Card image cap
Dut ağaci

DUT AĞACI

_________Bir dut ağacımız vardı, evimizin önünde;
_________Ne umutlarla dikilmiş, benim doğum günümde…

İki katlı evimizin, tam önünü süslerdi!
Azgın rüzgârlara karşı, kendini göğüslerdi!
Boyu boyundaydı evin, gövdesi ve dalları;
Topraktaydı ayakları, havadaydı kolları...
Sihirli fasulye gibi, ne çabuk uzuyordu?
Ben dibinde kaldım dutun o, gökte geziyordu…
Dalları bahçeye sığmaz, sokaklara taşardı;
O mücessem dut ağacı insan gibi yaşardı!
Gözlerinden yaşlar akar, çocuk gibi ağlardı!
Dökülürken yaprakları ciğerimi dağlardı…
Rüzgârlar eğdikçe onu inim, inim inlerdi!
Bir türkü yakardım ona, söylerdim hep dinlerdi:

“Dut ağacı, dut ağacı!
Ağlıyorsun bu ne acı?
Gölgende hep ana, bacı;
Bir ömür yatmadı mı?”

Ne ulu bir ağaçtı o, avlumuza çakılmış!
Sulanmış, çapalanmış, çocuk gibi bakılmış…
Almış da başını gitmiş, sanki göğe değecek!
Mümkün mü rüzgârdan gayrı, dallarını eğecek?
Kırıldı mı bir tek dalı, kırılır elim, kolum!
Mutlaka su verirdim ne zaman düşse yolum!
Uzanır yapraklarıyla, sıvazlardı yüzümü!
Tıpkı insana benzerdi, yaşartırdı gözümü…
Ne vefakâr bir ağaçtı, ana gibi yâr gibi!
Salınıp vurdukça cama, bir mekân arar gibi!
Rüzgârlar eğdikçe onu, inim, inim inlerdi!
Bir türkü yakardım ona, söylerdim hep dinlerdi:

“Dut ağacı, dut ağacı;
İnliyorsun bu ne acı?
Meyveni hep ana, bacı
Yiyip de tatmadı mı?”

Yarım asırdır ayakta, yorulmadan duruyor!
Arada bir çırpınarak, duvarlara vuruyor…
Soğuklar çok donduruyor, sıcaklar kavuruyor!
Sonbaharın rüzgârları, yaprağın savuruyor.
Ne kıştan korkusu onun, ne sıcaklardan bîzar…
Oldukça dut dökülüyor yerlere azar, azar.
Uzun yıllar çoluk çocuk, doyurdu bizi duta;
Konu, komşu, gelen geçen, hırsıza ve hayduda...
İkram etti kıskanmadan, şıralı dutlarını;
Şöhreti aşmıştı artık, evin hudutlarını…
Ele baktı, güne baktı, yorulmadı bıkmadı;
İhmalden başkası onun gövdesini yıkmadı…
Oydular da bedenini, duttan yaptılar bir ut!
Köklerinden fışkıranlar, yeni dutlara umut...
Oyulurken geniş beli, inim, inim inlerdi!
Bir türkü yakardım ona, söylerdim hep dinlerdi:

“Dut ağacı, dut ağacı;
İnliyorsun bu ne acı?
Meyveni hep ana bacı,
Pazarda satmadı mı?”

Filiz verdi, yaprak verdi, gölge verdi, dut verdi;
Vefakâr bir ana gibi, hep vermeyi severdi...
Şimdi mutlu mudur bilmem, elden ele geziyor!
Dokundukça mızrap ile sineleri eziyor...

Antalya-2002/ 8+7=15 li hece vezni…Halil Şakir Taşçıoğlu

BİZİM ELLER KİTABIMDAN ALINMIŞTIR…

RESİM: Kardeşim ben ve üçüzümüz DUT AĞACI...