Card image cap
İstanbul anlatilmaz

İstanbul Anlatılmaz

 

Bir şâhâne bestesin, sen ey güzel İstanbul!

Dillerden hiç düşmeyen, hoş bir terane gibi...

O füsunkâr bakıştan, beklerim hüsnü kabûl;

Döndürüp durma yeter, çılgın pervâne gibi...

 

Ne tarihler gördün sen, kaç devlet geçti senden?

Uygarlık şerbetini, kaç kültür içti senden?

Kaç dil konuştun söyle, kaç millet göçtü senden?

Ne alperenler çıktı, nice rindâne gibi...

 

Bir, o cennet misali Gülhâne parkındayım,

Bir, ada vapurunun yandaki çarkındayım...

Tanrının emeğinin, billâhi farkındayım;

Esrârına râm oldum, tam âşıkane gibi...

 

Fatih' ten seyrederdim Saraçhane/başını...

O mücessem camiler ve dikili taşını.

Karaköy, Dolmabahçe, sonra Beşiktaş’ını;

Konuşurdum Boğaz'la, deli divâne gibi...

 

Martıların çığlığı kulakları keserdi!

Camide güvercinler, yem atmazsan küserdi!

Boğazdan İstanbul' a, tatlı bir yel eserdi;

Afakı kokuturdu, tazecik nane gibi...

 

Aşiyandan seslenir, tüm şeydâ bülbülleri!

Yedi tepeden tüter, yediveren gülleri...

Açar kilitli duran, kapanmış gönülleri;

Çok güzelsin İstanbul, dillerde nağme gibi...    

 

Sen ey efsunlu şehir, ben hep sana uyardım!

Kalamış'ta yatıp bir, tatlı huzur duyardım...

Boğazı Emirgân'da peymâneye koyardım;

İçerdim yudum, yudum, hem de mestâne gibi...

 

Gök/kubbesi her mevsim, gök kuşağı kuşanır!

Eli kalem tutanlar, kâğıtlara döşenir!

İstanbul anlatılmaz, o sadece yaşanır!

Korunur kem gözlerden, cansiperâne gibi...

 

**İstanbul/Fatih - 2008