
Noel babam beni̇m!
Adam, yeni
yılda yalnızdı, yapayalnızdı. Tek gözlü odasında, teneke sobasının başında
oturmaktaydı öylece. Kapısını çalan tek kişi olmamıştı, gece bitmekteydi. Yeni
yılın bitmesine, yarım saatten az bir süre kalmıştı. Günün bitmesi dışında, onun
için farklı bir şey yoktu bu günde. 2022 bitmiş, 2023 gelmiş, hiç önemi yoktu
yeni gelişlerin.
Yoktu işte!
Evinde, “Noel
Baba” denilen adamın, hediye atabileceği bacası bile yoktu. Adam manyak
mı ki, bir boruluk yerden eve girmeye çalışsın? Pencere çerçeveleri, başka bir
binadan sökülüp takıldığından, tıklatanın elinde kalacak kadar kötüydü. Hayatı
kötüydü adamın, yaşantısı nasıl olsun?
“Noel
Baba” denilen adam, kapıdan gelmezmiş. Gelse bile, kapı bulamazdı zaten.
Kapının kapı olduğunu tespit edebilmek için; beş on Noel Baba’nın, asgari ücret
komisyonu gibi bir ay, her gün toplanmaları lazımdı. Kapının kapı olduğunu
tespit edebilsinler, edemezlerdi.
Adamın işi
hepten bozuktu. Komşuların gelmediği, sormadığı eve, “Noel Baba” denilen adam
niye gelsin ki. Gelse de zarar ederdi, Noel Baba. Onca yola, geyikleri vurmak,
ayıp olurdu. Masrafı karşılamazdı yani.
Adam, hiçbir
şey yemedi içmedi. Yiyecek bir şeyi, yoktu ki yesin. Yolda gelirken, topladığı
kâğıt ve odun parçalarıyla sobasını yakmaktan başka hiçbir şey gelmedi elinden.
Bekledi bekledi,
boşuna bekledi. Dışarıdan gelen seslerin, kendisine bir faydası olmadığını
biliyordu. Yinede bir umut bekledi işte.
Perdesi olmayan pencereden, gökyüzünü
aydınlatan havayi fişeklere takıldı bir ara gözü. Işıklı şatafatın bitmesiyle,
takılı kaldı gözleri bir yıldıza. Yıldızın etrafında yıldızlar vardı. Onun
etrafında, kimsecikler yoktu.
Bir yıl
biterken, kıpırtısız gözleri bir yıldıza takılı, kirli yorganın altında uyudu
kaldı.
*
Aslında “Noel
Baba,” o adamın evinin önünden geçti. “Bu adama hediye verip de ne
olacak?” deyip sıyrılıverdi işin içinden. Aslında Noel Baba, parası
olanları sever. O büyük mağazaların simsarlığını yapan adam değil mi?
“Tüketin.
Benden
alın.
Şundan
alın.
Bundan
alın.” Diye çırpınan adam.
“Noel
Baba” diye birisi yok.
Yılbaşında,
hediye satması için uydurulmuş bir adam bu “Noel Baba.” Barbaros Mahallesi’nde,
Atatürk Caddesi’nin üstünde bir “Noel Baba” gördüm, bir mağazanın
önünde. Önce canlı zannettim, maketmiş. Ne yalan söyleyeyim, dansözlere taş
çıkartacak şekilde kıvırıyordu.
“Benden
almazsanız, gidin kırmızı satılan yerlerden alın da, kızartsınlar sizleri” demez
Noel Baba. Satar satar, kırmızı satar. Cuma Pazarı’nda bile, bütün kadın
giysileri alt ve üst kırmızıydı.
*
Bu “Noel
Baba” dedikleri kim biliyor musunuz?
Antalyalı
Nikola’ya yamamışlar, “Noel” adını. Giydirmişler kırmızı
elbiseleri, birde kırmızı şeytan külahı geçirmişler başına. Bizim Nasrettin
Hoca’ya benzeyen tipi ve sakalıyla her yılbaşında, seyyar satış elamanı gibi
çalışıyor. Adam her yılbaşında, geyikleri koştuğu arabasıyla dolaşıp, “geyik yapıyor” insanlarla.
Her
yılbaşında, sırtında çuvalla bir adam dikiliyor, tüketim mağazalarının önünde.
Adam her şeyi
satıyor.
Dedik ya,
patronların bir numaralı satış elemanı Noel Baba.
Bu satışın
altında, başka işlerde var elbette.
Salyangoz
satmak gibi…
*
Noel Baba, gösterişli
bir evin önünde durdu.
