Card image cap
On li̇ra

     ON LİRA


     Facebook’ta paylaşmış birisi. Yolda yüz lira bulsanız ne yaparsınız? Şıkları da sıralamış. Çoktan seçmeli yapmış yani. Bir sınav yapıyor aklınca. Kazanan ya üniversiteye girecek ya da devlet memuru olacak. Bakalım şıklara.


A-İndira Gandi


    Ne anlama geliyorsa… Anladığım cebe indiririm İstediğim gibi harcarım. Tabii bu arada Hindistan’ın efsane liderini de bir çeşit hırsızlığın içine sokup karalıyoruz.


B- Camiye bağışlarım


    Nedense camiye para bağışlamak bir çeşit kurtuluş şekli… Camiye bağış yapmak... Aklını yürütemeyenlerin en kolay sevap kazanma yöntemleri. Çevrenizdeki, çocuk esirgeme, lösemi vakfı, okul, fakir birisi niye aklınıza gelmez?


C- Polise teslim ederim.


     Olabilirde… Tutanak yapmazsanız, sonucu takip etmezseniz parayı bir daha bulamayabilirsiniz.

 
D-Sayısal Loto oynarım


     Adam bulmuş parayı, daha da paralanmak için oynayacak.


  Ortada bulunmuş bir para yok. Mesela bulursak bulursanız varsayımı üzerinden yorumlar yapıyoruz. Bulduğumuzda gerçekten ne yapacağımız önemli.
    Hani bir fıkra var ya! Temel ile Dursun hazine bulsak nasıl bölüşürüz diye tartışmaya başlamışlar. Temel, yaptığı paylaştırma şeklini beğenmeyince,              Dursun’u öldürmüş. Mahkemede anlatmış define işini. Hâkim defineyi getirin deyince de;
      “Mesela Hâkim Bey” demiş.
       Bulunmayan paranın ne yapılacağını tartışmanın anlamı yok.


    Gazetelerde okumuşsunuzdur. Poşet içinde bulduğu yüz bin lirayı sahibine teslim etti gibi haberleri. Parasını alan adamın bulan kişiye teşekkür etmemesi ya da beş on lira ödül vermemesi de ayrı bir konu.
     Bir arkadaşımın bir kese kâğıdına sarılı yirmi bin dolar bulduğunu, parayı tutanakla polise teslim ettiğini biliyorum. Kendisi de bir daha paranın ne olduğunu sormamış.
    Kimsenin görmediği bu olayda pekâlâ bu parayı keyfince çıtır çıtır yiyebilirdi.  Kimsede sen ne yaptın diye sormazdı, söylemediği sürece. Ya vicdanının sesini nasıl susturabilecekti?
 
    Para bulanlar, buldukları parayı ne yaptıklarını anlatsınlar. Bende anlatayım. Okul bahçesinde, yolda beş, on,  yirmi beş kuruş çok buldum. Bir lira bulduğumda oldu. Böyle önemsiz paraları bir kutuda biriktirip, okul işlerinde kullandım.
   Bir ramazan gününde otogar girişinde altmış lira buldum. Etrafıma bakındım. Kimsecikler yoktu. Parayı kime teslim edeceğim. Bir yolcu düşürmüşse, arada bul Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’yı. Okulumun yapılacak bir işi vardı. O parayla o işi yaptırdım. Parayı düşürenin sadakası olsun dedim. Birde tanımadığım paranın sahibine, “Allah razı olsun“ diyerek dua ettim. Hepsi bu.
   Yine kalabalık bir sokakta herkesin çiğneyip geçtiği bir yirmi lirayı, aldım elime. Birileri görsün diye elime alıp inceledim. Elimde sallayarak ilerledim. Sonrada tanıdığım akrabam olan lise öğrencilerine verdim. Öğleyin yemek yersiniz dedim. Bu parada böyle gitti.
     Yine bir sokakta yürürken gıcır gıcır bir on lira buldum. Parayı aldım. O yolda aranarak gezen birisini görürsem ne aradığını sorar, doğru söylerse veririm diye düşündüm. Yolda biraz oyalandım. Gelen giden olmayınca, okul bahçesine girdim.
    Okul bahçesinde, akşamlara kadar bekleyen Fatma’yı gördüm. Fatma, ev işlerini bile yapmadan okul bahçesine gelip boş boş oturuyordu. Eşiyle arası bozuk, parası, ekmeği olmayan garip bir kadındı. Dedim ki;
“Şu okul bahçesini temizlersen, şuralardaki çöpleri atarsan sana on lira veririm.”
    “Tamam” dedi.
    Bir saat sonra baktım ki, dediğim işler yapılmış. Her yer pırıl pırıl olmuş. Çıkardım cepten bulduğum on lirayı. Verdim Fatma’ya.
Ben bulduğum parayı, doğru bir şekilde, doğru bir yere verdim.
Fatma’da parayı, doğru bir şekilde aldı.
 
