttuğun keder.

(Cinayet Kışı+ İki Mektup’tan)

AŞK

Sevgilim sabahın erkenini seviyor,
ben geceyi ve esmerliğini onun,
o dorukları seviyor, korkuyor bundan
ben rüzgârla buluşan tepeyi, tuhaflığı,
ona bir yeşil gülümsüyor,
ben, hayatı delice sevdiysem nasıl,
diyorum, seni de öyle.

O kendi boşluğunda oyalanan günlerde
canı sıkılan bir çocuk gibi uyuyor,
ben göğe bakıyorum geceden,
kendi çukurunu bulmuş deniz gibiyim
diyorum, yanında,
o sabahları eğilip öpüyor denizi.

Çıplağın çıplağımda, rüzgârın dağımda olsun,
esmerliğin gecemde, öyle kal.
“Bulutlara bak, gidiyorlar, hızla.” diyorsun,
yağmur bir yalıyor yüzümü, bir duruyor.
Sabahları eğilip yüzüme
öpüşün geçiyor bir,
bir duruyor aklım.

Su ve rüzgâr, dağ ve doruk, sonsuz hepsi,
oysa camdaki sardunya gibi üşür
bana biçtiğin ömür, ölüm geliyor aklıma bir
bir, çıplağın çıplağımda.
Rüzgârın dağımda olsun, esmerliğin gecemde
öyle kal, sana sonsuz sarıldığımda.