Geyiklerin
boynuzlarını merdiven yapıp çatıya çıktı. Geyiklerin yularını da, çatıdaki merteğe
bağladı. Bacanın yanına varıp oturdu. Bacada duman yoktu, kulağını deliğe
dayayıp evin içini dinledi. İçeriye bacadan inebilirdi. Bacadan inmek adamın
işiydi zaten. Ayaklarını sarkıttı, sırtından indirmediği torbasıyla sallayıverdi
kendisini aşağıya. Evin içine düştüğünde, elinde kocaman maşayla bir adamı
buldu karşısında. Elbiselerinin rengi değişmişti. Yüzü baca isinden simsiyah
olmuştu.
Adam;
“Pis
zenci ne işin var evimde?” diye gürledi.
Noel Baba;
“Ben
Noel…” diyemedi. Adam elindeki maşayı patlattı sırtına, Noel Baba’nın.
“Yandım
anam! İsa aşkına,” diye bağırdı Noel Efendi. Evin içi, iyice toz duman
oldu.
Sırtına maşayı
yiyen Noel Baba’nın, tozları döküldü evin her yerine. Noel Baba’nın kırmızı elbisesini gören adam, yanlış
yaptığını anladı. Özür diledi, Noel Baba’yı yerden kaldırdı.
Noel Baba;
“Ayıp
yahu insan bacayı bari temizler, yılbaşının geleceği günler çok önceden belli.
Böyle bacadan kapkara iniyorum evin içine. Birde dayak yiyoruz. Ayıp yahu! Edep
Edep!” diye inledi.
Adam biraz
utanarak;
“ Temizlettim
vallahi. Birde “baca sil” diye bir şey çıkmış. Onunla da yaktırdım bacayı” diye
söylendi.
Noel Baba;
“Hadi
hadi kıvırma, birde kalorisi düşük kömür kulanmışsın. Her taraf kurum olmuş.
Sibirya kömürü kullanacaksın. Paran var, pulun var. Rus kömürü varken, gidip
Soma kömürü kullanılır mı?”
Ev sahibi;
“Noel
Baba biz artık, bacayı kullanmıyoruz. Kömür yakmıyoruz. Bıraktık kömür yakmayı.
Doğal gaza geçtik bu yıl” diye söylendi.
Noel Baba
gürledi.
“Elbiselerim
berbat oldu. Doğal gaz kullanıyorsun madem, bacayı niye kapatmadın ulen? Bana
yeni elbise almazsan söylerim seni Putin’e, muhtaç kalırsın potine. Kestiririm
Doğal gazını bak!”
Adam atıldı;
“Yapma
Noel Baba, Kapıdan ya da pencereden girseydin eve. Ne işin var bu yaşta bacada?
Sen birde batıdan geliyorsun. Medeniyet vardı, hani sizde, bi evin kapısından
girmeyi öğrenememişsiniz. Bu nasıl medeniyet?”
Noel Baba
oturduğu yerden, kendinden emin konuştu.
“Niye
pencereden girecekmişim? Bacadan girmek kadar heyecanlı olmuyor ki. Hem nerden
gireceği mi sana mı soracağım?”
Adam biraz
geri çekti kendisini;
“Tamamda
Noel Baba, biz de bacadan girmek ayıptır. Kapı varken, pencereden bacadan
girilmez ki. Bizde kapı dışından eve giren ya hırsızdır ya da arsızdır.”
Noel Baba, hiç
konuşmadı, sadece sağa sola bakındı. Adam konuşmaya devam etti.
“Sen hırsız değilsin. Arsızda değilsin.
Bırak bacayı, pencereyi. Şimdiki pencereler pen, bir tornavida ile açılıyor.
Herkes Noel Baba kıyafetiyle evleri soyup gidiyor. Senin gibi bir Noel Baba,
bacadan girerse, bir gün maşa yerine, sırtına bir balta yiyebilirsin.”
Noel Baba atıldı;
“Ben
bacadan girerim, benim adım Noel Baba. Bana banyoyu göster duş alacağım.
Şampuanda isterim. Zaten sakallarım dökülüyor.”
Adam şaşkın
şakın bakındı. Çaresiz, Noel Baba’ya banyoyu gösterirken;
“Bak
baba, birde boynuna kimliğini as. Kapıdan gel. Bir daha benim eve bacadan
gelirsen, senin mevtanı Vatikan bile elimden alamaz. Bizde misafire saygı
çoktur. Biz misafirin kölesi oluruz. Bir daha böyle yaparsan, günah benden
gider!” deyiverdi.
Noel Baba,
duymadı bile söylenenleri, giriverdi banyoya.
Banyodan, Noel
Baba’nın şarkı söylediği duyuldu. Noel Baba, “Su gelir güldür güldür” türküsünü söylemekteydi. Ev sahibi, “galiba
bu Noel Baba, çakma” diye geçirdi içinden.
Noel Baba,
adamın bornozunu giyinmiş halde, gelip kuruldu koltuğa.