    Benim için en güzel olan davranışı anlatayım size. Çocuklar var ya çocuklar; dünyanın en dürüst insanları! Aslında, çocuklardan alınacak çok dersler var.
Bundan on sene önce görev yaptığım okul bahçesinde düğün yapılmıştı. Yaz tatilinde yapılan düğünün üstünden iki aya yakın bir zaman geçmişti. Okullar açılmış, okul bahçesi çocuklarla dolmuştu. İkinci sınıf öğrencisi bir çocuk elinde küçük bir bilezikle odama girdi. “Öğretmenim, bahçede bunu buldum” dedi. Elime alıp incelediğimde, altın bir bilezik olduğunu gördüm.  Bilezik kırılmıştı. Bir bebeğin kolunda düştüğü anlaşılıyordu.  Bileziği aldım. Nöbetçi öğretmenlerle bir tutanak yazarak, bir yerlere sakladım.
   Her bayrak töreninde ilan ettim. “Okul bahçesinde bir altın bilezik bulunmuştur. Bilezik kaybeden gelip okul müdüründen alabilir” diye nöbetçi öğretmenler ilan ettiler sürekli olarak. Okullar kapandı, bileziğin sahibi çıkmadı. Aradan yaz tatiliyle birlikte dokuz ay geçti. Okulda iki öğretmen arkadaşa bileziği verdim. Sarrafa götürüp paraya çevirdiler. Gerekli bilgileri de tutanak altına aldılar. Parayı da okul koruma derneğine, gelir olarak kayıt ettik. İster yanlış deyin, isterse doğru.
    Bir gün okul bahçesinde, düğünlerin yapıldığı bölgede üç yaşlarında bir kız çocuğuyla dolaşan, yabancı birisini gördüm. Sanki bir şeyler arıyordu, genç adam.  Merak edip gittim yanına. Tanıştık. Bir şeyler arar gibi, dolandığını hatırlattım kendisine. Genç adam;
    “Önceki yıl burada bir düğüne katılmıştık. Kızımın bileziğini kaybettik. Burada mı yoksa başka bir yerde mi düştü bilmiyoruz. İnsan hatırlayınca ister istemez aranıyor” deyince işin aslını öğrenmiş oldum. “Gel” dedim, genç adama. Odama girdik. Tutanakları gösterdim. Bir yıla yakın beklediğimizi, kendisini aradığımızı söyledim. Sonrada bileziği satıp, okul koruma derneğine, gelir olarak kayıt ettiğimizi anlatıp, tutanağını gösterdim. Genç adam;
   “Kızımın okula bir katkısı olmuş. Bulunmuş ya! Bulunmasaydı daha çok üzülürdüm” dedi. Bileziği isteseydi, nasıl alırdık bilemiyorum ama alırdık. Helalleştik.
 
     Bir gün yüklü bir para bulursam ben ne yapacağımı biliyorum.
     Biliyorum da, bulduğum paralar ortada.
     Beş kuruş bulsanız da ortada olmalı yaptığınız.
     Paranın sahibini bulmak önemli değil, parayı doğru harcamak önemli.
     O zaman kaybedene de huzur versin para.
 
     Ben kaybetmedim mi para mı?
   İzmir’de kaybettim paramın tamamını. Zor buldum memleketi. Helal ettim bulana.
    Tekirdağ’da bir lavaboda 4,5 gram 22 ayar yüzüğümü unuttum. “Bulana helal olsun” dedim.
     Helal olsun, bulduğunu doğru harcayana.
     Kaybettiğini helal edene de, helal olsun.
 
     Şuayip ODABAŞI