Ev sahibine
dönüp;
“Alman
çikolatası bul bana” dedi. “Yanında da ikisi bir arada kahve olsun”
diye ekleyiverdi.
Adam
misafirdir deyip, gitti mutfağa. “Noel Baba, çocuklara hediye getirmiyor mu
yılbaşında? Bizim evde çocuk yok. O zaman ne b.k işi var bu Noel bozuntusunun
bizim evde?” diye geçirdi
içinden.
Noel Baba,
iyice mayışmıştı. Kanepeye boylu boyunca uzanmıştı. Kendi evinde gibi rahattı.
Televizyonun kumandası bile elindeydi. Ev sahibi elinde kahveyle geldiğinde
bile toparlanmadı. Gözü televizyonda, kahveyi bırakmasını işaret etti. Ev
sahibine döndü.
“Senin
televizyon Avrupa kanallarını çekmiyor mu?” diye sordu. “Hayır”
cevabını alınca sinirlendi.
“Ulen
Avrupa kanallarını çeken bir çanak alsana. Kaç para ki. RTL izlersin.
İtalyanların çok güzel revücüleri var” diye de söylendi.
Adamın cevap
vermesine fırsat vermeden atıldı.
“Bana
bak benim araba dışarıda, geyikler arabada koşulu bekliyor. Git şunlara birer
kova su ver. Önce biraz yonca yedir, arpa varsa iyi olur. Yuları giriş kapına
bağlamayı unutma ha!. Yuları çatıya bağlamıştım da. ”
Adam;
“Bende
yonca ile arpa ne gezer” diyecek oldu.
Noel Baba;
“
İnternetten iste, hemen getirirler. İnternetin yoksa git marketten kuru üzüm al”
diye akıl verdi.
Noel Baba eline bir çikolata aldı, tam yiyeceği sırada, “bu Alman değil” deyip
fırlattı. Kahvesinin de, “nes” değil, Türk Kahvesi olduğunu
görünce, götürüp şöminenin içine döktü. Adam sessizce izlediği Noel Baba’ya
dönüp, bileğini bir eliyle kavrayıp, ”aha sen bu çikolatayı ye” diye
salladı. Noel Baba, bakmadı bile.
Adam neredeyse
deli olacak.
Noel Baba, birden katlı yerinden cep
telefonunu istedi. İyice dişlerini gıcırdatmaya başladı, ev sahibi. Yine
sabretti ve telefonu uzattı.
Noel Baba
telefonu aldı, sakin sakin tuşladı. Karşı tarafı bilgilendirdi.
“Hayatım,
aşkımmmm yılbaşını kutlayacak evi buldum. Doğalgazlı kızları al gel”
deyip adresi verdi. Ev sahibinin beklediğini görünce, “hadi hemşerim git geyiklere bak”
diye de tembihledi.
Adam dışarı
çıkarken, kapıyı iki anahtarla açtığını gören Noel Baba;
“Kapıları
çelik kapı yapıyorsunuz. İki de anahtar var. Bana niye kapıdan girmiyorsunuz diye
tafra yapıyorsunuz. İki kilidi olan kapıdan girilir mi? Ayıp be!” diye gürledi.
Adam sinirden
ne yapacağını şaşırmış halde, kapıdan çıkıp yürüdüğünde merdivenleri bile
unutmuştu. Ayağı takılıp, kafasını sert bir şekilde, çiçek saksısına vurunca iş
işten geçti.
Adamın
kafasından, kanlar akmaya başladı. Düştüğü yerden doğrulup oturdu ve başını
yokladı. Başında bir şey yoktu. Ne bir yara izi, nede kan vardı. Etrafına
bakındı adam, yerde oturmaktaydı, yataktan düşmüştü. Gördüğü bir rüyaydı. İlk
hatırladığı, Noel Baba oldu. Bastı küfrü. “Hay senin…” diye başladı
dokundurmaya. “Geyiklerin boynuzu…” diye de bitirdi okumayı.
Gerçekte, o akşam
yılbaşıydı.
Yılbaşıydı da.
Adamın kıçı
açıkta kalmıştı.
Kötüydü
rüyası.
Sobanın
deliğinden baktı, sönmüştü ateşi.
Evin içi
soğumuştu. Daha sabaha çoktu. Perdesiz derme çatma penceresinden, baktı
görebildiği yere kadar. Gökyüzünde, o yıldız hâlâ parlamaktaydı.
Kirli yorganın
altından bekledi sabahı.
Ertesi gün,
yeni yıl gelmişti.
Ertesi günün
hep tersi gelecekti.
Yeni yıl hep
gelecekti.
Yeni yıl hep
eskiyecekti.
Noel Baba, o
işin yaldızıydı.
Kirlenen
yılların kirini, örtmek için kullanılan yaldız.
Güle güle, eski yıl.
Şuayip ODABAŞI
2024 içinde geçerli.